Mahmut Engin Karaca Yazıları

Philip Kotler’in A’dan Z’ye Pazarlama kitabının son madde başlığı Zevk’tir. Kotler, bu sözcüğü pazarlama sözlüğüne dahil etmesinin iki nedenini şöyle açıklar: Kitabın adının hakkını verebilmesi için Z harfinde bir madde başlığının mutlaka bulunması gerekliliği ve zevk olmadan bir pazarlamacının etkin olamayacağı fikri. Kotler kesinlikle haklı. Z harfi gerçekten de çok gerekli bir madde başlığı. Zevk almadan yapılan bir iş, yapan kişi için çok zaman angarya olacak ve kişiyi yaptığı işe yabancılaştırarak amacın sadece para kazanmak olduğu bir araç olarak kalacaktır. İnsanlar zevk almadıkları bir işi tutku ile yapmazlar ve yapılan bir işin “eser” olarak tanımlanabilmesi için içinde tutku barındırması gerekir. İşini tutkuyla yapan insanlar zevk aldıkları ölçüde zevk de verebilirler. Bir mal ve hizmetin tüketiciye ulaştığı ana ve kullanımına kadar, bu üretim ve pazarlama sürecinde yer alan herkes yaptığı işten zevk almalıdır. Benim aklıma ilk gelen yaptığı işten zevk almayan kişi prototipi ülkemizde Evli ve Çocuklu (Married With Children) ismiyle yayınlanmış Amerikan yapımı bir komedi dizisinin başkarakterlerinden birisi: Al Bundy. Al Bundy bir ayakkabı satıcısı, işini hiç sevmeyen bir ayakkabı satıcısı. Bundy ayakkabı satmaktan mutsuz bir adam. Bundy’nin hayatının da pek mutlu olduğunu söylemek çok mümkün değil. Yaptığı işi sevmese de, hem başka yetkinliği olmamasından dolayı işini değiştirme şansı yok, hem de para kazanmak için bu işe devam etmek zorunda.Nihayetinde bir nokta daha var ki, Bundy yaptığı birçok şeyden zevk almayan başarısız bir adam, ailesinin, arkadaşlarının gözünde de başarısız üstelik. Pazarlama alanındaki zevk unsurunu elbette bu kadar basite indirgemek doğru değil ancak hayatın bir alanındaki zevksizlik unsurunun diğer alanlara er ya da geç mutlaka yansıdığını söylersek yapılan işten zevk alınmasının önemini daha iyi anlatabiliriz. Tüketiciler, ürünlerin üretim sürecindeki zevk unsuru ile doğrudan karşı karşıya kalmazlar ancak pazarlama sürecinde işler değişir. Satın alma davranışını hedefleyen pazarlama stratejilerinin tüketiciye mutlaka bir şeyler vaat etmeli ve bu vaadi ona sunmaktan mutlu olacağını da tüketiciye hissettirmesi gerekir. Beş yıldızlı bir oteli ele alalım örneğin: Bu otel müşterilerini her zaman kapıda karşılar, daha doğrusu o otelde konaklayan kişiler otelin müşterileri değil, konuklarıdır. Konaklamanın her anında, herkes güler yüzlü, sıcak ve yardımseverdir. “Size hizmet etmek bir onurdur, bir zevktir efendim.” gibi söylemlerle müşteriler her zaman onore edilir. (Bir noktayı belirtmekte fayda var ki, bu idealize edilmiş bir örnektir.) Pazarlama faaliyetlerinde asıl olan zevk anlayışı budur. İş ne kadar tutku ile yapılırsa o kadar zevk alınır ve ortaya başarılı sonuçlar çıkar. Hayat zevki olmayan kişiler yaptıkları işe hiçbir zaman tutkuyla yaklaşmayacak ve ne işe, ne markaya, ne de ürünlere hak ettiği değeri vermeyecektir. Sadece “cazip fiyat avantajı” ya da “indirim” söylemi üzerine kurulmuş olan pazarlama stratejileri bu zevksizliğin en açık örnekleri olarak gösterilebilir.


Devamı için tıklayınız ...

Son günlerde ne zaman bir bilinmeyen servis numarası reklamı ile karşılaşsam Mor ve Ötesi Grubu'nun Cambaz şarkısında geçen şu cümleyi söyleyesim geliyor. “…Hedefini al, piyasanı al, her şeyi al…”Yaklaşık 3 yıl önce bilinmeyen numaralar hizmeti Türk Telekom tekelinden çıkarılarak, 6 şirketin daha bu hizmeti vermesinin önü açıldı. Bu şirketlerin kullanacağı numaralar kura ile belirlendi. Düzenleme yapıldı, uygulamaya da geçildi. Bilinmeyen numaralar hizmeti vermeye başlayan şirketler bu hizmetlerini başta televizyon olmak üzere, internet, radyo ve gazete gibi medyalarda yayınladıkları reklamlarla halka duyurdular. Özellikle televizyonda günün her saati karşımıza çıkan bu reklamlar kısa sürede numaraları halka ezberletti. Kendi adıma 11818 numarasının belki de yılların da verdiği alışkanlıkla daha fazla hafızamda yer ettiğini söyleyebilirim. Bunu 11880 takip eder. Yine Türk Telekom'un 11811 olarak devam ettirdiği bilinmeyen numaralar servis numarası da hafızamdadır.


Devamı için tıklayınız ...

Bugün global markaların CEO'larını, gazete haberlerinden, reklam kampanyalarını sürdürürlerken, bu çerçevede düzenlenen bir etkinlikteki konuşmalarından takip ediyoruz. Hemen hepsi, konuşmalarının bir bölümünde, pazarlama ve reklamda, iletişimin önemine vurgu yapmadan geçemiyorlar. İster diyalog, ister görsel, ister işitsel olsun, iletişimin, pazarlamadaki başarının temeli olduğunu söylüyorlar. Son zamanlarda, özellikle Toyota markasının adını sıkça duyuyoruz. Marka agresif kampanyalarla, tüketicilerin gündeminde yer alarak, adını unutturmuyor, sektörün lideri olduğuna yönelik vurgular yaparak iletişimini sürdürüyor. Toyota'nın yönetimini, geçtiğimiz sene devralan CEO Ali Haydar Bozkurt'ta, iletişim ve saygının önemine vurgu yapanlardan biri. Özellikle, sektörde lider olmanın koşullarına değinen Ali Haydar Bozkurt, iyi iletişim kurabilmenin yolunun, öncelikle, kişinin kendine ve yaptığı işe saygı duymasından geçtiğini ifade ediyor. Kişi kendine ve yaptığı işe saygı duyduğunda, işinin ayrıntılarına önem vereceğinden, bunu takiben karşısındakilere de saygı duyacağından söz ediyor. Tabi, liderlerin özelliklerinden bir olan bilgi sahibi olma ve bunu paylaşabilme özelliklerine de vurgu yapıyor. Markanın yeni CEO'su dinamik başladı görevine. 2008'deki kriz döneminde, bütün sektörler kötü etkilenmişti. 2009 yılında, kendilerine satış hedefi koymadan işe başlamış, hükümetin ÖTV desteği ile ellerindeki stokları tüketmişlerdi. Hükümet'ten 2010 yılı için "destek beklemeden stratejinizi oluşturun" açıklaması gelince, düşük satış hedefi koymuşlar. Markanın CEO'su o zamanlar krizin sürüyor olduğunu ve umut vaat eden hiçbir görüntünün olmadığını söylüyor. Faizlerin düşük seyretmesiyle birlikte, piyasalar iyi gitmeye başlamış, onlar da buna ek olarak, bazı önemler alıp, sistemlerini ayakta tutmayı başarmışlar. 2009 yılında, ertelenen filo satışlarının tekrar hayata geçmesiyle birlikte, marka hızla toparlanmış. Yönetimi ilk devraldıklarında, kendilerine 26.500 satış hedefi koymalarına rağmen "biz daha fazlasını satabiliriz" iddiasıyla yola çıktıklarını, 2 Aralık 2010 tarihi itibariyle, 32 bin adet satış yaptıklarını ifade eden Ali Haydar Bozkurt, bir marka, sisteminde yapılması mümkün olabilenleri tespit ederek, daha fazlasını yapabilir, hızlı geri bildirim alır, dinlerse lider olabileceğini söylüyor. CEO, saygının pazarlama stratejilerinde iletişimi güçlendirdiğini anlatmaya çalışıyor. Bunun adım adım doğru iletişime götürdüğüne vurgu yapıyor. Kişinin Kendine ve yaptığı işe saygı duyması sonucu, işiyle ilgili bilgi birikimini arttıracağını, araştırmalar yaparken ayrıntıları fark edebileceğini, bunlarla birlikte, karşısındakilere duyduğu saygının artacağını anlatıyor. Kendine,işine, karşıdakine duyulan saygı, etkin bir dinlemeyi de beraberinde getirecek çünkü. Etkin dinleme ise, var olan koşulları yani olanakları, sorunları ortaya çıkaracak, pazarlamanın hedefleri daha gerçekçi seçeneklerle yeniden oluşturulabilecekti. Bir tüketicinin veya hedef tüketici kitlesinin etkin dinlenmesi, onlara ulaşma yollarını, davranışlarını etkileyen olumlu ve olumsuz unsurları, bunların nedenlerini ve olası çözümlerini de açık edecekti. Markaların üretim ve pazarlama sistemlerinde yapılması mümkün koşullar, bütün bunlarla birlikte düşünüldüğünde, satışları arttırmanın, tüketiciyle doğru iletişim kurmanın yolları da görünür olmaya başlayacaktı. Toyota Markasının CEO'su bunlardan bahsediyor. Onun sözünü ettiği, liderlerin bilgi sahibi olması ve bu bilgiyi paylaşması, hedef tüketicilerin, markanın iletişim stratejisine, üretimine, teknolojisine güven duymalarını sağlıyor. Güven ise otomatik olarak bu ölçülerde verilecek önemi de beraberinde getiriyor. işte bu noktada, istenilen satış hedeflerinin gerçekleştirilebileceğinden, marka ürünlerinin yeniden, en tepeye konumlandırılabileceğinden söz ediyor.


Devamı için tıklayınız ...

Tasarımcı ve uygulamacıların en sıkıcı çalışmalarından biri, tasarımı folyo malzemesine bastıktan sonra, istenilen yere uygulanabilsin diye, basılan tasarımı dekupe yani kesme işlemidir. Bu işlemde, basılan fotoğraf, resim, imajın etrafı temizlenir. Genellikle, canlıymış izlenimi yaratmak için tasarım tek başına bırakılarak, istenilen yere, yani cama, durağa, duvara v.b. yerlere uygulanır. Biz de bu tip çalışmaları gördüğümüzde şaşırmayız. Anlarız çünkü yapılan işi, bize tandık, bildik gelir. Kesilen folyo kenarları kalın ve sert olur, etrafı kirlenir, tasarım net değildir v.b. özelliklerinden anlaşılır. Şimdilerde, açık havada uygulanan tasarımlara bakıyorum, etrafı temizlenmemiş ama kullanılan folyo görünmeyecek kadar şeffaf hale gelmiş, her yerde kullanılıyor. Geçenlerde, evden, işe gitmek için yola çıktım, her zaman yürüdüğüm güzergâhı, eczane bulmak için değiştirdim. Yürürken, ilerideki durağa yaklaşmaya başladığımda, durağın ortasındaki camın tepesine tırmanmaya çalışan bir kedi gördüm. Kedi on belki onbeş metreden net olarak görülebiliyordu. Heyecanlı ve korkmuş görünüyordu. Canhıraş tırmanmaya çalışır gibiydi. Hemen altına baktığımda, dili dışarı çıkmış bir köpek, arka ayaklarını altına almış, ön ayaklarını önüne koymuş, gözlerini yukarıdaki kediye dikmiş bekliyordu. Durağa geldiğimde, camın sağ orta köşesinde kedi ve köpek mamaları satan markanın ismini ve logosunu gördüm.


Devamı için tıklayınız ...

YouTube TrueView InStream ve TrueView InSlate adında iki farkı video reklam formatı oluşturdu. InStrem formatı, kullanıcılara reklam videolarının ilk 5 saniyesini izlemeyi zorunlu kılıyor ve 5 saniye sonra kullanıcı isteğine göre reklamı kapatabilip, izlemek istediği videoya dönebiliyor. InSlate formatı ise kullanıcıya 2 veya 3 seçenek sunarak, site içeriğini kullanmadan önce hangi reklamı izleyeceklerine karar vermeleri isteniyor.


Devamı için tıklayınız ...

Araştırmalara göre ortalama bir insan her gün 1500 ile 1800 kez mesaj verilerek adeta mesaj bombardımana tutulmaktadır. Bu mesajların da çok büyük bir bölümünü pazarlama faaliyetleri sonucu ortaya çıkan reklamlar oluşturmaktadır. Bu reklam mesajlarının %70’i göz ile algılanırken %30’u ise kulak tarafından toplanmaktadır. Bir insan her gün bu kadar çok pazarlama mesajı ile karşı karşıya kaldığına göre insanlarda satın alma davranışı oluşmasını sağlayan mesajların hangileri olduğu çok ciddi bir merak konusu haline gelmektedir. Yine aynı araştırmalar göstermektedir ki insanlar kendilerine gelen pazarlama mesajlarını tasarımsal ve içeriksel olarak sınıflandırmadan önce önyargılı bir şekilde “kalite” odaklı olarak ayrıştırmaktadır. Bu öyle bir kalite algısıdır ki sokakta yürürken görülen bir tabela minimum seviyede satın almaya dönük davranış geliştirirken aynı tabeladaki logonun birkaç kez televizyonda görülmesinden sonra sokakta yeniden görülmesi çok hızlı bir şekilde satın alma ile sonuçlanan müşteri deneyimine dönüşebilmektedir. Televizyonun hayatımızdaki önemi, neredeyse herkes tarafından reddedilen bir olgu olsa da, tartışmasız bir gerçektir. Türk halkının ortalama televizyon izleme süresi günde 4 saati geçerken gençlerin uyku dışında geçen zamanlarının üçte birini televizyon izleyerek geçirdikleri saptanmıştır. Bu da bir yıl içinde toplam 930 saatini derslere katılarak geçiren bir öğrencinin 1340 saatini ise televizyon izlemeye ayırdığı anlamına gelmektedir. Televizyonun hem göze hem de kulağa aynı anda hitap edebilmesi sayesinde ürün ve / ya marka odaklı reklamlar izleyicilere en yüksek farkındalık düzeyinde iletilebilmektedir. Hayatımızda bu kadar büyük bir yer kaplayan televizyon sadece zaman geçirme aracı olarak değil aynı zamanda bir prestij aracı olarak da kolektif bilinçte kendisine yer bulmayı başarmıştır. “Ünlü olma” kavramı bir insanın televizyonda ne kadar yer aldığının ölçütü haline gelirken insanların %71’i televizyonun en doğru ve en tarafsız haber kaynağı olduğu konusunda da hemfikirdir. Televizyon reklamlarının en büyük avantajı izleyiciler üzerinde reklamı yayınlanan kuruma ya da markaya yönelik yarattığı bu kalite olgusu ve saygınlıktır. Televizyon çok pahalı bir reklam mecrası olduğu için her marka ya da kurum televizyonda reklam yayınlatamamakta, ancak finansal olarak fazlasıyla güçlü olan kurumlar televizyondan etkin bir reklam mecrası olarak faydalanabilmektedir. Bu durumun gayet net bir şekilde farkında olan izleyiciler bu nedenle televizyonda reklamı yayınlanan firmaları daha prestijli ve dolayısıyla daha güvenilir olarak görmektedirler. 2010 yılının ilk 6 ayını kapsayan ve Reklamcılar Derneği üyesi medya ajanslarının verilerine dayanarak hazırlanan rapora göre televizyon %55.59 piyasa payı ile en çok tercih edilen reklam mecrası olmayı sürdürüyor. Televizyon, en yakın rakibi olan yazılı basına %28 gibi azımsanamayacak oranda bir fark atmasını hiç şüphesiz hala en etkili reklam mecrası olmasına borçlu. Yüksek maliyetlere sahip olmasına rağmen hem sürekli artan kanal ve program seçenekleri, hem de tamamen ücretsiz bir mecra olarak her kesimden insana hitap etmesi sayesinde televizyon reklamları çoğu analistin iddia ettiğinin tam tersine gücünü yitirmeyi bir kenara bırakalım, her geçen gün reklam sektöründeki ezici üstünlüğünü arttırıyor. 2011 yılında da reklamverenler tarafından en çok tercih edilecek reklam mecrası olacağı kesin olan televizyon için en etkin zamanı ise 19.00-21.00 ile 21.00-24.00 saatleri arasında yer alan Prime 1 ve Prime 2 kuşakları oluşturuyor. Rahmi VİDİNLİOĞLU


Devamı için tıklayınız ...

Kış mevsiminin kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı şu günlerde, çantaların ve ceplerin vazgeçilmezlerinden biri olan kağıt mendil… Havalar iyice soğudu ve artan soğuk algınlığına karşı en hızlı yardımcımız olan kağıt mendil... Kolay kullanımı ve hijyenik oluşu sebebiyle, özellikle kış aylarında tüketimi daha fazla olan kağıt mendil… - Kağıt mendil ??? - Kısaca Selpak… Pek çok defa, bir paket mendil almak için yaklaştığım büfede başıma gelmiştir. Büfedeki bay ya da bayana, birkaç defa aynı cümleyi kurduktan sonra, “Bir selpak alabilir miyim?” dediğimde, “Öyle desene o zaman, kağıt mendil de neyin nesi…” bakışlarına beni pek çok kez maruz bırakan bir markadır Selpak. Bu durum o satıcıların cehaletinden değil, Selpak markasının bir ürünü de temsil edecek kadar kabul görmesinden kaynaklanır. Selpak’ın başarısı sadece Türkiye’yi temizlik kağıdı ile tanıştıran marka olmasına bağlı değildir. Rakiplerine göre açık bir üstünlüğü olmasına rağmen Selpak pazarlama stratejilerini ve ürünlerini sürekli yenilemeyi ihmal etmedi. Yıllar içerisinde, Selpak markası taşıyan kağıt bez, kağıt havlu, peçete, tuvalet kağıdı ve kutu mendiller de raflarda yerini aldı. Selpak son olarak geliştirdiği çiçek kokulu, losyonlu, mentollü ve pamuk katkılı klasik olmak üzere dört farklı özelliğe sahip mendillerini tüketicilerine sundu. “Yeni Nesil Selpak Mendil” ailesi sloganı ile pazara giren bu ürünler, alanında ilk ve tek olarak nitelendiriliyor. Çekilen reklam filmlerinde de ürünlerin farklılığını vurgulayan Selpak markası daha uzun yıllar özellikle kağıt mendile adını vermeye devam edecek gibi görünüyor. Piyasaya yeni çıkan bir ürünün markasının ürüne ismini vermesi olarak tanımlanan bu durum, sadece Selpak’a özgü değil elbette. Margarinin Sana, deterjanın Alo ya da Omo, krem temizleyicilerin Cif ve hijyenik pedlerin Orkid olarak adlandırılması da bu durumun güzel örnekleridir. Ancak en başta da belirttiğimiz gibi marka pazarlama stratejilerini sadece bu avantaja dayanarak kurmadı. Selüloz ve pak kelimelerinin birleşiminden oluşan Selpak markası, yıllar içerisinde gerek ürünlerinde, gerekse pazarlama faaliyetlerinde pek çok yenilik yaptı. Kutu mendillerin ambalaj tasarımlarında ünlü isimler ile çalışılması, yine Fikret Mualla, Burhan Doğançay gibi ünlü sanatçıların eserlerinin kutu mendillere uyarlanmasını markanın başarılı çalışmalarına örnek gösterebiliriz.


Devamı için tıklayınız ...

GAP, Starbucks ve Mc Donald's gibi firmaların müşterilere ulaşmaları için yeni bir yol: facebook kullanıcılarının bulundukları yeri paylaşması

Facebook sosyal iletilerinde bulundukları yerleri paylaşmak isteyen kullanıcılar için yeni bir öneri getiriyor: yakınlardaki mağazalardan veya Starbuks ve Mc Donald's gibi isim yapmış büyük firmalardan faydalananın.

Deals adındaki yeni kurulan sosyal paylaşım ağı telefonlardaki ‘Places' uygulamasının bir uzantısı olarak bar, kafe, restoran ve alışveriş merkezlerinin reklamını sağlayacak. Artık kullanıcılar ‘Deals' uygulamasını bir mağazaya girerek ve cep telefonları veya mobil cihazlarından giriş yaparak kullanabilecekler. Bu durum, firmalara tüketicilere ulaşma imkanı sağlamakta ve onları potansiyel olarak belirli mağazalara yakınlaştırmakta.


Devamı için tıklayınız ...

Sizin için dinlesin, düşünsün, yazsın, tasarlasın, kodlasın ve en nihayetinde sizi temsil etsin. Markalaşmak isteyenler, pazarlama stratejilerini kendileri tasarlamaya meraklı oluyorlar genellikle. Bu özellikleri, onların uzun yıllar boyunca, bu alanda çalışmalarından kaynaklanıyor. Eğer bir satış, müşteri kazanma ve bu ölçüde büyüme söz konusuysa, bu işi benden daha iyi kim bilebilir ki? Diye düşünüyorlar. Onların, gerçekten de uzun yıllara dayanan bir Pazar deneyimleri vardır, bu inkar edilemez. Fakat firmaların satış, pazarlama deneyimleri hafife alınmayacak kadar dar kapsamda kalıyor. Bir ürünün veya hizmetin pazarlama stratejisini oluşturmak ise çok daha farklı deneyimlerle birlikte yeteneklere ihtiyaç duyuyor. Yaratıcı olmak, stratejik etki noktalarını bulmak, müşteriyle temas noktalarını keşfetmek, doğru zamanlama yapabilmek, ürünün ne şekilde sunulması gerektiğini bilmek, bunlardan sadece bir kaçı. Firma yetkililerinin çoğu, elde etmiş oldukları deneyimlerle birlikte gelen bu özelliklerden çok azına sahiplerdir. Müşterilerini tanıyorlar, ama görebildikleri özelliklerini sadece. Bir reklamcının beyni, yaratıcı fikirler üreterek dikkat çekmek, ikna etmek, etkili olmak, değiştirmek, nüfuz etmek üzerine uzun yıllar deneyim kazanıyor. Müşteri nerededir? Ne yapar? Ne ister? Nasıl ikna olur? Nasıl ulaşılır? V.b. pek çok konu, onun uzmanlığındadır. Dolayısıyla küçük büyük her ölçekteki firmanın, bu beyinlerden birini kiralaması, geldiğimiz koşullarda gerekiyor. Eğer markalaşmak istiyorsa. Bugün marka olmak, bilinirlik olarak düşünülüyor. Gerçekten de bir ürünün, hizmetin, fikrin ismi biliniyorsa markadır ama firmaların, ürettikleri ürünlerin marka olmasından beklentileri, sadece bu değildir. Onlar için nasıl bilindikleri daha önemlidir. Müşteri, ürün ismini biliyor olabilir, satış noktalarını, fiyatını, bileşenlerini biliyordur. Eğer müşteri bütün bu bilgilere sahipse ve markayı tercih etmiyorsa, firma için sorun vardır. İşte bu sorunları çözerek, müşterinin zihnindeki olumsuz etkileri olumluya çeviren yolları bulacak olan reklamcı beyinleridir. Bir ürün veya hizmetin bilinir olmasını, nasıl bilinmesi isteniyorsa, bunun için yapılması gerekenleri onlar bulurlar. Ne kadar küçük bir firma olursanız olun, kiraladığınız beyin, ayırdığınız bütçeyi aşmadan, sizin için düşünecek ve o oranda strateji oluşturacaktır. Bırakın, onlar pazarlama stratejinizi oluştursun, ürün veya hizmetlerinizin en çok talep göreceği çalışmaları planlasın, müşterilerinizin zihninde size bir yer açsınlar. Yaratıcı fikirlerle sizi temsil etsinler, rakiplerinizin karşısına haklı zaferle çıkmanızı sağlasınlar. Çünkü bugün, pazarlarda yer alabilmek, tutunmak, büyümek, uzun süren analizleri, planlamaları, zekice tespit edilmiş müşteriyle temas noktalarını bulmaktan geçmekle kalmıyor. Temas noktalarını bulsanız bile, onlara sunduklarınızın yaşamlarına, kendilerine, isteklerine hitap etmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor, sunduklarınızın, onların bir yönüne hitap ettiğini kanıtlamanız gerekiyor. Size saygı duymaları, sizi sevmeleri gerekiyor benimseyebilmeleri için. Bırakın bunların hepsini, kiralayacağınız beyinler düşünsün ve uygulasın.


Devamı için tıklayınız ...

Google'ın Televizyon sektöründe bir broker olarak hizmet verme çabasının sürmekte olduğunu görüyoruz. Google arama motoru reklamlarındaki yüksek konumunumda biraz gerileme yaşadıktan bir ay sonra, Verizon'un gerçekleşmekte olan Fios video sistemi ile anlaşma imzaladı.

Google TV bloguna yorum yapan, Google'ın üst düzey yöneticisi Mark Piasanen'e göre bu anlaşma Google bünyesine 3.3 milyon Fios evi tarafından izlenen 50 televizyon ağı ekleyecek.


Devamı için tıklayınız ...