Tasarımcı ve uygulamacıların en sıkıcı çalışmalarından biri, tasarımı folyo malzemesine bastıktan sonra, istenilen yere uygulanabilsin diye, basılan tasarımı dekupe yani kesme işlemidir. Bu işlemde, basılan fotoğraf, resim, imajın etrafı temizlenir. Genellikle, canlıymış izlenimi yaratmak için tasarım tek başına bırakılarak, istenilen yere, yani cama, durağa, duvara v.b. yerlere uygulanır. Biz de bu tip çalışmaları gördüğümüzde şaşırmayız. Anlarız çünkü yapılan işi, bize tandık, bildik gelir. Kesilen folyo kenarları kalın ve sert olur, etrafı kirlenir, tasarım net değildir v.b. özelliklerinden anlaşılır. Şimdilerde, açık havada uygulanan tasarımlara bakıyorum, etrafı temizlenmemiş ama kullanılan folyo görünmeyecek kadar şeffaf hale gelmiş, her yerde kullanılıyor. Geçenlerde, evden, işe gitmek için yola çıktım, her zaman yürüdüğüm güzergâhı, eczane bulmak için değiştirdim. Yürürken, ilerideki durağa yaklaşmaya başladığımda, durağın ortasındaki camın tepesine tırmanmaya çalışan bir kedi gördüm. Kedi on belki onbeş metreden net olarak görülebiliyordu. Heyecanlı ve korkmuş görünüyordu. Canhıraş tırmanmaya çalışır gibiydi. Hemen altına baktığımda, dili dışarı çıkmış bir köpek, arka ayaklarını altına almış, ön ayaklarını önüne koymuş, gözlerini yukarıdaki kediye dikmiş bekliyordu. Durağa geldiğimde, camın sağ orta köşesinde kedi ve köpek mamaları satan markanın ismini ve logosunu gördüm.
Hani neredeyse, kediyi kurtarmayı düşündürecek kadar canlıydı. Durağa yaklaşınca, yapılan tasarımın, kullanılan malzemenin güzelliği ile gülümsedim. Folyo baskısı net ve pırıl pırıldı. Grafik tasarımcı, en küçük piksele bile dikkat etmişti. Malzeme neredeyse hiç görünmüyordu. Baskı makinesinin izi yok, cam kenarlarına doğru, folyo kesimleri birebir yapılmış, kayma veya çıkma, yırtılma yoktu. “Ellerinize sağlık” dedim içimden. Otobüs durağı, herkesin çok iyi bildiği, iki cins hayvanın arasındaki olayı, sanki o an yaşanıyormuş gibi taşıyordu. Bu çalışma, bana başka bir anımı hatırlatmıştı. Hani çocukluğumuzdan beri, duraklarda, duvarlarda, billboardlardaki reklam tasarımlarına alışarak büyüdük. Neredeyse her yanımız, açık hava reklamlarından oluşuyor. Yürüdüğümüz caddelerde, sokaklarda, fuarlarda bunlar, günlük yaşamın vazgeçilmezleri arasına girmiş durumda. Ama bizim alıştığımız asıl şey şuydu; biz tasarımlara göz atar atmaz, onların ne olduğunu anlar, gerisine bakmadan veya inceleme gereği duymadan yolumuza devam ederiz. Nasılsa yeni bir marka veya bildik bir marka tanıtım yapıyor düşüncesi, saliselik bir sürede zihnimizden geçer, beynimiz durumu onaylar ve algılarımız başka şeylere yönelir. Ama bu reklam öyle değildi. Şaşırtmıştı.
Hatırlattığı benzer olayı, hemen herkes bir kez veya birkaç kez görmüştür. Mavi markasının vitrinlerinden bahsediyorum. Mavi markası, ünlü oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ'u reklam yüzü olarak seçtiğinden beri, sadece televizyon reklamlarında kullanmıyor. Oyuncunun yüzü, mavi markasının bütün vitrinlerinde kullanılıyor. Markanın kimi vitrinlerinde bildik fotoğrafları kullanılırken, bazı mağazalar daha zekice kullanmış oyuncunun yüzünü. Oyuncunun bakışları, hal ve hareketleri, mimikleri oldukça etkileyiciydi. Mavi markasına ait mağazalardan biri, oyuncunun fotoğrafını, üç boyutlu olarak hazırlamış ve vitrine yerleştirmişti. Mağaza vitrini, her gün yüzlerce kişinin geçtiği ana bulvara bakıyordu. Oyuncunun fotoğrafı, vitrin dizaynın bütünlüğüne uygun gelecek şekilde, sanki caddeden geçenleri izler gibi yerleştirilmişti. Soldan vitrine yaklaştığınızda, oyuncuyla göz göze geliyorsunuz, sağdan geldiğinizde de aynı şey oluyor. Vitrinin orta karşısına geçtim, yine oyuncuyla göz göze geldim.
Baskı o kadar net, temiz hazırlanmıştı ki, sanki gerçekten karşımda duruyor ve bana bakıyordu. Hakikaten çok etkileyiciydi, vitrin canlanmış, ünlü oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ, mavi'nin potansiyel müşterilerini içeri davet ediyordu.
Açık hava mecraları, gün geçtikçe daha etkileyici çalışmalar yapıyor, daha gerçekçi, daha akıllıca. Normalde yukarıda anlattığım çalışmalar olurdu yine, ama biz bunların ne olduğunu daha tam olarak görmeden bilir veya tahmin eder, ayrıntılı bakma gereği duymazdık. Ama şimdikiler öyle değil, vitrinler, duraklar, binalar canlanmış, renklendirilmiş. Her bir çalışma, kendince bir öyküyü, bir konuyu, bir anlamı taşıyor. Sokaklar, caddeler renklenmiş bizimle konuşuyorlar, önce bir olay, bilindik bir durum, bir etki, bir konuya vurgu yapıyor ve öneriyor, bunun için en iyi ürün veya hizmet bu markadır diyor. Bunlar insana “işte bu” dedirtiyor.