2010/12 Blog Arşivi

Radikal gazetesinde, dün yayınlanan bir habere göre, gelecek bilimci Ross Dawson, gelecekle ilgili tahminlerde bulunmuş ve gazetelerin 2036 yılında gazetelerin neslinin tükeneceğini, 2040 yılında da yaklaşık 51 ülkede gazetelerin basılmayacağını iddia etmiş. Dawson’a göre, cep telefonlarının bugün geldiği noktalar ile e-okuyucuların gün geçtikçe artış göstermesi, baskı maliyetlerinin artış göstermesi, dijital haber mekanizmalarının paraya çevrilebiliyor olması, reklam mecralarındaki trendler, ekonominin büyümesi, medya düzenleyici yasaların içinde bulunduğu durum ile hükümetlerin medyaya olan desteğinin buna neden olacağını söylüyor. Dawson’un gelecekle ilgili bu kehaneti, şu günlerde şiddetli tartışmalara neden olurken, gerçekte, teknolojinin insanlara sunduklarına, ayrıca insanların teknolojiye olan ilgisine bakıldığında, bu durumun ortaya çıkması anormal gibi gelmiyor. Tabi insan ister istemez, yüzyılı aşkın süredir süregelen güzel bir alışkanlığın ortadan kalkabilme düşüncesine üzülüyor. Çünkü e-gazete okumak başka bir şey, eline özenle hazırlanmış bir gazeteyi alıp incelemek başka bir şey. Yapılan tasarımları baskılı halleriyle incelemek, çekilen ve özenle işlemlerden geçirilmiş fotoğraflarda yapılan çalışmaları fark edebilmek, insanın kâğıdı eline alması, gazete kokusunu duyarak, içine çekerek okumaya başlaması, bambaşka bir zevk. Zaten gazetelerin okurlarıyla kurduğu, o sıcak ilişkinin temelinde de bunlar yatar. Önemli bir çalışmayı elinize alırsınız, onlarca çalışanın kendi alanında yapmış olduğu ve sizin beğenilerinize sunduğu bir değer. Haberleri, yorumları, köşe yazarları, eğlenceli sayfaları, reklam sayfaları, her biri kendine özgü havayı size hissettirir. Bunlardan en önemlisi de reklam sayfalarıdır. Reklam veren firmalar, ürün ve hizmetleriyle ilgili mesajlarını, tanıtımlarını bu sayfalar üzerinden yaparak seslenirler. Hepimizin aşağı yukarı bildiği gibi, gazete reklamları, bu kuruluşları ayakta tutan önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyor. Yazılı basının sona ermesi gazete reklam mecralarının da sonunun gelmesi anlamına geliyor. Bu durumda kendimize şu soruyu sorabiliriz gazeteler ortadan kalktıktan sonra, reklam mecralarının ne önemi var? Ama aslında durum öyle değildir. Gazete reklam mecrası da gazetelerin okurlarıyla kurduğu ilişkiden yararlanıyor. Bence bu özel bir ilişki ve firmalar, bu ilişki sayesinde, tüketicilerin güvenlerine sahip oluyorlar. Tüketicilerin gazetelerine karşı duyduğu inanç, saygı reklamlarına da yansıyor. Gazetelerin neslinin tükenmesi halinde, markalar bu özel ilişkiden yoksun kalacaklar. Dijital ortamlar ne kadar gelişirse gelişsin, milyonlarca insan, bu ortamlarda kendi yaşamlarının gereksinimlerini karşılasa da, baskılı gazetelerin yerini tutamayacaktır. İnsan, gene de her sabah kapısına gelen veya mahalle bakkalından aldığı, kendi özel köşesine çekilip sayfalarını çevirdiği gazeteyi yani o keyfi tatmayı arayacaktır. Özellikle de gazetelerin yeni baskısının kokusu, okurların burnunda tütecek.


Devamı için tıklayınız ...

Geldiğimiz şu zamanlarda her şey belirsiz, karmaşık ve değişken. Eskiden pazarlama stratejileri çok uzun dönemler için tasarlanıyordu. Çünkü tüketici davranışları, Pazar değişkenleri tahmin edilebiliyordu. Şimdi ise durum bundan çok farklı. Uzun vadeli pazarlama stratejileri ilk çıkışta başarılı gibi görünüyor ama sonraki adımları veya başka alanlardaki planları, aniden ortaya çıkan değişimlerle başarısız olabiliyor. Her şey her an değişiyor. başarılı olabilmek için, şimdi için bulunan yaratıcı fikirlerin yine anında yapılabilmesinden geçiyor ve bu kesinlikle tüketicilerin veya müşterilerin içinde olmadığı fikirler değildir. Bugün, duygular her şeyden daha önemli, kimse uzun soluklu planlar, stratejiler yapmıyor. Şu an aldıkları zevk, hissettikleri yoğunluk, arayıpta bulamadıkları aşkla ilgili hisler hareket etmelerini sağlıyor. Müşteri veya tüketicilerden söz ediyorum elbette. Ürün veya hizmet hakkında derinlemesine çok ta fazla bilgilenmek istemiyorlar. Aşk, arzu, korku, neşe, hüzün tüketicileri harekete geçirebiliyor. Davranışlarını değiştirmelerini sağlıyor, şekil veriyor.


Devamı için tıklayınız ...

Geleneksel mecralar üzerine yapılan bütün yorumlar, dijital dünyanın gerisinde kaldıklarına yönelik ifadeler içeriyor. Halbuki televizyon, geleneksel mecraların başında geliyor ama gerisinde değil, dijital dünya ile etkileşim halinde ilerlemeye devam ediyor. Tüketiciler, dijital ortamlarda televizyon reklam filmlerine ulaşabiliyorlar. Elbette televizyon mecrasının bu etkileşimi, reklam filmlerinin çekimleri tamamlandıktan sonra, post prodüksiyon çalışmalar sayesinde olabiliyor. Filmlerin çekim aşamaları tamamlandıktan sonra, ajanslar, filmlerin dijital ortamlarda yayınlanabilecekleri formatları hazırlıyorlar. Bir yandan, televizyon ekranlarında reklamlar dönerken, hemen arkasından dijital ortamlara uygun formatları da yayınlamaya başlıyorlar. Tüketiciler, yapılan çalışmalara ilişkin yorumlarını, dijital ortamlar aracılığıyla ilgililere gönderebiliyorlar. Bu noktada özellikle sosyal siteler, bloglar çok kullanılıyor. Tüketiciler, tanıtım filmlerine yönelik düşüncelerini, kendi profillerinde, bloglarında veya diğer ortamlarda yazıyor ve birden fazla tüketici, kendi aralarında konuşarak reklamların etkilerini, yararlarını, zararlarını hatta bazen tasarımın biçimini tartışarak sürece katkı sağlıyorlar. Yani markalar, televizyon mecrasını dijital ortamlara da çekiyorlar. Böylece müşterileri veya tüketicileriyle buluşturdukları reklam kampanyalarıyla ilgili yorumları, eleştirileri alabiliyor, kampanyanın başarısını ölçebiliyorlar. Dijital mecralar üzerinden yayınlanan filmler üzerine yorum yapan potansiyel müşteriler, tasarım, ana fikir, oyuncu, sahne, oyuncuların giyim kuşamları, sahnelerde kullanılan malzemeler hakkında fikir yürütüyorlar. Bu durum markalara, kullanıcıların algıları ve bakış açıları üzerine de fikir verebiliyor. Markalar, hangi tema ve tasarımlarla, hangi algılara mesajlar ilettiğini görebiliyor. Bu ortamlardan yapılan tespitler, markaların daha sonraki çalışmaları için esin kaynağı olabiliyor. Potansiyel müşterilerin, dijital mecra üzerinden, televizyon reklamlarına yönelik bu katkıları, televizyonun dijital dünyadan çok ta kopuk olmadığını, aslında geleneksel olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de anlatıyor. Dijital mecralar üzerinde, çekilen tanıtım filmlerinin video formatıyla yayınlanabilmesi, televizyonlarda izleyemeyen kişilerin, bu ortamlarda izlemesini sağlarken, aynı kişilerin, filmleri televizyonda görmesi halinde, daha çok dikkatini çekmekte, mesajların pekişmesi sağlanmaktadır. Mobil iletişimin geliştirilmesiyle, bazı televizyon reklam filmlerinin, post prodüksiyon çalışmalarında video formatına çevrilerek, dijital ortamlarda yayınlanmasından sonra, aynı videolar, bazı cep telefonlarına da gönderilebiliyor. Bu tip videoları göstermeye elverişli olarak dizayn edilmiş telefonlar, aynı videoları, başkalarına da gönderebilme özelliğine sahip oluyor. Yani televizyon mecrası için tasarlanan çalışmalar, internet mecralarıyla etkileşim içerisindeyken, mobil iletişim mecralarından da çok uzakta durmuyor. Onunla da etkileşim halinde olabiliyor.


Devamı için tıklayınız ...

Reklamlar, ürünlerin tanıtımını yaparken, ikna edici ve yönlendirici özelliklerini ön plana çıkartarak, tüketimi teşvik eden ürünlerdir. (Bir çelişki gibi görünse de, evet reklamların kendisi de nihayetinde üründür ve her ürün gibi üretim sürecinde çeşitli kurallara tabidir.) Teşvik edilen bu tüketim günümüz tüketim alışkanlıklarına bakıldığında çoğu zaman gereksiz bir tüketim olarak nitelendirilir. En baştaki etik sorun budur ancak bu reklamcıları doğrudan ilgilendiren bir sorun değildir. Hiçbir ürünün, üreticisinden talep gelmediği halde reklamı yapılmaz. O halde şunu diyebilmemiz de pekala mümkündür, reklamcılar kadar, reklamının yapılması için ajanslara başvuran markalar da etik değerler taşıyan taleplerde bulunmalıdır.


Devamı için tıklayınız ...

Geçtiğimiz yıllarda, Karadeniz fındık üreticileri, ortak bir reklam kampanyası hazırlayarak, satışların arttırılmasını hedeflemişti. Fındık Tanıtım Grubu tarafından hazırlatılan reklam kampanyasının en vurucu teması, cinsel gücü arttırdığını düşündüren “aganigi naganigi” sloganı olmuştu. Fındık kampanyası için seçilen reklam yüzü, MFÖ müzik grubunun üyelerinden Özkan Uğur olmuş, ünlünün oyunculuğu, temaya eklenince, reklam, ülkemizde herkesin dikkatini çekmişti. Tasarlanan reklam filmi, bir dönem televizyon mecrasında yayınlanmış, birçok yerde de haber olmuştu. Aynı şekilde, piyasalarda mercimek satışlarının arttırılması için de kampanya yapılmıştı. Mercimek’in tanıtım filminde, o dönemde beslenme konusunda uzman olduğu düşünülen bir isim kullanılarak, tüketicilerin güven duyması sağlanmış ve bu kampanya da satışları oldukça arttırmıştı. Fındık reklam kampanyasının teması, mercimek kampanyasında kullanılan otorite, bir dönem üreticilerin yüzünü güldürmüştü. Aynı kampanyalar yurt dışında da sürdürülmüştü. Fakat dış piyasalar, iç piyasa kadar etkilenmemişti. Çünkü yurtdışında sürdürülen kampanyalarda, fındık’ın farklı bir özelliğinin yani onu özel kılan, farklı kılan bir özelliğine vurgu yapılması gerekiyordu. Bu yapılmayınca, satışlar çok ta fazla artış göstermemişti. Ülke içinde ise, uzun bir dönem satışlar arttı, fakat daha sonra yine eski haline geri döndü. Mercimek kampanyasında da durum aynıydı. Mercimek satışları o kadar arttı ki, insanlar mercimekten döner bile yapmaya kalkışmıştı. Kampanyanın sonra ermesinin ardından, mercimek tüketicilerin gündeminden düşerek eski satış miktarlarına geri döndü. Şimdi de Balıkesir zeytin ve zeytinyağı tanıtım grubu harekete geçti. Zeytinyağının iç piyasada tüketimini arttırmak için kampanya hazırlıklarına başladılar bile. Edremit Ticaret Odasında düzenlenen toplantıda konuşan, BZZTG Başkanı Mehmet Semerci, Balıkesir’in zeytin üreten bölgeleri; Burhaniye, Edremit, Havran, Ayvalık, Gömeç, Erdek, Bandırma üreticileri, birlikler, dernekler, kooperatifler, ticaret odaları, araştırma ve eğitim kurumlarıyla ortak bir çalışma yapacaklarını ifade etti. Zeytinyağının kalitesini ve tüketimini arttırmayı düşündüklerini söyledi. Bu kampanya da Fındık ve Mercimek’te olduğu gibi sadece yurtiçinde değil yurtdışında da yürütülecek. Aslında her zaman için önemli olan, kültürel gerçeklere dayalı fikirlerin reklamlarda ve pazarlamada başarılı olduğu düşüncesi, son zamanlarda, reklamcılık sektörü tarafından daha da önemsenir hale geldi. Zaten bu yüzden, fındık reklam kampanyasının teması “aganigi naganigi” oldu. Ülkemizde hangi yaşta olursa olsun, erkeğin cinsel gücünün yerine olması, her iki cins için de önem taşır. Bu gücün yeterli olmayabileceği korkusu, özellikle ileri yaşların fobisi durumundadır. Bu nedenle, bu gücü arttırdığı söylenen ürünler, onların ilgi odağı haline geliyor. Elbette, başka ülkelerde yaşayan insanlar için de cinsel güç önemlidir, fakat bizim ülkemizde, insanlarımızın bu tip durumlara olan ilgisi, çok daha fazladır. Fındık reklam kampanyasının stratejisini yapan ajans, bu durumun farkındalığıyla, iç piyasalar için tasarlanan reklamda bu kültürel unsuru kullanmış ve başarılı olmuştu. Fakat dış piyasalarda da aynı reklamı göstermesi işe yaramamıştı. Dış piyasalar için kullanılması gereken tema, Türkiye’deki fındığı diğerlerinden farklı ve daha iyi yapan bir özelliği olmalıydı. Balıkesir zeytin ve zeytinyağı tanıtım grubu, ilk toplantıyı düzenleyerek hareketi başlatmış oldu. Reklam ajanslarının fındık ve mercimek gibi, geçmiş, sağlam deneyimleri de var. Açıkçası, Balıkesir zeytinyağları için yapılacak kampanya, bu geçmiş deneyimlerden faydalanabilecek mi çok merak ediyorum.


Devamı için tıklayınız ...

Geçen hafta İngiltere doğrudan Pazarlama derneği başkanı Scott Logie doğrudan pazarlamanın yeni dijital dünya ile oldukça iç içe girdiğini açıkladı. Aynı zamanda Occam Firması'nın strateji direktörü olan Scott Logie şunları söyledi: “Yeni teknoloji müşteriyle iletişimi çok daha farklı bir boyuta taşıdı. Bunun sonucu olarak da doğrudan pazarlama daha önce iş alanında ulaşamadığı kadar geniş bir kitleye ulaştı.”


Devamı için tıklayınız ...

Kanaat önderini kısaca görece belli bir sıklıkla, diğer bireylerin tutum ve / veya davranışlarını etkileyebilen kişi olarak tanımlamak mümkündür. Günlük yaşamda çevresinde kabul gören, herhangi bir konuda uzman olduğu kabul edilen kişiler de kanaat önderi olarak değerlendirilebilir. Araştırmalar ortaya koymuştur ki, kanaat önderleri, etki altında bıraktıkları kişilere göre birçok bakımdan farklı özellikler taşır. Bu özelliklerden bazıları kanaat önderlerinin etkiledikleri kişi ya da kitlelere oranla daha biçimsel bir eğitim almış olmaları, toplum içinde daha yüksek bir sosyal statüye sahip olmaları, kitle iletişim araçlarını daha fazla kullandıkları ve görece daha fazla maddi güç sahibi olmalarıdır. Araştırmaların ortaya koyduğu bu özellikler, kanaat önderlerinin hemen hepsinde ortak özellikler olsa da, bir kişinin sadece bu özelliklere sahip olması onu kanaat önderi yapmaya yetmez. Kanaat önderi kavramı genelde ideolojik anlamlarda kullanılıyor ancak, biz buradaki örneğimizde bu ideolojik anlama yer vermeyeceğiz.


Devamı için tıklayınız ...

İletişim ve promosyon pazarlama alanındaki en önemli becerilerden ikisidir. Daha geniş kapsamlı bir terim olan iletişim planlı ya da plansız olarak gerçekleşebilir. Genel anlamda alıcı olarak tanımlayabileceğimiz taraf üzerinde, pazarlanan ürün ya da hizmetin üretiminden alıcıya sunulduğu ana kadar olan süreçteki her unsur çeşitli izlenimler yaratır. Bütün bu izlenimler bütünsel pazarlama iletişimi olarak tanımlanır. Bütünsel pazarlama iletişiminde asıl amaç tutarlılık olmalıdır. Tutarlılığı biraz açmak gerekirse eğer, her marka anlamlar taşır ve bu anlamların alıcılara ulaşma sürecinde markayı üretenlerden, onu satanlara kadar, üretilen tesisler ve yapılan pazarlama faaliyetlerine kadar bütün süreçlerin birbirleriyle uyumlu olması gerekir. Basitçe tutarlılık şudur: Hiç kimse üstü başı kir içinde bir doktora kolay kolay muayene olmaya yanaşmaz. Promosyonlar ise daha çok markalara ve ürünlere olan ilgi ve satın almayı teşvik etmek üzere tasarlanmışlardır. Promosyonun başarısı dikkat çekmesine bağlıdır ve doğal olarak dikkat çekmeyen bir promosyonun etkili olması mümkün değildir. Günümüzde kişiler iletişim araçlarının çeşitliliği nedeniyle aşırı bir bilgi akışı ile karşı karşıyalar. Yoğun uyaranlar karşısında aşırı bilgi yüklemesinin önlenmesi için hemen her kişi çeşitli yöntemler geliştirmiş durumda. Her gün pek çok elektronik posta hiç okunmadan siliniyor, pek çok tanıtım broşürü çöpe atılıyor ya da en basiti reklam kuşağı başladığında izleyiciler bu birkaç dakikalık arayı herhangi bir ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyorlar. Böylesi bir ortamda onların dikkatini çekmek giderek zorlaşıyor. Bu zorluğu aşmak doğrultusunda da çeşitli araçlar kullanılıyor. Günümüzde hemen her markanın hatta zaman zaman ülkelerin ve şehirlerin dahi ünlü bir yüzü var. Örneğin geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberlerde Türkiye’nin tanıtılacağı bir reklam filmi için hazırlıklara başlayan Kültür Bakanlığı’nın, bu filmde ünlü oyuncu Kenan İmirzalıoğlu ile çalışmak istediği bilgisi yer aldı. Dikkat çekmek için sadece ünlü kişiler değil, zaman zaman patlayan skandallar, hedef kitleye yakın olan aracı kişi ya da kurumlar, farklı öyküler de kullanılabiliyor. Markalara ilgiyi arttırmakta en çok kullanılan yöntem olan promosyonun en fazla karşımıza çıkan şekli armağanlar ya da yapılan çeşitli indirimler. Ancak yine başta söylediğimiz gibi promosyonların kafa karıştırıcı olmamaları gerekir. Örneğin numara taşıma devri ile birlikte GSM şirketleri arasındaki rekabet daha da arttı. Her şirket kendisini tercih edecek olan kullanıcılara başta konuşma süreleri olmak üzere pek çok avantaj vaat ediyor. Kimisi verdiği kesintisiz hizmet ile övünürken, bir diğeri daha ucuza daha fazla konuşturduğunu vurguluyor. Ancak hemen her kampanyanın çok çeşitli detayları var ve bu detayları öğrenmeden bir tercih yapıldığında genellikle sıkıntılı durumlar ortaya çıkıyor. Yine bir dönem bir çok ulusal gazete arasında promosyon savaşları yaşandı. Bu dönemde tam anlamıyla gazete yerine promosyon ürünleri pazarlandı. Okuyucuların dikkati evet gazetelere çekildi, ama promosyon bitince bu ilgi de bitti. Oysa ki promosyonun amacı markaların sadece kısa vadede satışlarını arttırmak değil, tüketicilerin markayı tanımasına, hatırlamasına da yardımcı olmaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Philip Kotler’in A’dan Z’ye Pazarlama kitabının son madde başlığı Zevk’tir. Kotler, bu sözcüğü pazarlama sözlüğüne dahil etmesinin iki nedenini şöyle açıklar: Kitabın adının hakkını verebilmesi için Z harfinde bir madde başlığının mutlaka bulunması gerekliliği ve zevk olmadan bir pazarlamacının etkin olamayacağı fikri. Kotler kesinlikle haklı. Z harfi gerçekten de çok gerekli bir madde başlığı. Zevk almadan yapılan bir iş, yapan kişi için çok zaman angarya olacak ve kişiyi yaptığı işe yabancılaştırarak amacın sadece para kazanmak olduğu bir araç olarak kalacaktır. İnsanlar zevk almadıkları bir işi tutku ile yapmazlar ve yapılan bir işin “eser” olarak tanımlanabilmesi için içinde tutku barındırması gerekir. İşini tutkuyla yapan insanlar zevk aldıkları ölçüde zevk de verebilirler. Bir mal ve hizmetin tüketiciye ulaştığı ana ve kullanımına kadar, bu üretim ve pazarlama sürecinde yer alan herkes yaptığı işten zevk almalıdır. Benim aklıma ilk gelen yaptığı işten zevk almayan kişi prototipi ülkemizde Evli ve Çocuklu (Married With Children) ismiyle yayınlanmış Amerikan yapımı bir komedi dizisinin başkarakterlerinden birisi: Al Bundy. Al Bundy bir ayakkabı satıcısı, işini hiç sevmeyen bir ayakkabı satıcısı. Bundy ayakkabı satmaktan mutsuz bir adam. Bundy’nin hayatının da pek mutlu olduğunu söylemek çok mümkün değil. Yaptığı işi sevmese de, hem başka yetkinliği olmamasından dolayı işini değiştirme şansı yok, hem de para kazanmak için bu işe devam etmek zorunda.Nihayetinde bir nokta daha var ki, Bundy yaptığı birçok şeyden zevk almayan başarısız bir adam, ailesinin, arkadaşlarının gözünde de başarısız üstelik. Pazarlama alanındaki zevk unsurunu elbette bu kadar basite indirgemek doğru değil ancak hayatın bir alanındaki zevksizlik unsurunun diğer alanlara er ya da geç mutlaka yansıdığını söylersek yapılan işten zevk alınmasının önemini daha iyi anlatabiliriz. Tüketiciler, ürünlerin üretim sürecindeki zevk unsuru ile doğrudan karşı karşıya kalmazlar ancak pazarlama sürecinde işler değişir. Satın alma davranışını hedefleyen pazarlama stratejilerinin tüketiciye mutlaka bir şeyler vaat etmeli ve bu vaadi ona sunmaktan mutlu olacağını da tüketiciye hissettirmesi gerekir. Beş yıldızlı bir oteli ele alalım örneğin: Bu otel müşterilerini her zaman kapıda karşılar, daha doğrusu o otelde konaklayan kişiler otelin müşterileri değil, konuklarıdır. Konaklamanın her anında, herkes güler yüzlü, sıcak ve yardımseverdir. “Size hizmet etmek bir onurdur, bir zevktir efendim.” gibi söylemlerle müşteriler her zaman onore edilir. (Bir noktayı belirtmekte fayda var ki, bu idealize edilmiş bir örnektir.) Pazarlama faaliyetlerinde asıl olan zevk anlayışı budur. İş ne kadar tutku ile yapılırsa o kadar zevk alınır ve ortaya başarılı sonuçlar çıkar. Hayat zevki olmayan kişiler yaptıkları işe hiçbir zaman tutkuyla yaklaşmayacak ve ne işe, ne markaya, ne de ürünlere hak ettiği değeri vermeyecektir. Sadece “cazip fiyat avantajı” ya da “indirim” söylemi üzerine kurulmuş olan pazarlama stratejileri bu zevksizliğin en açık örnekleri olarak gösterilebilir.


Devamı için tıklayınız ...

Son günlerde ne zaman bir bilinmeyen servis numarası reklamı ile karşılaşsam Mor ve Ötesi Grubu'nun Cambaz şarkısında geçen şu cümleyi söyleyesim geliyor. “…Hedefini al, piyasanı al, her şeyi al…”Yaklaşık 3 yıl önce bilinmeyen numaralar hizmeti Türk Telekom tekelinden çıkarılarak, 6 şirketin daha bu hizmeti vermesinin önü açıldı. Bu şirketlerin kullanacağı numaralar kura ile belirlendi. Düzenleme yapıldı, uygulamaya da geçildi. Bilinmeyen numaralar hizmeti vermeye başlayan şirketler bu hizmetlerini başta televizyon olmak üzere, internet, radyo ve gazete gibi medyalarda yayınladıkları reklamlarla halka duyurdular. Özellikle televizyonda günün her saati karşımıza çıkan bu reklamlar kısa sürede numaraları halka ezberletti. Kendi adıma 11818 numarasının belki de yılların da verdiği alışkanlıkla daha fazla hafızamda yer ettiğini söyleyebilirim. Bunu 11880 takip eder. Yine Türk Telekom'un 11811 olarak devam ettirdiği bilinmeyen numaralar servis numarası da hafızamdadır.


Devamı için tıklayınız ...