Haber Kategorisindeki Bloglar

Geldiğimiz günlerde, etkin dinleme “sanat” olarak değerlendiriliyor. İnsanlar kendi işlerinden, kendi sorunlarından başlarını kaldıramadıkları için, başkalarının sorunlarını dinleyemiyorlar. Bunun bir sonraki aşaması olan, başkasının sorunlarına çözüm üretme konusu ise neredeyse, artık bulunamaz bir değer haline gelmiş durumda. İnsanların yaşamsal sorunlarından, işlerinden kaynaklanan zihinsel ve bedensel yorgunluk, algılarının başka ayrıntılara kapanmasına neden oluyor. Bir yandan algılarını, kendi yaşamları haricindeki her şeye kapatırken, diğer yandan sorunlarıyla, işleriyle ilgilenecek, çözüm üretecek, ilgi gösterecek kişileri de arıyor, onların varlığına ihtiyaç duyuyorlar. Pazarlama iletişimin en önemli tekniklerinin arasında da bilindiği gibi, etkin dinleme, anlama ve algılama unsurları bulunuyor. Şu sözleri, hepimiz ara sıra insanlardan duyarız “benim derdim bana yeter”, “ben kendi sorunlarımı çözemiyorum” . İşte geldiğimiz zaman, insanların bu durumda olduğu zamanlardır. Bu yüzden etkin dinleme, müşteriye kendisinin özel olduğunu hissettirme, sorunlarıyla veya yaşamıyla ilgili düşüncelerini, beklentilerini öğrenerek, çözüm üretme, onlar için altın değerindedir. Yukarıda sözü edilen, yaşamın her alanında insanların yaşadığı durumlardır. Etkin dinleme, her ne kadar, özel durumlarda önemli gibi gelse de, insanların özel durumları, genel, yaşamsal sorunlarında olduğu gibi; yeme-içme, giyim, seyahat, parfüm, araç, makyaj malzemeleri, kişisel bakım ürünleri v.b. unsurlarla ilişkilidir. Etkin dinlemede, müşterilerin, kişisel, yaşamsal sorunları, istedikleri standartlar, beklentileri, özlemleri arasında, bu tip ürün tercihlerinin yeri, uzman pazarlamacı tarafından rahatlıkla seçilebilir. Pazarlama iletişimi, yaşamsal sorunlarıyla ilişkilendirilebilir. Etkin dinleme, karşıdaki kişinin saygısını ve sempatisini otomatik olarak kazandırdığı için, bunlara ilişkin yapılacak yorumlara, yönlendirmelere dikkat kesilmelerini sağlayacaktır. Yaşamlarındaki sorunun çözümü için mantıklı öneriler, onların bütçeleri ve yaşam standartlarıyla örtüşebiliyorsa, denemekten geri kalmayacaklardır. Pazarlama elemanının elinde olan altın anahtar, etkin dinlemedir. Özel ve genel sorunların çözümleri için, ürün ve hizmetlerin yeri seçilerek ilişkilendirilme yapıldığında, ürün ve hizmetin değeri artar. Onlarla kurulan bağlar güçlenir. Bir müşterinin satın alacağı, aldığı bir ürün veya hizmetle ilgili, satış sonrası hizmetlerle ilgili, yaşadığı bir problemden kaynaklı olarak sinirli, memnuniyetsiz olması, isteklerinin, beklenti veya tercihlerinin anlaşılmamasıyla ilgilidir. Eğer pazarlama elemanı, müşterisini dinler ve ihtiyaçlarını, isteklerini etkin bir dinlemeyle tespit edebilirse, yaşadığı problemin çözümlerini onun istediği gibi sunabilir, mutlu olmasını sağlayabilir. Müşterinin, sorunlarının ilgiyle dinlendiğini, buna yönelik satış elemanlarının ilgisini görmesi, önemsendiğini, ona özen gösterildiğini düşünmesini sağlayacaktır. Yani, yaşadığı sorunu, onunla birlikte üstlenen birilerinin olması, onu öncelikle rahatlatacaktır. Satış elemanlarının bununla birlikte, ona yansıtacağı diğer olumlu davranışlar da eklendiğinde, müşterinin memnun olmaması, davranışlarının istenilen yönde değiştirilememesi neredeyse mümkün değildir. Hem kendini özel hissedecek, hem de ilgili markaya olan bağlılığı pekişecektir.


Devamı için tıklayınız ...

Geçtiğimiz günlerde, Amerika merkezli Interactive Advertising Bureau, IAB başkanının bir açıklaması, firma sahiplerini, kobileri düşündürmeyi başarabilir mi bilinmez ama bu kuruluşun, IAB başkanı Greg Stuart, internet mecrasının, firmalar için çok avantajlı olduğunu söyledi. Bir dolarlık reklam yatırımının bile, geri dönüşü kazanç sağlayabiliyor. Milyonlarca kullanıcının aynı anda karşısına çıkan firma reklamları onları etkiliyor. Kullanıcılar, ilgili tanıtımda, kendilerinin ihtiyaç duyduğu veya istediği herhangi bir şey bulduklarında, hiçbir yere gitmeden, oturdukları yerden, bunları karşılamayı tercih ediyorlar. Bizim ülkemizde de, bu Pazar hızla büyümeye devam ediyor. Stuart'ın da yaptığı açıklama, Türkiye'de bu pazarın hızla büyüme gösterebileceği yönündeydi. Buna rağmen, bizim firmalarımız, kobilerimiz, bu tip kampanyalarını hala eski mecralar üzerinden sürdürmeye devam ediyorlar. Oysa diğer mecralar yerine, yeni açılan bu mecranın kullanılması halinde, çok uygun bütçelerle, her ayrıntısı ölçülebilir kampanyalar düzenlemeleri, tüketicilerin onlarla ilgili hal ve hareketlerini takip ederek, kendilerine daha kazançlı yeni yollar bulmaları mümkün olabiliyor.  

Ülkemizde, internet kullanıcılarının sayıları on milyon olarak açıklandı. Üstelik bu sayının 3,5'i oldukça uzun süre kullanıyor. Ülkemiz, bu ortamları henüz yeni yeni kullanmaya başlıyor ve bu durum, aslında firmalar için çok önemli şansları da beraberinde getiriyor. Çünkü bu sayılar, gün geçtikçe hızla artıyor. Hele uzun süre kullanıcı sayısının artışı internet reklam mecrasının potansiyelinin büyüklüğünü gösteriyor. Bu ortamları, sadece Pazar payı büyük firmalar kullanır, küçük veya orta ölçekli firmalar kullanamaz diye bir durum da söz konusu değildir. Şahısların bütçesi bile, bu alanda tanıtım yapmaya yeterli geliyor. Maliyeti bir televizyon, açık hava mecralarına göre oldukça uygun olabiliyor. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, diğer mecraların hiçbirinde olmayan bir avantajı bulunuyor. Firmaların bu alana yatırdıkları her kuruşun nereye gittiği, nasıl kullanıldığı, tüketicilerin beğenileri, davranışları ölçülebiliyor. Özellikle de, işlerini geliştirmek isteyen küçük firmalar için, bu özellikler büyük avantaj olabiliyor.  

Reklam verdikten sonra, kullanıcıların ürün ve hizmet hakkındaki düşüncelerini, beğenilerini, isteklerini tercihlerini öğrenebiliyorlar. Tanıtımlarını kaç kişinin gördüğünü öğrenebiliyorlar. Satış yapabiliyorlar. Ölçüm raporlarını ellerine aldıklarında da, daha fazla satış yapabilmek için, ne yapmaları gerektiği konusunda fikir sahibi olabiliyorlar. Interactive Advertising Bureau'un başkanı Greg Stuart, bu kuruluşun, Türkiye'de kurulmasını ve internet reklamlarının standartlarının belirlenmesini istediklerini ifade etmişti. Bu düzenlemeler, ülkemizde de yapıldıktan sonra, diğer ülkelerin önüne geçebileceğini de sözlerine eklemişti. Bu yüzden, henüz gelişim aşamasında olan bu mecraya, firmaların şimdiden daha çok yatırım yapması, ürün ve hizmet tanıtımlarına yönelik stratejilerini, bu alan üzerinden oluşturması, onlar için oldukça karlı bir yatırım oluyor.  


Devamı için tıklayınız ...

Reklamın iyisi kötüsü olur mu olmaz mı? Burada kullanılan “reklam” sözcüğü daha çok tanıtım anlamında kullanılmış olsa da durumda bir değişiklik olmaz. Reklamın da tanıtımın da iyisi, ya da kötüsü olur. Bir ürün, hizmet hatta kişi kötü bir tanıtım ile tüketicinin hafızasında yer edebilir ama kötü ve yanlış tanıtılmış bir ürün ona pek de cazip gelmeyecektir. Hele ki kötü reklama maruz kalmış olan ürünün kendisi de tüketici beklenti – taleplerini karşılamıyorsa bu olumsuz durumda firma ciddi zararlar görecektir. Olumsuz tecrübeler tüketiciyi sadece o ürüne karşı değil, firmanın üretmesi muhtemel olan diğer ürünlerine karşı da olumsuz güdüleyecek ve bu firmayı uzun vadede daha fazla zarara uğratacaktır. Bunun için pazar payını arttırma hedefinde olan bir firma için tüketicinin aklında kötü bir imaj ile yer almak emek, zaman ve kar kaybı demek olacaktır. Örneğin “Ben çok sağlam halatlar üretirim, birkaç tonluk ağırlığı kaldırabilir.” söylemiyle ürününü pazarlayan bir firmanın ipini aldığımızı ve bir salıncak kurduğumuzu düşünelim. Ardından da ipin koptuğunu ve salıngaçtan düştüğümüzü. Kötü reklam ile birleşen bu kötü ürün tüketicinin hafızasına kalıcı bir şekilde yerleşecektir. Susuzluğu giderdiğini iddia eden bir meşrubat çok fazla şeker içeriyor ve dolayısıyla tüketicinin farklı bir içeceğe daha ihtiyaç duymasına neden oluyorsa bu iyi bir reklam değildir. O tüketici içecek reyonunun başına geldiğinde kendisini “susatan” içeceği tercih etmeyecektir. Hiçbir motorlu taşıt üreticisi firma aracının sağlamlığını kanıtlamak için örneğin, araçlarının kaza sonrası görüntülerini vermeyi tercih etmez. Kötü reklam, başarısız reklamdır. Reklam çalışmaları kardan pay ayrılarak, karı arttırmak amacıyla yapılır. Dolayısıyla kötü reklam firmalara hiçbir şekilde fayda sağlamaz. Günümüz tüketim anlayışı içerisinde tüketicinin sadece aklında kalmış olmak firmalar için yeterli bir tanıtım faaliyeti değildir. Reklam ve tanıtım çalışmaları tutarlı olmalı, hedeflerini iyi belirlemeli ve tüketiciyi ürün ve firma konusunda çelişkiye düşürmemelidir. Hedef kitle, tanıtım faaliyetlerinin hangi mecralarda sürdürüleceği, reklamların hangi aralıklarla yayınlanacağı gibi unsurlar profesyonel çalışmalarla belirlenmelidir. Kısacası; firmalar tanıtım faaliyetlerini dolayısıyla da reklamlarını tüketiciye en etkin ve doğru biçimde ulaşmak amacıyla, doğru yerde, doğru zamanda ve doğru şekilde kullanmak zorundadır. Aksi halde kötü reklamın olumsuz geribildirimi en başta düşen pazar payı ve kar olarak üreticiye geri dönecektir.


Devamı için tıklayınız ...

Gerilla Pazarlama terimi Jay Conrad Levinson tarafından yazılan bir pazarlama kitabı olmasına rağmen, içeriğinde bahsettiği pazarlama tekniği sadece kitabın başlığı olarak kalmadı. Temel prensip ürününe dair söyleyecek sözü olan firmaların bunu maliyeti en aza indirgeyerek ve farklı tekniklerle söylemesidir. Kısacası beklenmeyen bir anda, beklenmeyen bir şekilde tüketicinin karşısına çıkan reklamlar gerilla pazarlama taktiği kullanan reklamlardır. Gerilla pazarlamanın tek başına aniden algıya müdahale eden bir reklamdan oluşmadığını, bunun bir “süreç” olduğunu en başta bir not olarak düşmekte fayda vardır. Gerilla pazarlamayı sadece kurumsal değil, yerel firmalar, küçük işletmeler de kullanabilir. Kaliteli ürünleri maliyeti düşük reklamlarla desteklemek onlara büyük firmalarla rekabet etme şansı da verecektir. Bazı araştırmalar gösteriyor ki ömrümüz boyunca yaklaşık iki milyon reklam izliyoruz. Gerçekten de büyük bir rakam. Bir araştırma da hangi reklamların hatırlandığına dair yapsak acaba elde edeceğimiz sonuçlar ne olur? Hiç kuşkusu yok ki, hatırlanabilir olan reklamlar farklı, beklemediğimiz anda karşımıza çıkmış ve bizi gerek görsel, gerek içerik olarak sarsmış reklamlar olacaktır. Kimse katlanmış otobüs koltuğunu oturmak için açtığında bir dizüstü bilgisayar görüntüsüyle karşılaştığını sanıyoruz ki kolay kolay unutamaz. Lenovo Firması’nın kullandığı bu teknik akılda kalmak için birebirdi. “BENİ AL” söylemiyle bas bas bağırmak yerine, tüketiciye “Ben çok sağlam bir bilgisayarım, üstelik sana toplu taşıma araçlarında dahi ulaşabileceğin ve kullanabileceğin kadar yakınım” gibi bir mesajı sessizce verebilmişti. Gerilla pazarlama taktiğini sadece bir ürün – hizmeti pazarlamak için değil, halkla ilişkiler ve tanıtım çalışmaları çerçevesinde de kullanmak mümkündür. Ancak bu tekniğin asla unutulmaması gereken en önemli unsuru “Gerilla pazarlama taktiği sadece çarpıcı bir mesaj ve akılda kalıcı bir şekilde tüketicinin karşısına çıkmaktan ibaret değildir.” En başta belirttiğimiz gibi bu bir süreçtir ve üreticiler – firmalar bu süreç içerisinde tüketici – müşterilere vaad ettiklerini aynı şekilde sunmalı, kötü – olumsuz geri dönüşleri en aza indirgeyerek maksimum kalite - kara ulaşma amacından sapmamalıdır. Tüketici – müşterilerin beklentileri karşılanmadığı takdirde üretici - firmanın “dikkat çekici pazarlama tekniği” kısaca gerilla reklamı hayal kırıklığı, para ve zaman kaybı yaratmış bir ürün – hizmet olarak tüketicinin hafızasındaki kalıcı yerini almış olacaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Microsoft artık Kanada ve Amerika Birleşik Devletinde Yahoo'nun arama motorlarını tüm yönleriyle desteklediğini açıkladı. Böylece Microsoft arama motorlarına para ödemekten kurtulup hem de kendi “Reklam Merkezine” kavuşmuş oldu.

Bugün itibariyle reklam verenler, Yahoo arama motoru ve Bing'e reklam vermek için tek reklam merkezi hesabına sahip olacaklar. Bu gelişmelerle, Bing ve Yahoo ortaklığı, Google'ın adWords adındaki arama motorlarında kullandığı reklam platformuna ciddi bir rakip teşkil edecek. comScore web sitesine göre; Yahoo ve Microsoft ortaklığının arama motoru reklamcılığındaki toplam market payı %28 civarında. Bu figür Google söz konusu ise %66'ya çıkıyor.


Devamı için tıklayınız ...

Latince “innovatus” sözcüğünden köken alan inovasyon, kültür, idari ile toplumsal alanlarda yeniliklerin yapılması anlamında kullanılıyor. Günümüzün Pazarlama ortamlarında firmalar, hem rekabet edebilmek, hem elindeki müşterileri kaybetmemek hem de yenilerini kendine bağlayabilmek için ürün ve hizmetlerinde sürekli yenilik yapıyorlar. Firmaların bunu yapmaya ihtiyaç duymasının en önemli sebepleri arasında, firmaların kıyasıya rekabeti, tüketicilerin gün geçtikçe değişen istekleridir ve değişen pazarlama trendleridir. Tüketicilerin isteklerine hitap edebilmek, onların beğenilerini, arzularını sürekli karşılayabilmek için, firmalar ürün ve hizmetlerinde yenilik yapıyor, yani innovasyona gidiyorlar. Bu süreçte, yeni ya da iyileştirilmiş ürün veya hizmet, üretim biçimi, gelir getirebilecek şekle dönüştürme üzerine düşünülür. Yenileme yani inovasyon, devamlılığı olan bir faaliyettir. Yenilik yapmak için üretilen fikir veya düşüncelerin gerçek yaşamda geçerliliğinin olması gerekir. Bu süreç içerisinde, buna yönelik uygulamalar gerçekleştirilirken, ortaya çıkan farklı fikirler de, yeni inovasyon yani yenilemenin daha sonraki yeni sürecini başlatır. İnovasyon yani yenileme süreci, uç fikirlerin sonucunda, daha önce hiç yapılmamış ürün, hizmet, üretim yöntemlerini ortaya çıkaran bir süreçtir. Bunlar, diziler şeklinde ya da adım adım sürdürülen çalışmalardır. Bu süreç, olmayan bir şeyin üretilmesi veya bulunması anlamında değildir. Var olan ürün ve hizmetin, üretimin daha fazla kar getirebileceği şekle dönüştürülmesidir. Bu dönüştürme işi de, yine var olan Pazar ortamına, tüketicilerin içinde bulunduğu toplumsal, kültürel durumlarına göre ayarlanıyor. Yenileme veya inovasyon süreci, aynı zamanda çok büyük kar getirecek veya ileri sürülen bunlarla ilgili fikirler, çok büyük olacağı anlamına da gelmiyor. Ama var olanlar üzerine yapılan küçük değişiklikler, büyük değişimleri beraberinde getirebilir. Örneğin, bir firmanın ürünlerinin birinde yaptığı bir değişikliğin, çok büyük tüketici kitlesi tarafından benimsenmesi, oradan elde edilen kazanımlarla, geri kalan ürünlerde büyük değişimleri getirebilir. Buradaki en önemli unsur, ortaya atılan fikrin farklı, değişik olmasıdır. Bu süreç işlerken, sorulacak pek çok sorunun cevabı aranır; var olan ürün ve hizmetlerde nasıl bir yenilik daha fazla kar getirir? Nasıl bir adımla firmanın ekonomisi düzelir? Tüketicilerin ürünleri tercih etmesi için neler yapılabilir? V.b. soruların cevapları olabilir. Günümüzde teknoloji sürekli ilerliyor ve değişiyor. Bununla eş zamanlı olarak, müşterilerin veya tüketicilerin beklentileri, istekleri değişiyor. Bu yüzden firmalar, sürekli yenileme yani inovasyona gitmek zorunda kalıyorlar. Bu, onların rakiplerinin gerisinde kalmamalarını sağlarken, onların, ürün ve hizmetlerini tercih eden kitlelerin de onlardan vazgeçmemesini sağlıyor. Bugün reklamlarda, firmaların sürekli yeniliklerini, değişikliklerini, yeni üretimlerini tanıttığı görülüyor. Bütün bunlar, değişen Pazar değişkenlerinin, teknolojinin, pazarlama zorluğunun ve tüketici durumunun ortaya çıkardığı şartlara uyum sağlama halleridir.


Devamı için tıklayınız ...

Kurgu ya da gerçekten yaşanmış bir olay olabilir, senaryo basit; Bir uçakta zenci bir erkek yolcuyla yanyana yolculuk etmekte olan yaşlı bir hanım, durumdan rahatsız olarak hostesten yerinin değiştirilmesini ister. Hostes yapabileceği bir şey olup olmadığına bakmak üzere kadının yanından ayrılır ve bir süre sonra geri döner; 1. Sınıfta boş bir yer vardır. Kadın 1. Sınıfta uçacak olmanın verdiği heyecanla hazırlanmaya çalışırken, hostes adamdan özür dileyerek onu kendisini takip etmesi için davet eder. Kriz ustaca bir hamle ile çözülmüştür. Daha sonraki günlerde uçuş ekibi ödüllendirilir ve havayolu şirketinin ofislerine şöyle bir yazı asılır: “İnsanlar, onlara ne söylediğinizi unutabilirler, onlara ne yaptığınızı da unutabilirler; Ama insanlar onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.” Evet, bundan daha etkili bir pazarlama stratejisi olabilir mi? İnsanlar onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi gerçekten de asla unutmazlar. Bir parça çikolata tüketiciyi – kişiyi mutluluktan havalara uçurabilir, bir araba kullanıcısına güvenli bir hayatın kapısını açabilir, bir yudum su ile hissedilen sıcaklık değeri bir anda düşebilir vb. Günümüzde pazarlama stratejilerinden en çok kullanılan teknik de hala budur. Tüketici talepleri değişken, ürünler arasındaki rekabet yoğun olsa dahi insanlara kendilerini diğerlerine göre başarılı, güçlü, zengin, iyi, rahat, güzel, yakışıklı, sağlıklı ve karda hissettirebilen reklam hedefine ulaşır ve etkili olur. Son aylarda ülkemizde yayınlanan bir reklamı da örnek olarak kullanabiliriz. “10.000 peşinle lüks daire olur mu?” dediler, Burada anahtar kelime “lüks”, cezbedici unsur ise alt - orta gelir düzeyine hitap eden “10.000” rakamı. Kendinizi zengin ve dolayısıyla “iyi” hissedeceksiniz çünkü lüks bir sitede yaşayacaksınız. Kendinizi değerli hissedeceksiniz çünkü yüzme havuzunuz, sosyal olanaklarınız olacak, kendinizi sağlıklı hissedeceksiniz, çünkü yeşil alanlarınız olacak. Bu taktikle Ağaoğlu Şirketler Grubu “10.000 peşin, daire senin” sloganıyla hedefi 12’den vurmuş oldu. Bu konutlardan alan kişiler gelir düzeyine uygun bir peşinat ve ödeme planıyla lüks bir hayata geçiş yapacaklardı. Reklamların tüketiciye ürününü tanıtırken tüketiciye kendini kötü hissettirme lüksü zaten yoktur. Tüketim maddi güç gerektirir, verilen emeğin karşılığında alınan ücretler tekrar üreticiye geri dönmek durumundadır. Böylesi bir döngü içerisinde de tüketiciye ürünü cazip kılmak için kullanılacak olan en kuvvetli pazarlama stratejisi onu reklamı yapılan ürünü aldığında “farklı” hissedeceğine inandırmaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Geçtiğimiz günlerde, ünlü milletler arası pazarlama firması Millward Brown, Türkiye’de son on yılda yapılan reklamları test ederek, bu süre içerisinde gerçekleşen değişimleri tespit etti. Pazarlama firmasının verilerine göre, son zamanlarda mizah unsuru daha az kullanılmaya başlanmış, ünlü kullanımı ise artmış. Bunlarla birlikte, duygusal mesajlar da azalmış, oluşturulan kampanyalarda bilgi verme durumuna daha fazla önem verilmiş. Millward Brown, uluslar arası Pazar araştırma şirketlerinin başında gelenlerden. Türkiye için yaptığı bu araştırmayla, aslında reklamcıların bakış açılarındaki değişimleri, gelişmeleri anlatırken, bir noktada, uzmanların tasarım yaparken veya senaryo oluştururken tüketicilerle ilgili yapılan araştırmalardan ne kadar yararlanabildiklerini de gösteriyor. Özellikle geldiğimiz çağda, tüketici istekleri her gün değişiyor. İlerleyen teknolojiyle birlikte açılan yeni mecralar, tanıtım kampanyaları, sosyolojik yapıdaki farklılaşmalar, tüketicileri etkiliyor. Dünyaca ünlü pazarlama şirketinin araştırma verileri, ilk 300 tanıtımla son 300 tanıtımın karşılaştırılması sonucu ortaya çıkarılmış. Elde edilen bu sonuçlardan biri, son 300 reklamda bilgi verme durumun artması, en çok dikkat çeken unsurlar arasında bulunuyor. Eskiden bu tip çalışmalarla tüketiciye bilgi vermek, oldukça etkiliydi, çünkü tüketici bilinçli değildi. Fakat günümüzde tüketici, hem bilinçli hale geldi, hem de birbirinden farklı onlarca ürün ve hizmet arasında seçim yapabilme şansına sahip oldu. Onlar bilgiden çok, farklı şeylerden etkilenmeye başladılar. Hatta bu yüzden, pazarlama sektörü, firmaların ürün ve hizmetleri ile tüketici arasında duygusal bağlar kurmaya çalışıyorlar. Araştırmadaki bir diğer sonuç, reklamlarda belirlenen ana mesaja odaklanmanın olmadığıdır. Oysa ana mesaj, tasarımda kullanılan bütün unsurların nedenidir. Tanıtımlardaki her ayrıntı, ana mesajı desteklemek, tüketicinin onu kabul etmesini sağlamak için kullanılıyor. Ana mesaja odaklanmayan tanıtımın tüketiciye etki etmesi çok zordur. Aynı araştırma, ilk 300’ünde %75 müzik kullanıldığını ve bu müziğin %31 belirgin olduğunu, son 300’ünde ise müzik kullanımının %88’e yükselerek, belirginlik durumunun %50’ye çıktığı sonucunu çıkarmış. Müziğin insanları etkilemesi yeni değildir. Geçmişten günümüze müzik insanları en çok etkileyen unsurlar arasındadır. Bir tanıtım çalışmasında, insanları etkileyen müziğin belirgin olması ise çalışmanın daha çok dikkat çekmesini sağlar, akılda kalır ve marka bilinirliğini arttırır. Dünya çapında ünlü olan Pazar araştırma şirketi Millward Brown şirketinin verileri, Türkiye'de reklamlarda mizahın kullanımının ilk 300’de %45 son 300’de ise %41’e gerilediğini de ortaya çıkarmış. Şirket, kullanılan mizah dozunun etkiyi arttırdığını da eklemiş. Bilindiği gibi, mizah kullanımının doğruluğu ve yanlışlığı tartışmaları hala güncelliğini koruyor. Bu konudaki uzmanların fikir birliği yaptığı nokta, mizahın çok kullanılmasının, o an için etkilediği ama buradaki sorunun, tüketicilerin mesajlar yerine, mizaha yoğunlaşması sonucu, mesajların dikkatlerinden kaçabilmesidir. Bu durum ise ne ajansların ne de firmaların tercih edebilecekleri yani olmasını istedikleri durum değildir. Son on yılda, Türkiye'deki reklamcılık ile ilgili olarak yapılan bu araştırmanın verilerinin geneline baktığımızda ise, çok önemli olan şu sonucu bulmaktayız. Ürün ve hizmetlerini, markalarını tanıtan firmaların büyük bir çoğunluğu Pazar araştırmalarını yaptırmıyor. Ülkemizde 40 bin kobi bulunmasına rağmen, Milward Brown firma temsilcisine göre, bunların sadece 1000 tanesi, reklamlar için toplum analizleri yaptırarak, kampanyalarını yürütüyor. İşte yukarıdaki verilerde ortaya çıkan eksiklikler, araştırma yaptırmayan firmaların tanıtımlarında görülüyor.


Devamı için tıklayınız ...

Zorlu bir rekabetin sürdüğü pazarlarda, kimi küresel markalar, sessiz pazarlama stratejisi izliyor. Tabi bunun en önemli nedenleri, bu tip markaların kendi ürünlerinin kalitesine, üretim teknolojisine güvenmesiyle birlikte, geçmiş zamanlarda yaptığı reklam kampanyaları, izlediği başarılı pazarlama stratejileriyle, kendilerini tüketicilerin zihinlerine kazımış olduklarını düşünmeleridir. Gerçekten de günümüzde bazı markalar, tüketicilerin zihninde vardır. Tüketicilerin, üretim teknolojisini, ürün ve hizmetlerini, müşteri ilişkilerini, satış sonrası hizmetlerini çok iyi bildikleri markalar var. Bunlardan biri de Honda markasıdır. Çok uzun zamandır, Honda, sessiz stratejiler takip ediyor. Diğer markalar gibi sürekli atakta değil. Fakat ürün ve hizmetleri, vizyonu, misyonu tüketiciler tarafından biliniyor olsa bile, günümüzde diğer markalar, sürekli, ürün ve hizmetlerini, her stratejide yeniden konumlandırıyor. Yeniden konumlandırırken, geri kalan markaları, istedikleri yerlere konumlandırıyorlar. Markalar tarafından sürdürülen, bu kıyasıya rekabetle gelen yeni pazarlama stratejileri, reklam ve tanıtım kampanyaları, tüketicilerin ihtiyaçlarını oluşturuyor, isteklerini değiştiriyor, yaşama bakış açılarına yeni seçenekler ekliyor. En iyi bildiklerinin üzerine, daha iyi bilgileri ekliyor. Honda markası, durumun yeni farkına varanlardan. Uzun zamandır sessiz stratejiler uygulayan marka, 2008’den beri, Pazar payını diğerlerine kaptırmaya başlamıştı bile. Honda’nın 2008’de Pazar payı %6,8 iken 2009 yılında %4,3’e geriledi. Bu sene ise, markanın pazar payındaki gerileme devam ederek % 3,2’lere kadar indi. Durumun bu hale gelmesiyle atağa hazırlanan marka, eski CEO’sunu görevden alarak yerine Hideto Yamasaki’yi atadı. Yeni CEO Hideto Yamasaki, markanın sessiz Stratejilerinden vaz geçerek, daha agresif stratejilerle, daha önce sahip oldukları Pazar payını geri alabileceklerini düşünüyor. Yeni CEO’ya göre, markanın Pazar payının azalmasındaki en önemli etken, Japon Yeni’in güçlenmesi olmuş. Değer kazanan Japon Yeni, araçların fiyatlarını da etkilemişti. Japon Yeni’nin güçlenmesinden kaynaklanan bu durum, tüketicilerin olumsuz etkilenmelerine neden olmuştu. Japon Yeni’nin değer kazanmasıyla ürünlerin yeniden fiyatlandırılması, tüketicileri olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Ama bizce asıl neden, Pazar payının düşmeye başladığı tarihlerden günümüze kadar, markanın izlediği sessiz stratejilerinde yatmaktadır. İyi düşünülmüş pazarlama stratejisi izlenmiş olsaydı, yaşanan bu olumsuz etkinin önüne geçebilirdi. Markanın yeni CEO’su, bundan sonra, özellikle, marka müşterilerinin elinde olan, ikinci el otomobillerin değer kaybetmemesi için de dikkat ederek, kampanyalar oluşturmayı düşünüyor. Agresif pazarlama stratejileri oluşturarak, ürün ve hizmetlerini yeniden konumlandırarak, eski Pazar payını geri almayı hedefliyor. Yeni CEO’nun bu hedeflere ulaşması, başarılı stratejileri oluşturması halinde hiç te uzak bir ihtimal değil. Sonuçta Honda, küresel bir marka olmasının yanında, çevreci üretimi, üstün teknolojileriyle biliniyor. Tüketicilerin güvenini çoktan kazanmış durumda. Bu yeni CEO’yla birlikte, belki bundan sonra, Honda’nın pazar payında gerileme değil, artış görebiliriz.


Devamı için tıklayınız ...

Perşembe günü Google ve Publicis Groupe'nin dijital alanda faaliyet gösteren ajanslarından biri olan ‘VivaKi' 2008 de başlatmış oldukları ortaklıklarını uzatacaklarını açıkladılar. İki firma Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa kıtasında video satın alımı ile cep telefonlarındaki tanıtım reklamcılığı dallarında işbirliği yapacak. VivaKi'nin yönetim kadrosu tarafından oluşturulacak olan yeni platform; Google'ın DoubleClick uygulaması da dahil olmak üzere şirketlerin cep telefonlarından gerçek zamanlı tanıtım reklamları yayınlamalarını sağlayacak.


Devamı için tıklayınız ...