t Arama Sonucu Bloglar

Youth Republic ajansı, gençleri hedefleyen markalara, pazarlama çözümleri üreten ajanslardan biri, gençlere yönelik araştırma, analiz çalışmaları yapıyor, elde ettiği veriler üzerine, önerilerini ekleyerek markaları yönlendirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde Synovate araştırma firmasıyla birlikte, 2010 yılı Türkiye gençlik araştırmasını sonuçlandıran ajans, gençlerin bir gün içerisinde en az iki saat televizyon izlediğini ortaya çıkardı. Araştırma 3.119 orta öğrenimde ve üniversitede okuyanlar gençler ile 1.533 okumayan veya çalışan gençleri kapsadı. Araştırma kapsamında, bu gençlerin aileleriyle de görüşülmüş ve bir gün içerisinde, yaklaşık iki saat televizyon seyreden gençlerin, hafta sonlarında televizyonu daha fazla izledikleri, düzenli bir şekilde dizi takip ettiklerini de ortaya çıkarmış. Markalara, pazarlama konusunda çözümler sunan gençlik ajansının, PR şirketiyle birlikte gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarından biri de gençlerin, diziler arasından en çok, Kurtlar Vadisi ile Ezel dizilerini izledikleridir.


Devamı için tıklayınız ...

Starbucks, logosunun yenilenmiş son halini açıkladı. Starbucks CEO'su Howar Schultz, bu yeni logo ile kahve devinin ''Kahvenin Ötesinde Düşündürme'' yi işaret ettiğini söyledi.

Bu yeni logoyu Starbucks'ın Seattle Ofisi ile web yayını çalışanları ortaya çıkardı. Logo, yeşil bir yuvarlak içinde ''Starbuck Coffee'' metini ile daha belirgin olan meşhur denizkızı görüntüsünü içermektedir. Bay Schultz şirketin internet sitesindeki bir videoda, bu yeni logonun Starbucks'ın odak noktasını genişletmeye işaret ettiğini ve sıfır hatayla dünyanın önde gelen kahve satıcısı olduklarını, olmaya devam edeceklerini söyledi.


Devamı için tıklayınız ...

Groupon, İngiltere'de yayınlanan üç reklamının müşterilerini yanıltması üzerine hatalarını telafi etmek üzere çalışmalarına başladı.

Hükumet tarafından onaylanan ve Reklam Standartları Kurumundan gelen denetim şirketi, personel eğitimlerini ve aksayan kalite standartlarını kontrol etmek üzere kurulduğu bildirildi.

Geçtiğimiz yıl içerisinde, Groupon baş döndürücü bir hızla 1 ülkeden 35 ülkeye yayılarak büyümeye devam etmiştir. Groupon, geçen ay Google'dan gelen 6 milyar dolarlık satın alma teklifini reddetmişti. Tüketicinin güveni büyümeye devam etmektedir, kalite denetleme kurulu, bunun sebebi olarak Groupon'un ticari çıkarlarını gözetmeksizin tüketiciyi aldatmıyor olmasına bağladı.


Devamı için tıklayınız ...

Ünlü iletişim kuramcısı Marshall McLuhan’ınkitabı ile aynı ismi taşıyan “Araç Mesajdır” cümlesini hemen herkes bir şekilde bir yerde duymuştur. McLuhan’a göre, mesajın içeriğinden çok nasıl söylendiği önemli olsa da, reklamcılıkta özellikle medya planlamasında mesajın kendisini yok saymak mümkün değildir. Not düşmeliyim ki, McLuhan’ın bu yazımı okuma şansı olsa bana biraz kızabilirdi. Bana kalırsa mesajın kendisi de en az araç kadar önemlidir. Araç mesajdır ama, bu araçlar ve mesajlar neleri kapsar? Ya da neleri kapsamaz? Günümüzde iletişim dendiğinde akla daha çok genellikle kitle iletişimi gelse de, (ki bu da aslında araç mesajdır cümlesinin bir yansımasıdır çünkü kitle iletişim araçları ile sürekli iç içe yaşıyoruz, en basiti herkes cebindeki mobil telefon ile internete bağlanabiliyor ve dilediği içeriklere ulaşabiliyor) kitle iletişimi kadar kişiler arası sözlü ya da sözsüz iletişim de toplumsal – kültürel düzenin sürdürülmesi noktasında önemli bir unsurdur. Aslında, kişilerarası iletişim olmadan sürdürülmeye çalışılan bir düzen bir nevi diktatörlüktür. Herkes aynı kaynaktan gelen aynı mesajları alır, aynı şekilde düşünmeye sevk edilir, benzer uyaranlarla karşı karşıyadır ve kendi mesajlarını iletmekten yoksundur. Kişilerarası iletişimin olmadığı bir toplumun içinde bulunacağı durumu bir yana bırakalım ve araç mesajdır cümlesini biraz açalım. Araç yani iletişimin konusu olan mesajın yer aldığı ortam nasıl mesajın kendisi olur? Elbette ki göstergelerle, yerleşmiş olan kalıp fikirlerle ya da bakış açılarıyla, kısacası algılarla. Her mecranın, her ortamın yansıttığı mesajlar vardır. Reklam ve pazarlama açısından bakarsak; günümüzde internet daha güncel bir mecradır, özellikle sosyal medyanın yükselişe geçtiği şu günlerde internette reklam veren firmalar şu mesajı iletebilir: Ben teknolojiyi takip eden bir firmayım, yeniliklerden haberdarım ve hedef kitleme ulaşmak için değişime ayak uyduruyorum. Televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler, açık hava reklam alanları, internet sayfaları her biri birer mesajdır. Her bir kanal kitlelerde farklı düşünceler uyandırır. Markalar da algılar oluşturur, ki günümüzde araçlar dahi markalaşmış durumdadır. Günümüzde bu kadar çok mecranın olması medya planlamalarında zorluk getiriyor gibi görünse de, profesyonel çalışmalarla önemli kolaylıklar sağlar. Medya planlaması yapılırken de profesyonellerin dikkat ettiği aslında bu mecraların ilettiği mesajlardır. Reklamların herkese ulaşması değil, hedef kitlelere ulaşması amaçtır. Bu yüzden, bir reklam kampanyasının bütün mecralarda yayınlanması zorunluluğu yoktur. Bir ya da birkaç farklı mecrada yayınlanmak üzere medya planlanabilir. Sadece tematik kanallara yönelik televizyon reklamları, yine sadece yabancı müzik yayınlayan radyolar, siyasi içerikli dergiler, magazin içerikli internet sayfaları gibi mecralar daraltılabilir. Bütün mecralar yerine, markaların iletmek istedikleri mesajlarla örtüşen mecralar seçilerek reklam kampanyalarının etkileri arttırılabilir. Bu daraltma işleminin en faydalı tarafı reklam verenler açısından bütçenin de azalmasıdır. Bu kadar çeşitli mecra içinde, neden her yerde yer alarak, “sadece” reklam yapıyormuş izlenimi verilsin ki? Neden söylemler kuvvetlendirilip, tutarlılık eklenmesin? Kullanılan mecralar markaların iletmek istedikleri mesajları güçlendirebilirler. Bazı araçlara yerleşmiş olan mesaj içeriklerinden yararlanabilirler. Reklam yapmak kolay bir iş gibi görünebilir, ama reklamlarda doğru mesajları doğru araçlarda verebilmek için, iletişim biliminden biraz faydalanmak gerekir.


Devamı için tıklayınız ...

Sabah gazetesi yazarlarından Süleyman Yaşar'ın dünkü yazısı dikkatimi çekti. “2011'de gazete satışları ne olacak?” başlıklı yazısında, dünyada yazılı basının bittiğine dair, ayrıca teknolojinin medyayı yeniden düzenleyeceğine dair ileri sürülen iddialara cevap olarak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki gazetelerin satış oranlarını vererek, ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını anlatmaya çalışmış. Bu amaçla OECD'nin araştırma sonuçlarından da yararlanmış. Yazarın iddiasına göre, yazılı basın, teknolojiyle birlikte yeni kanallara sahip olacak. Bu sayede yüksek bir okur sayısı elde edilecek. İnsanlar, gazete yazılarına, web ve interaktif tablet uygulamalarından erişebilecekler. Peki, gazete okurları bu kanallardan erişmeye başlarsa, reklam verenler açısından gazete reklam mecrasının önemi ortadan kalkar mı? sorusu aklıma takıldı. Çünkü markalar, zaten interaktif mecraların her çeşidini, her biçimini etkin olarak kullanıyorlar. Yazılı basın reklam mecrası, basılı olmasından ve okur-gazete ilişkisinin o kendine has özelliklerinden dolayı, şu an markalar için farklı bir mecra durumunda.


Devamı için tıklayınız ...

Adıyaman ilinde, bir firma tarafından kiralanan billboard reklamı, yoldan geçenlerin dikkatini çekiyor. Billboard'un yanına yaklaşıp inceliyorlar. Ama inceledikleri reklamı veren firmanın tasarımı değil, billboard'ta ticari bir firmaya ait reklamın üzerine, yılbaşında aşk acısı çeken birinin el yazısıyla yapıştırdığı notu inceliyorlar. Billboard'un üzerine yapıştırılan not, meleğime… Başlığını taşıyor, ayrılığın ağır geldiğini yazan şahıs, sevdiğinin yokluğundan kaynaklı yaşadığı acıyı anlatan diğer ifadelerden sonra “beni sensiz bırakmaya hakkın var mı” ifadesiyle de yazısını bitirmiş. Acısını, farklı bir yöntemle billboard'a taşıyan şahısın yazısı, herkesin ilgi odağı oldu. İnsanlar, billboard'la ilgileniyor ve şahsın yazısını gülümseyerek okuyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

Yeni yıl, bayramlar, özel günler… Kutlamaya değer zamanların öncesinde (ya da alışveriş yapmaya değer) yoğun bir reklam trafiği olur. Bu özel günlere yönelik olan ürünler için üreticiler, kısa dönemli kampanyalar düzenlerler. Tüketicilere indirimler yapılır, promosyonlar hazırlanır, hediyeler verilir… Ve elbette ki bu özel kampanyaların yine onlara özel reklamları olur. Özellikle yeni yıl öncesinde son birkaç yılda hemen her mecrada iyice aşina hale geldiğimiz kısa dönemli reklamların çoğu,noel baba, geyikleri, süslenmiş çam ağaçları, kurdeleli hediye paketleri, sevimli kardanadamlar gibi göstergeler içerir ve kırmızıların, yeşillerin bolca kullanıldığı masalsı atmosferlerde geçer. Klişe sözler bolca kullanılır, yeni yıl umut getirir, mutluluk getirir, şans getirir, para getirir, ama bunları getirmesi için tüketicilerin önce biraz para harcamaları gerekir. Bu reklamların yine büyük bir çoğunluğu, hemen her mecrada özellikle televizyonda hemen her saatte, dizi, film, kadın – çocuk programları… Vb. demeden, hemen her saatte yayınlanır, bazıları o kadar sık yayınlanır ki, potansiyel müşteriler ve reklam izleyicisi oldukları varsayılan televizyon seyircilerinin yeni yıl ile ilgili dilekleri “artık yeni yıl girsin de bu reklamlar bir an önce bitsin” olur. Anlatmaya çalıştığım olguya dair örnek verebileceğim bir reklam yok, çünkü hemen her marka dönemlik stratejilerini benzer şekilde kuruyor. Ben bunlara bir tüketici gözüyle kızarken, bir yandan da farklı bir gözle bakmaya çalışıyorum. Bu reklam daha farklı yapılabilir miydi? Şu görsel kullanılmasa daha mı iyi olabilirdi? Bu afişteki fazlalık, ya da eksiklik ne? Neden yerel televizyonlarda yayınlandı da, ulusal medyada yer almadı, ya da tersi bir soru? Neden agresif, neden duygusal, neden korumacı, neden güvenilir, ya da neden güvenilmez? Nerede çekilse üründen daha etkileyici bir fotoğraf alınabilirdi? Hangi metaforlara dayanmış? Bunları, buna benzer soruları sorarak reklamları incelemeye çalışıyorum. Bunlar tamamen kişisel ve yansız sorular. Yeni yıl reklamlarının çoğunda kullanılan bütün klişeler, bu reklamları fazlasıyla karışık bir hale getiriyor. Üstelik görece dar bir zamanda, sıklıkla benzer içeriklere maruz kalınınca algı zayıflıyor olmalı ki, bir noktadan sonra hepsinin aynı ürünün reklamını yaptığı düşüncesi uyanıyor. Bu yazıya başlarken, bir tüketici olarak özellikle televizyon reklamlarından hangisini hatırladığımı sordum kendime. Cevabım hiçbirisi oldu. (Sultanahmet Meydanı’nda güvercinleri mora boyarken yakalanan Vada’lı Yapı Kredi World Card reklamını hatırlamamın tek nedeninin mora boyanan güvercinlerin akıbetini merak etmem olduğunu belirtmem gerek) Siz de kendinize sorun? Hangisini, ya da hangilerini hatırlıyorsunuz? Bu noktada “Reklamlar hatırlanmak için yapılmaz, onları belirlenen satış ve pazarlama hedeflerine ulaşmak için birer araçtırlar.” diyerek, yapılan her türlü işi tümden olumlayabilir ve bu mesleği yapan kişiler olarak işin içinden çıkabiliriz. Ancak gerçeğe baktığımızda, bir bilim dalı olarak kabul edilmemiş olsa da, reklamcılığın birçok başka alanla ilgili ince detayları olduğunu görebiliriz. Reklamcılık, bütün sosyal bilimlerle içiçe çalışır. Bir reklamcının dünyadan, gündemden, olan bitenlerden ya da insanlardan, toplumsal düzenden, kurallardan, ya da kuralsızlıklardan kopuk olması mümkün değildir. Reklamcılık ciddi bir iştir. (Evet, çoğu kişi reklamcıların uçuk kaçık olduğunu düşünebilir ama futbol oynayabilen bir inek yarattı diye hiçbir reklamcı bir ineği alıp futbol maçına gitmez.) Sıkça tekrar ettiğim gibi yaratıcı bir zeka olmaz ise olmazıdır ancak profesyonel bir disiplini mutlaka gerektirir. Dönemlik reklamların çoğunda gördüğüm budur, en kolayı seçerek, klişeleri, gerek söz dizimleri, gerekse görseller anlamında kullanmak ve bunları bıktırana kadar tüketicilere sunmak… Ve sonuçta yeni bir yılın yaklaştığı her saniye, tüketiciler tarafından daha hızlı bir şekilde algı alanının dışına itilmek. Bu sonucun iki sorumlusu var elbette, hem kampanyayı düzenleyenler, hem de reklam verenler. Peki çözüm ne olacak, reklamlar yapılmayacak mı? Ya da hiç mi sadece mesaj içeren basit reklamlar yapılmayacak? Klişelerden, prototiplerden vaz mı geçilecek? Tüketimin arttığı bu dönemlerde sadece satışı hedefleyen reklamlar hiç mi olmayacak? Olacak, bütün bunlar, yaratıcı reklam kampanyaları ile birlikte her zaman kullanılacak. Elbette ki reklam endüstrisi de, diğer endüstriler var oldukça ve kitlesel üretim yapıldıkça, insanlar var oldukça, onlarla birlikte var olmaya devam edecek. Dönem dönem bir ya da birkaç mecra öne çıkacak, diğerleri biraz zayıflayacak, şu anda öngöremediğimiz yeni mecralar ortaya çıkacak, içerikler, ürünler, markalar, üreticiler ve tüketiciler, alışveriş biçim ve alışkanlıklarıfarklılaşacak, bazı mecralar ya da reklam yapma yöntemleri biçim değiştirecek ya da tamamen ortadan kalkacak. Bütün bunları yaşayarak göreceğiz. 2011’de, yaratıcılığın zeka ile birleştiği, basit kelimelerin – cümlelerin fikirlere dönüştüğü, bir fotoğrafın yüzlerce kareden daha fazla anlam taşıdığı yepyeni reklam kampanyaları ile daha sık karşılaşmak dilekleriyle... Yeni yılınız kutlu olsun…


Devamı için tıklayınız ...

Pazarlamada başarı, sadece doğru bir fikri bulmak ve onu doğru bir şekilde planlamakla ilgilidir. Eğer doğru bir fikriniz varsa, onu planlarken doğru güzergahları takip ediyorsanız, hiçbir şey size engel olamaz. Fikri bulmak, ilk çalışma merkezini kurmak, ilk etapta yeterli gelebilir ama asıl iş bundan sonra başlar. Pazarlamada en doğru adımlar bazen, insana çok küçük veya sınırlı gelebilir ama bunun bir önemi yok. Önemli olan, atılan o küçük adımların doğru olması. Küçük adımlar, alınan riskin büyüklüğüne bağlı olarak bazen insanı korkutabiliyor. Riskin büyüklüğü, atılan minik adımlarla karşılaştırılınca, umutsuzluk veya “acaba yanlış mı yapıyoruz” düşüncesini getirebilir. İnsanlar genellikle, büyük bir risk aldıklarında, geliştirilen fikir doğrultusunda atılan adımların da büyük olmasını mantıklı buluyorlar. Halbuki yapılan pazarlama faaliyetlerinin ne kadar büyük olduğu önemli değildir. Hiç tahmin edemeyeceğiniz bir işlem sizi en tepeye götüren önemli bir yol olabilir. Burada önemli olan insanın önce kendine inanmasıdır. Kişi yapabileceğine, başarabileceğine inanmalıdır. Bu inanç, yapacağı işin ihtiyaç duyacağı enerjiyi sağlayacaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Günümüzde sinema ve televizyon öyle bir hale geldi ki sanatsal film veya önemli bir konusu olan filmleri izlemek neredeyse imkansız hale geldi. Çünkü gösteri dünyası, pazara endeksli olarak çalışmaya başladı. Tabi bu şekilde ifade edince, sanki eskiden pazara endeksli değilmiş gibi bir sonuç ortaya çıkabilir. Elbette Pazar o zaman da önemliydi. Ne kadar para kazandıkları, kazanacakları hesaplanıyordu. Yine de eskiden, filmlerin önemli bir konusu olurdu. Filmler bir şeyler anlatırdı. Küçük bir yaşantı biçimi, düşünce biçimi, deneyimlerle elde edilmiş bir sonuç, çeşitli insan gruplarının yaşamları, aşkları, çalışmaları, mücadeleleri, yaşamlarında karşılaştıkları durumlar işlenirdi. İnsanlar filmleri izlediklerinde, hem keyif alırlardı hem de bir şeyler öğrenirlerdi. Bakış açıları genişlerdi. Filmler, yaşamsal sorunları, bireyleri, kurumları anlatırdı, daha doğrusu insana dair yeni bir şeyler aktarırdı. Şimdiki sinema ve dizi filmlere baktığımızda ise, hepsi olmasa bile, bu durumun çoktan geride kaldığı görülüyor. Dizi filmler, izlenip reytingleri artsın, reklam veren firmalar diziyi mecra olarak görsün, para yatırsın diye çekiliyorlar. Televizyondaki dizi filmler, bazı sinema filmleri, sırf bu amaç çerçevesinde kurgulanıyor. İnsanların dikkatini çekebilmek için olmadık konular, sanki normalmiş gibi işleniyor.


Devamı için tıklayınız ...

Luke Sullivan’ın, “Satan reklam yaratmak” adlı kitabında geçen bu cümle reklamların yaratıcılığa dayanması gerekliliği ancak aynı zamanda da bir ürün olduklarını vurgulayan çok anlamlı bir cümledir: “Reklam, yarı yarıya sanattır; diğer yarısı iştir ve her iki yarı için de teslim tarihi diye bir şey söz konusudur.” İşin teslim tarihi elbette ki reklam veren ile ajans arasındaki anlaşma şartlarına bağlıdır. Etik olan, iki tarafın da karşılıklı anlaşma şartlarına uymasıdır. Reklam iştir, çünkü kuralları vardır ve bu kuralların uygulanıp uygulanmadığı sadece profesyonel özdenetim mekanizmaları olan dernekler ya da diğer oluşumlar tarafından değil, yasalar tarafından da denetlenir. Reklamlar iştir çünkü belli üretim aşamaları vardır. Bir fikirden doğar ve görsel ya da yazılı nesnelere dönüşürler. Reklamlar iştir çünkü markaların pazarlama faaliyet ve stratejilerinde kilit roller üstlenirler. Reklamlar iştir çünkü birçok kişi tarafından organize şekilde üretilirler. Reklamlar iştir ve dolayısıyla disiplin ve ciddiyet gerektirir. Her reklam bir iştir ama her reklam üst düzey bir sanat ürünü değildir, olmak zorunda mıdır? Bu reklamı yapılan markaya, ürüne, pazarlama stratejisine, hedef kitleye, mecraya göre değişir. Sanat, en bilinen tanımı ile hayal gücü ve yaratıcılığın dışa vurulmuş halidir. Reklamın sanattır, çünkü yukarıda değindiğim gibi, yaratıcı zihinlerin fikirlerinden üretilir. Reklamlar, sadece bir marka logosundan, slogandan, ürün görselinden ya da ürünü anlatan bir filmden, metinden, birim fiyatından ya da indirim oranından ötede, markaları konumlandıran, onlar adına hedef kitlelerine mesajlarını ileten ifade biçimleridir. Reklamlar sanattır çünkü hayal gücünden beslenirler. Reklamlar umut verir, reklamlar eğlendirir, düşündürür, bilgilendirir, yönlendirir ve reklamlar farklılık hissettirir. Reklamların kısa algılama süreleri içerisinde, ele aldıkları ürünü en iyi şekilde anlatmaları gerekir. Üretilmeleri süreci her ne kadar profesyonel bir disiplin gerektirse de, yasalar ve etik kurallar ile sınırlanan çerçeveleri olsa da, reklamlar hedef kitlelerde duygular üretmeye yönelik çalışmalardır. Sadece satın alma davranışı uyandırmaktan öte, bağlılık yaratmak, özel hissettirmek, ürün – hizmet ve markaları anlamlandırmak, zaman zaman farklı hayali dünyaların kapılarını aralamak amacı taşırlar. Reklamlar her zaman duygu uyandırma misyonu taşırlar mı? Evet, taşırlar çünkü tüketimin kendisi dahi duygulardan beslenen bir davranışlar toplamıdır.Ve reklam sanattır, hedef kitlenin karşısına çıkana kadar sancılı bir süreçten geçer ancak genellikle kısa süreler boyunca tüketicilerle buluşur. Çok basitmiş gibi görünen en yalın reklamlar dahi, tüketicilerin hafızasını uzun süre meşgul edebilir, zihinlerde yer edecek bir ustalık örneği olabilirler. Hangi yönü ağır basarsa bassın, reklamların ortak özelliği bir ekip tarafından üretilen kolektif ürünler olmalarıdır. Üretim süreçlerinin her aşamasında ciddi çalışmalar ve farklı uzmanlıklar gerektirirler. Bu anlamda da diyebiliriz ki yaratıcı ve üretici zihinlerin bir arada çalıştığı ajanslar hem ürün – hizmet, hem de sanat üretirler. Kendisini ve/veya markasını pazara tanıtmak, hatırlatmak ya da benimsetmek isteyen küçük ya da büyük işletmeler de, kendilerini en doğru şekilde pazarlayacak olan bu ajanslarla çalışmak durumundadır.


Devamı için tıklayınız ...