t Arama Sonucu Bloglar
Geçtiğimiz günlerde, ünlü milletler arası pazarlama firması Millward Brown, Türkiye’de son on yılda yapılan reklamları test ederek, bu süre içerisinde gerçekleşen değişimleri tespit etti. Pazarlama firmasının verilerine göre, son zamanlarda mizah unsuru daha az kullanılmaya başlanmış, ünlü kullanımı ise artmış. Bunlarla birlikte, duygusal mesajlar da azalmış, oluşturulan kampanyalarda bilgi verme durumuna daha fazla önem verilmiş. Millward Brown, uluslar arası Pazar araştırma şirketlerinin başında gelenlerden. Türkiye için yaptığı bu araştırmayla, aslında reklamcıların bakış açılarındaki değişimleri, gelişmeleri anlatırken, bir noktada, uzmanların tasarım yaparken veya senaryo oluştururken tüketicilerle ilgili yapılan araştırmalardan ne kadar yararlanabildiklerini de gösteriyor. Özellikle geldiğimiz çağda, tüketici istekleri her gün değişiyor. İlerleyen teknolojiyle birlikte açılan yeni mecralar, tanıtım kampanyaları, sosyolojik yapıdaki farklılaşmalar, tüketicileri etkiliyor. Dünyaca ünlü pazarlama şirketinin araştırma verileri, ilk 300 tanıtımla son 300 tanıtımın karşılaştırılması sonucu ortaya çıkarılmış. Elde edilen bu sonuçlardan biri, son 300 reklamda bilgi verme durumun artması, en çok dikkat çeken unsurlar arasında bulunuyor. Eskiden bu tip çalışmalarla tüketiciye bilgi vermek, oldukça etkiliydi, çünkü tüketici bilinçli değildi. Fakat günümüzde tüketici, hem bilinçli hale geldi, hem de birbirinden farklı onlarca ürün ve hizmet arasında seçim yapabilme şansına sahip oldu. Onlar bilgiden çok, farklı şeylerden etkilenmeye başladılar. Hatta bu yüzden, pazarlama sektörü, firmaların ürün ve hizmetleri ile tüketici arasında duygusal bağlar kurmaya çalışıyorlar. Araştırmadaki bir diğer sonuç, reklamlarda belirlenen ana mesaja odaklanmanın olmadığıdır. Oysa ana mesaj, tasarımda kullanılan bütün unsurların nedenidir. Tanıtımlardaki her ayrıntı, ana mesajı desteklemek, tüketicinin onu kabul etmesini sağlamak için kullanılıyor. Ana mesaja odaklanmayan tanıtımın tüketiciye etki etmesi çok zordur. Aynı araştırma, ilk 300’ünde %75 müzik kullanıldığını ve bu müziğin %31 belirgin olduğunu, son 300’ünde ise müzik kullanımının %88’e yükselerek, belirginlik durumunun %50’ye çıktığı sonucunu çıkarmış. Müziğin insanları etkilemesi yeni değildir. Geçmişten günümüze müzik insanları en çok etkileyen unsurlar arasındadır. Bir tanıtım çalışmasında, insanları etkileyen müziğin belirgin olması ise çalışmanın daha çok dikkat çekmesini sağlar, akılda kalır ve marka bilinirliğini arttırır. Dünya çapında ünlü olan Pazar araştırma şirketi Millward Brown şirketinin verileri, Türkiye'de reklamlarda mizahın kullanımının ilk 300’de %45 son 300’de ise %41’e gerilediğini de ortaya çıkarmış. Şirket, kullanılan mizah dozunun etkiyi arttırdığını da eklemiş. Bilindiği gibi, mizah kullanımının doğruluğu ve yanlışlığı tartışmaları hala güncelliğini koruyor. Bu konudaki uzmanların fikir birliği yaptığı nokta, mizahın çok kullanılmasının, o an için etkilediği ama buradaki sorunun, tüketicilerin mesajlar yerine, mizaha yoğunlaşması sonucu, mesajların dikkatlerinden kaçabilmesidir. Bu durum ise ne ajansların ne de firmaların tercih edebilecekleri yani olmasını istedikleri durum değildir. Son on yılda, Türkiye'deki reklamcılık ile ilgili olarak yapılan bu araştırmanın verilerinin geneline baktığımızda ise, çok önemli olan şu sonucu bulmaktayız. Ürün ve hizmetlerini, markalarını tanıtan firmaların büyük bir çoğunluğu Pazar araştırmalarını yaptırmıyor. Ülkemizde 40 bin kobi bulunmasına rağmen, Milward Brown firma temsilcisine göre, bunların sadece 1000 tanesi, reklamlar için toplum analizleri yaptırarak, kampanyalarını yürütüyor. İşte yukarıdaki verilerde ortaya çıkan eksiklikler, araştırma yaptırmayan firmaların tanıtımlarında görülüyor.
Devamı için tıklayınız ...
Zorlu bir rekabetin sürdüğü pazarlarda, kimi küresel markalar, sessiz pazarlama stratejisi izliyor. Tabi bunun en önemli nedenleri, bu tip markaların kendi ürünlerinin kalitesine, üretim teknolojisine güvenmesiyle birlikte, geçmiş zamanlarda yaptığı reklam kampanyaları, izlediği başarılı pazarlama stratejileriyle, kendilerini tüketicilerin zihinlerine kazımış olduklarını düşünmeleridir. Gerçekten de günümüzde bazı markalar, tüketicilerin zihninde vardır. Tüketicilerin, üretim teknolojisini, ürün ve hizmetlerini, müşteri ilişkilerini, satış sonrası hizmetlerini çok iyi bildikleri markalar var. Bunlardan biri de Honda markasıdır. Çok uzun zamandır, Honda, sessiz stratejiler takip ediyor. Diğer markalar gibi sürekli atakta değil. Fakat ürün ve hizmetleri, vizyonu, misyonu tüketiciler tarafından biliniyor olsa bile, günümüzde diğer markalar, sürekli, ürün ve hizmetlerini, her stratejide yeniden konumlandırıyor. Yeniden konumlandırırken, geri kalan markaları, istedikleri yerlere konumlandırıyorlar. Markalar tarafından sürdürülen, bu kıyasıya rekabetle gelen yeni pazarlama stratejileri, reklam ve tanıtım kampanyaları, tüketicilerin ihtiyaçlarını oluşturuyor, isteklerini değiştiriyor, yaşama bakış açılarına yeni seçenekler ekliyor. En iyi bildiklerinin üzerine, daha iyi bilgileri ekliyor. Honda markası, durumun yeni farkına varanlardan. Uzun zamandır sessiz stratejiler uygulayan marka, 2008’den beri, Pazar payını diğerlerine kaptırmaya başlamıştı bile. Honda’nın 2008’de Pazar payı %6,8 iken 2009 yılında %4,3’e geriledi. Bu sene ise, markanın pazar payındaki gerileme devam ederek % 3,2’lere kadar indi. Durumun bu hale gelmesiyle atağa hazırlanan marka, eski CEO’sunu görevden alarak yerine Hideto Yamasaki’yi atadı. Yeni CEO Hideto Yamasaki, markanın sessiz Stratejilerinden vaz geçerek, daha agresif stratejilerle, daha önce sahip oldukları Pazar payını geri alabileceklerini düşünüyor. Yeni CEO’ya göre, markanın Pazar payının azalmasındaki en önemli etken, Japon Yeni’in güçlenmesi olmuş. Değer kazanan Japon Yeni, araçların fiyatlarını da etkilemişti. Japon Yeni’nin güçlenmesinden kaynaklanan bu durum, tüketicilerin olumsuz etkilenmelerine neden olmuştu. Japon Yeni’nin değer kazanmasıyla ürünlerin yeniden fiyatlandırılması, tüketicileri olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Ama bizce asıl neden, Pazar payının düşmeye başladığı tarihlerden günümüze kadar, markanın izlediği sessiz stratejilerinde yatmaktadır. İyi düşünülmüş pazarlama stratejisi izlenmiş olsaydı, yaşanan bu olumsuz etkinin önüne geçebilirdi. Markanın yeni CEO’su, bundan sonra, özellikle, marka müşterilerinin elinde olan, ikinci el otomobillerin değer kaybetmemesi için de dikkat ederek, kampanyalar oluşturmayı düşünüyor. Agresif pazarlama stratejileri oluşturarak, ürün ve hizmetlerini yeniden konumlandırarak, eski Pazar payını geri almayı hedefliyor. Yeni CEO’nun bu hedeflere ulaşması, başarılı stratejileri oluşturması halinde hiç te uzak bir ihtimal değil. Sonuçta Honda, küresel bir marka olmasının yanında, çevreci üretimi, üstün teknolojileriyle biliniyor. Tüketicilerin güvenini çoktan kazanmış durumda. Bu yeni CEO’yla birlikte, belki bundan sonra, Honda’nın pazar payında gerileme değil, artış görebiliriz.
Devamı için tıklayınız ...
Perşembe günü Google ve Publicis Groupe'nin dijital alanda faaliyet gösteren ajanslarından biri olan ‘VivaKi' 2008 de başlatmış oldukları ortaklıklarını uzatacaklarını açıkladılar. İki firma Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa kıtasında video satın alımı ile cep telefonlarındaki tanıtım reklamcılığı dallarında işbirliği yapacak. VivaKi'nin yönetim kadrosu tarafından oluşturulacak olan yeni platform; Google'ın DoubleClick uygulaması da dahil olmak üzere şirketlerin cep telefonlarından gerçek zamanlı tanıtım reklamları yayınlamalarını sağlayacak.
Devamı için tıklayınız ...
MOBİL REKLAMCILIK SEKTÖRÜNDE 2010 YILI ÖNGÖRÜLEN GELİR ARTIŞI: 3.5 MİLYAR DOLAR
İnternet üzerinden çeşitli şirketlere ve bireylere bilgi sağlayan bir firma olan ‘Informa'nın cep telefonu reklamcılığı üzerine yaptığı son araştırmaya göre 2010 yılında sektör 3.5 milyar dolarlık bir hacme ulaşacak. Ek olarak, sektörün önümüzdeki 5 yıl içerisinde bu yüksek ivmeli büyümeyi koruyarak, toplam değerini 6 ya katlaması ve 24 milyar dolar değere ulaşması beklenmekte.
Devamı için tıklayınız ...
Rexona, Tofita, Patos Rolls, gibi markalar, ünlü oyuncu Beren Saati, reklam yüzü olarak seçerek, farkındalık yaratmaya çalıştılar. Ünlü simaların markalar tarafında seçilmesi, bu tip filmlerde kullanılmalarının nedenlerini aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Ünlü oyuncuların toplum nezdinde edindikleri konumdan firmalar yararlanıyor. Toplum, oyuncuları, çekici, sempatik, komik, usta, uzman, etkileyici, deneyimli bulduğu anda, onları dikkatle takip etmeye başlamaktadır. Giydiklerine, yediklerine, gittiği yerlere, girdiği sosyal ilişkilere, sahip olduğu konumlara özenmektedir. İnsanlar genellikle, kendilerinde olmasını istedikleri özelliklere sahip olanlara daha çok ilgi duymaktadır. Pek çok marka yüzünde, seçen firmanın, hangi mantıkla bu seçimi yaptığı anlaşılıyor. Fakat Beren Saat’te durum biraz farklıdır. Sanatçının oynadığı bütün filmlerde, erotizm ağır basıyor. Bu ister giyiminde, ister davranışlarında en çok öne çıkan özelliği durumunda. Ayrıca Beren Saat’in birbirinden farklı toplum kesiminde edindiği yerler de farklı özellikler gösteriyor. Yani oyuncu her kesim tarafından sevilen, beğenilen bir oyuncu değil. Ünlü Oyuncu Beren Saat, erotizm dışında, bir de güvenilmezlik, ihtiras, heyecan, intikam, topluma aykırı davranış ve hallerle de tanınıyor. Bu, oynadığı filmlerin senaryoları dahilinde bile olsa, sonuçta toplumda edindiği yerin özellikleri arasında bulunuyor. Bütün bu özellikler, sanatçının güzelliği, çekiciliği tarafından örtüldüğü için, insanlar onaylamasalar da onu izlemekten kendilerini alıkoyamıyorlar. Bu özellik, firmaların onu seçmesi için geçerli bir neden olarak görülebilir. Şimdi bir de markalara bakalım. Bir firmanın, ünlü bir oyuncuyu marka yüzü olarak kullanabilmesi için, onun toplumda edindiği yerin özelliklerinin markanın vizyonuyla, misyonuyla örtüşebilmesi gerekiyor. Beren Saat’in bugüne kadar, yüzü olduğu markalar arasında, en çok örtüştüğü cips markasıdır. Belki cips için ihtiras, intikam, erotizim, heyecan uygun düşebilir. Neticede, baharat içeren bir üründen söz ediyoruz. Bu özellikler baharat içeren bir gıda ürünü için şirin gelebilir. Ama marka üretim kalitesi, güvenilirlik düşünüldüğünde, seçilen oyuncu uygun düşmüyor. Markalar bu noktada gölgede kalıyorlar. Tofita markası reklamına gelince, burada da belki, markayı çok fazla gölgede bırakmadığı düşünülebilir. Hem cips markasının hem de sakız markasının seçimleri, az çok doğru kabul edilebilir. Ama deodorant markasının, daha farklı bir oyuncuyu tercih etmesi daha uygun düşebilirdi. Çünkü ünlü oyuncu Beren Saat, bu markayı gölgede bırakmış durumda. Bunu böyle değerlendirince, insanların aklına, deodorantların, parfümlerin en nihayetinde kokuların, kışkırtıcı, erotik özeliklere kendi bileşenlerinde zaten sahip oldukları gelebilir. Bu yüzden de seçilen oyuncuyla örtüştüklerini düşünebilirler. Fakat her insan, bu özelliklerinden dolayı kokuları seçmiyor. Sempati, hoşluk, saflık, güven, huzur için de koku seçiliyor. Kokuları kullanan marka yüzlerinin, Beren Saat’in bazı özelliklerine yani fiziksel çekicilik, etkileyicilik gibi unsurlara sahip ama bunların yanında hal ve davranışlarıyla beğeni toplayan, kendilerinden olarak kabul edebildiklerinden seçilmesi daha uygun olurdu.
Devamı için tıklayınız ...
Türk sinemasının ünlü ismi Şener Şen, yıllardır, reklam sektörüne karşı seçici davranıyordu. Markasına, ürün ve hizmetlerine güvenmediği, tam olarak tanımadığı markaların tanıtımlarını yapmak istemiyordu. Bu yüzden, gelen tekliflerin hiçbirini kabul etmiyordu. Buna rağmen pek çok marka, sanatçının peşini bırakmadı. Şener Şen, firmaların teklif ettiği miktarları bile öğrenmek istemiyor, direkt olarak reddediyordu. Ama “Av Mevsimi” filminde, birlikte oynadığı Cem Yılmaz’ın uzun zamandır reklam yüzü olduğu Türk Telekom firmasına bağlı, TTNET’in teklifine hayır demedi. Şener, markayla 2,5 milyon TL üzerinden anlaşma imzalayarak, bir sene boyunca tanıtım filmlerinde rol alacak. Onunla birlikte rol alması için seçilen oyuncu da Olgun Şimşek oldu. Şener Şen, TTNET’in marka yüzü olacak. Türk Telekom’un alt yapısına, hizmet anlayışına bakıldığında, Cem Yılmaz’ı öncelikte seçmiş olması oldukça uygun görünüyor. Yani marka burada doğru bir seçim yapmış. Türk Telekom’un internet servis sağlayıcısı TTNET’in marka yüzü olarak, Şener Şen’i seçmesi de yine bir o kadar uygun düşüyor. Çünkü her iki sanatçının ne geçmişinde, ne de yaşama bakış açılarında, yaşam tarzlarında, markaları olumsuz etkileyecek bir durumları bugüne kadar görülmedi. Her iki sanatçı da, bulundukları yeri, ustalıkları, bilgi birikimleri ve kendi alanlarına hâkimiyetleri ile elde ettiler. Tanınıyorlar ve her yönleri bilindiği için, toplum tarafından saygı görüyorlar. İleriki zamanlarda bile, bunlardan birinin, garip veya kötü bir olaya karışması muhtemel görünmüyor. Böylesi bir olaya karışmaları, ya da herhangi bir durumda, olmadık seçimler yapmaları, toplumun tepki göstereceği yaşamlara sahip olmaları, tuhaf karşılanacak ilişkilere sahip olmaları, bu tip alışkanlıklar edinmeleri mümkün görünmüyor. Daha farklı bir ifadeyle, markanın vizyonunu toplum nezdinde bozacak bir şeyleri olmayacaktır. Bu düşünceleri, onları tanıyan, çalışmalarını bilen pek çok insan rahatlıkla söyleyebilir. Bu anlamda markalar, en doğru seçimleri yapmışlardır. Her iki sanatçının toplum içerisinde oluşturdukları saygınlığın temelini, mesleklerindeki başarı, ustalık ve yaşama dair düşüncelerinin, bakış açılarının anlaşılmasını sağlayan, ara sıra çeşitli programlarda, demeçlerde, yorumlarda verdikleri mesajlardır. Her ikisi de zeki, çalışkan, özverilidir. Aynı zamanda her ikisinin de belirli bir ağırlığı vardır. Markalara baktığımızda da, Türk Telekom ülkemizin en geniş ağına sahip, en güçlü firmalardan biri. Kökü eskilere dayanıyor. Onun da belirli bir ağırlığı var. Bu yüzden, buradaki her noktada seçimler çok doğru yapılmış. Marka yüzü olarak bu isimlerin seçilmiş olması, marka bilinirliğini otomatik olarak arttırıyor diyemeyeceğiz, tam olarak en üst düzeyde marka biliniyor hale geliyor. Bugün en çok bilinen marka yüzü, Türk Telekom ve Cem Yılmaz’dır. Şener Şen ise, reklam filmleri dönmeye başlar başlamaz, aynı noktada bilinecek, o da aynı oranda marka bilinirliğini sağlayacaktır.
Devamı için tıklayınız ...
Bugünlerde, televizyon ekranlarında dönen reklam kampanyasının “benim babam Toyota gibi adam” reklam sloganıyla dikkat çeken marka, çevreci araçların yaygınlaşmasına katkıda bulunmak için, İstanbul Enerji A.Ş ile işbirliği yapmayı planlıyor. Çevreci araçların yayınlaştırılmasını sağlamak için hem dünyada hem de Avrupa’da çeşitli çalışmalar yapılıyor. Toyota markası da, bunların bir benzerini Türkiye’de İstanbul’da yapmayı planlıyor. İstanbul Enerji A.Ş. İstanbul Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir kuruluş olarak faaliyetlerini yürütüyor. Toyota, hibrid ile hibrid-elektrik konusunda ki tecrübelerini bu çalışmalarda, insanlarla paylaşmayı planlıyor. Bu tip araçların teknolojilerinde gelinen son noktada nelerin olabileceğini, yeni araç teknolojilerinin çevre üzerindeki etkilerini, faydalarını insanlara aktaracaklar. Marka İstanbul Autoshow’da en yeni modellerini müşterileriyle buluştururken, çevreci araçlarla ilgili çalışmaları yapacağı, yukarıda ismi geçen firma ile anlaşma imzaladı. Marka, Autoshow’da hibrit teknolojiyle üretilmiş araçları da sergiliyor. Hibrit araçların içinde, elektrik motoruyla beraber benzinli motor da bulunuyor. Elektrik motoru enerjisini pillerden alıyor, benzin motoru ise, bilindiği gibi, benzinden enerji alarak çalışıyor. Bu tip araçlar, klasik araçlara göre daha sağlıklı ve verimli oluyorlar. Bu teknolojiyle üretilmiş araçlarda yüksek performansı benzinli motor sağlıyor. Elektrik motoru ise yardımcı görevde çalışıyor. Markanın bir de “Hybrid Synergy Drive” adını verdiği sistem bulunuyor. Bunda da, aracın performansı olduğu gibi kalırken, elektrikli motor daha önemli roller üstleniyor. Bu tip araçların en çok bilinenleri, paralel hibrit olanlarıdır. Bunlarda her iki motor, aynı anda arabaya güç veriyor. Aslında hibrit teknolojisi mobiletlerde de bulunuyor, orada da araç gücünü normal motor ve pedalın çevrilmesinden alıyor. Özellikle günümüzde, çevre kirliliğinin hem had safhaya ulaştığı hem de insanların, giderek bu konuda daha çok bilinçli hale geldiği şartlarda, bu araçların tercih edilmesi için dünyada ve Avrupa’da çeşitli kuruluşlar tarafından tanıtım kampanyaları v.b. çalışmalar yapılıyor. Hibrit teknolojisi ile üretilen araçlar, çevreyi klasik araçlara göre çok daha az kirletiyorlar. Toyota 2005 yılında, ilk seri üretimini gerçekleştirdiği Toyota Prius modeli, bu teknolojiyle üretilmiş araçlar arasından yılın otomobili seçilmişti. Marka, daha sonra da, bu teknolojiyi kullanarak üretimine devam ederken, öte yandan, insanların bu araçları tanıması ve tercih etmesi için çaba sarf ediyor. Ülkemizde Toyota markasının dışında bir de Honda markasının bu teknolojiyle ilgilendiği, bu alanda üretim yapmaya çalıştığı biliniyor. Toyota’nın İstanbul Enerji A.Ş. ile birlikte yürüteceği çalışmalarda, bu tip araçların daha çok tercih edilmesinin hem insanları rahatlatacağı hem de çevrenin de daha az kirleneceği vurgulanarak, insanların bu konularda bilgi sahibi olmaları sağlanacak.
Devamı için tıklayınız ...
Son zamanlarda, ürün ve hizmetlerle ilgili tüketici sorunları, farklı yollardan çözümlenmeye başladı. Eskiden, firmaların pazarlama çalışmalarında olduğunu söyledikleri ürün ve hizmet özelliklerinin, ilk kullanımdan sonra olmadığının ortaya çıkmasıyla veya satış sonrası hizmetlerin söylendiği şekilde yapılmamasıyla, verilen vaatlerin gerçekleştirilememesiyle, gündeme gelen tüketici sorunları, belirli kuruluşlara gidilerek, belgelerle, dilekçelerle ifade ediliyordu. Şikâyet ettikleri kuruluş, onların adına süreci takip ediyordu, fakat bu süreç oldukça karmaşık ve sıkıntılı geçiyordu. Son zamanlarda, internetin gelişmesiyle birlikte, ürün ve hizmetlerin kullanılmasından sonra, ortaya çıkan tüketici sorunları daha çabuk çözülebiliyor. İnternet üzerindeki bazı platformlar, tüketicilerin şikâyetlerini alarak, firmalar üzerinden tek tek takip edip sonuç alabiliyorlar. Tüketiciler, firmaların pazarlama anlayışı üzerine yorum yapabildikleri bu alanları, gittikçe artan sayıda, daha sık kullanmaya başladılar. Tüketiciler sıkıntılı, uzun süren ve nedense bir türlü sonuç alınamayan eski yöntemlerdense, çok çabuk sıkıntılarını ifade edebildikleri, cevap alabildikleri, duygu, deneyimlerini paylaştıkları, yorumlarını yapabildikleri ortamları daha çok tercih ediyorlar. Bu tip platformlar, aslında pazarlama açısından da çok faydalı olmaktadır. Çünkü firmalar, buralardan tüketicilerin bu tip sorunlara karşı yaklaşımlarını, düşüncelerini, beklentilerini, ilk kullanımdan sonraki tepkilerini öğrenebiliyorlar. Bu, aynı zamanda onları memnun edecek yöntemlerin geliştirilebilmesine olanak tanıyor. Firmaların genel anlamda, tüketicilerin hatalı ürünlere karşı, firmanın vaatlerini gerçekleştirmemesine karşı, kullanımda ortaya çıkan sorunlara karşı, tüketicileri kazanmak için, nasıl bir tavır alması gerektiğini de ortaya koyuyor. Bu, bir bakıma, pazarlama alanı için tüketici analizini yapmaktadır. Aynı zamanda tüketicilerin bu ortamlarda yorumlarını yapmaları, duygu ve düşüncelerini belirtmeleri, firmaların onlara daha kısa sürede ve mutlaka cevap vermelerini de sağlamaktadır. Çünkü özellikle son zamanlarda, insanların internete erişiminin kolaylaşması, aynı anda milyonlarca kişinin bu tip yorumları, düşünceleri görebilmesi, firmaların cevap vermesini zorunlu hale getirmektedir. Bugün pek çok firma, sadece internet üzerinden reklam kampanyalarını sürdürür hale gelmiştir. Çünkü bu ortam, hemen herkesin günde mutlaka girdiği alan haline gelmiştir. Reklam anlamında da neredeyse televizyon reklamcılığını geçmek üzeredir. Bu ortamda, herhangi bir firmayla ilgili negatif bilgilerin, yorumların, deneyimlerin olması, aynı zamanda, bunları yaşamayan tüketicileri de etkilediği için firmalar zarar görmektedir. Bu firmaların pazarlama anlayışına duyulan güveni sarsmaktadır. Bu yüzden, her geçen gün daha çok tüketici, satın aldığı ürün veya hizmetlerle ilgili yaşadığı sıkıntıları, kurumlara giderek değil buralardan çözmeye çalışmaktadır.
Devamı için tıklayınız ...
Öncelikle reklam filmi hazırlamadan önce, hedef kitle ve özellikleri araştırılmaktadır. Hedef kitle özellikleri, firmanın üretmiş olduğu ve pazara sunacağı ürün veya hizmetin niteliği ve sektörü çerçevesinde analiz edilmektedir. Öncelikle, hedeflediği kitlenin ortaya çıkan özelliklerini hesaba katmak durumundadır. Hedef kitlenin özelliklerinde neler ortaya çıkmıştır; özlemleri, beklentileri, girdikleri sosyal çevrenin özellikleri, bilinç düzeyleri, arayışları, açıkları, ihtiyaçları, istedikleri, mutluluk şablonları v.b. unsurlar olabilir. Reklam filminin sloganları belirlenirken, bu özelliklerden en çok öne çıkan unsur tespit edilir ve bu unsuru çağrıştıracak, onlara özlemlerini sunacak, beklentilerini karşılayacağını düşünmelerini sağlayacak şekilde üretilmektedir. Bunun dışında gene hedef kitlenin ortaya çıkarılmış özelliklerine bağlı olarak, televizyonlarını veya filmi izleyecekleri mecrayı, ne zaman izledikleri, ne kadar süreyle izledikleri tespit edilmektedir. Ona göre reklam filminin süresi belirlenmektedir. Onları sıkmayacak süre, izlemekten kendilerini alıkoyamayacakları konularla işlenmekte ve sunulmaktadır. Filmin çekim alanları, hedef kitlenin beğendiği, oralarda olmaktan mutlu olabilecekleri, özlemlerinde olan yerler arasından seçilmektedir. Bununla birlikte aynı seçim kriterleri, kullanılan oyuncular için de geçerlidir. Hedef kitlenin en sevdiği, onun gibi olmak istediği, onun gibi giyinmek istediği, onun tarafından beğenilebilecek unsurlarla belirleniyor. Gene hedef kitlenin bilgi birikimi, bilinç düzeyi, statüsüne bağlı olarak, yukarıda da araştırılıp tespit edilmiş, sosyal çevreleri, onların müzik seçimleri, yaşama bakış açıları bağlamında, onların sevebileceği, akıllarında kalabilecek müzik seçilmekte veya üretilmektedir. Bütün bu süreçler yani slogan, müzik, oyuncu, çekim alanı, kullanılan malzemeler v.b. unsurların hepsi, birbiriyle ilişkili ve bütünün parçalarından oluşmaktadır. Bu bütün, ilk etapta, hedef kitlenin özellikleri gibi görünmektedir. Fakat kampanya hazırlanırken, yani reklam filminin tasarlanması aşamasında, ortaya çıkmış olan bu bütünün her bir parçası, firmayla, markasıyla, üretmiş olduğu ürün veya hizmetleriyle, onun özellikleriyle ilişkilendirilir. Bu noktada kullanılan renkler, müzikler, sloganlar, yüzler, oyuncuların giyimleri, filmde göründükleri yerlerde bulunan eşya, araç-gereç aynı hedefe vurgu yapar. Yani marka, ürün veya hizmet, hedef kitlenin bir parçası, onların istedikleri, arzuladıklarıymış gibi aktarılır. Burada önemli olan bir nokta da filmin süresinin sadece hedef kitlesine bağlı olmadığıdır. Firmanın bu filme ayırdığı bütçe de önemli bir rol oynar. Tasarımcılar, yönetmenler, reklam metin yazarları, filmin süresini belirlerken, buna göre strateji çizer. Ama bütçe ne kadar yüksek olursa olsun, hedef kitlesini sıkacak kadar uzun bir filmi tercih etmezler. Bir reklam filminde, her mimik hareketi, oyuncunun üzerindeki her unsur, saç biçiminden ayakkabısına kadar kare kare bilinçli olarak kullanılmakta ve bir şeylerle ilişkilendirilmektedir. Son zamanlarda, pazarlarda rekabetin kızışmaya başlaması, ürün ve hizmetlerin gittikçe çeşitlenmesi, tüketicilerin bilinçlenmesiyle, pazarlama ve reklam anlayışı, marka haline gelebilmek için, tüketiciler ile ürün, hizmet, marka arasında duygusal bağları oluşturmaya özen göstermeye başlamıştır. Bunlar, sevinç, huzur, rahat yaşamın verdiği ego, beğenilme, kabul görme, aşk, cinsellik, güç, iktidar v.b. olmaktadır. Bunlar marka, ürün, hizmete yüklenerek sunulmaktadır.
Devamı için tıklayınız ...
Reklamcılık sektörü yıllardır, özendirme mantığını tasarımlarında kullanmaktadır. Birbirinden farklı özelliklere sahip kitlelerin istediklerini, arzuladıkları unsurları ustalıkla kullanmakta, birbirinden farklı her kitleye, onlara özgü seslenmektedir. Kimine en sevdikleri ünlü yüzün sesinden sesleniyor, kimine en çok sahip olmak istediği marka ürünlerinin sahiplerinin sesinden mesajlar iletiyor, davranışlarını yönlendirmeye çalışıyorlar. Tüketici grupları, birbirinden farklı özellikler sergiler derken, gelir düzeyleri birbirinden farklı olanlar, kültürel birikimleri farklı olanlar v.b.leri kastedilmektedir. Bu ve buna benzer grupların istekleri, arzuları, şimdiki zamanda sahip oldukları çoğu zaman belirlenmiştir. Onlara en çok hitap eden, isteyebilecekleri bütün unsurlar reklamlarda kullanılmaktadır. Tüketiciler, genellikle kendilerinde olmayan ama olmasını arzuladıkları özelliklere daha çok dikkat etmektedir. Fiziksel güzellik, lüks evler, arabalar, tekstil üzerine ünlü tasarımcılarının üretimlerin, en beğendikleri özelliklere sahip sosyal çevre v.b. pek çok unsur, onların dikkatini çektiği için verilen mesajları dikkatle dinlemektedirler. Reklamlarda bunlarla ilgili mesajlar, eşyalar, kişiler, hikâyelerin kullanılması hoşlarına gidiyor ve izliyor, inceliyorlar. Eğer bunlardan bir tanesinin onların üzerindeki etkisi fazlaysa, markayı, kullanılan sloganları, tanıtımın temasını unutmuyorlar. Bu yüzden reklamların, toplum analiz çalışmaları yapılmadan tasarlanması doğru değildir. Özellikle günümüzde, tüketici istekleri sürekli değişmektedir. Yukarıda sözü edilen birbirinden farklı özelliklere sahip kitlelerin bile, o kendilerine has arzuları, sektörlerin gelişimiyle birlikte yine kendine has olarak değişiyor. Bu noktada, analizlerin önemi daha da fazlalaşmaktadır. Analizler, tüketicinin her gün değişen isteklerinin, arzularının nabzını tutabilir. Tabi bu söylenen, analizlerin fokus grupları dışında yapılan tekniklerin kullanılması halinde önemli olmaktadır. Analizlerin, doğal gözlemlerle yani bilimsel tekniklerin kullanılmasıyla yapılması, isteklerin, beklentilerin, özentilerin tespit edilmesi esnasında hedef grupların hiçbir etki altında olmaması, elde edilen bilgilerin daha gerçekçi olmasını sağlamaktadır. Kişiler kendilerinde olmayan ama olmasını istedikleri, birbirinden farklı şeylere özenebilirler. Bunları elde edebilmek için, onların işlendiği reklamlara dikkat edip, istedikleri şeylerin elde edilebilmesini sağlayan herhangi bir yol veya öneri bulduklarında ise bunu kullanırlar. Bunlar, giyim, bakım, araç-gereç, barınma, sosyalleşme kavramların altına girebilecek bütün ürünler ve görünümler için geçerlidir. Tek sorun onların özendiklerini onlara sunarken, kullanılacak sloganların ve reklamlarda kullanılacak diğer unsurların doğru seçilmesi, mesajların anlaşılır ve dikkat çekici olmasıdır. Bütün bunlar yapıldıktan sonra, tüketiciler sunulanı çoğunlukla kabul etmektedirler.
Devamı için tıklayınız ...