sa Arama Sonucu Bloglar

Radyo reklamları da aynı diğer mecralarda olduğu gibi planlanarak hazırlanıyor. Markaların bağlı oldukları ajanslar, marka, ürün, hizmet reklamlarını tasarlamadan önce hedef kitle analizi yapıyorlar. Daha sonra, hedef kitlenin en çok dinlediği radyo istasyonlarını tespit ediyorlar. Seçilen radyo istasyonlarının en çok dinlendiği saatleri ve programları bularak, aralarda verilen reklam kuşaklarında yayınlanmasını sağlıyorlar. Radyo reklamları için planlama yapan ajanslar, bu noktada yayın türü, program yapısı ve sponsorlukları inceleyerek, tespit edilmiş olan her istasyon için ayrı ayrı planlama yapıyorlar. Satın alma konusunda da markalara yardımcı oluyor ve medya satın alma güçlerini kullanarak, en uygun bütçenin çıkmasını sağlıyorlar. Kimi ajanslar, radyo takip hizmetleri sunan firmalarla anlaşmalar yaparak, tasarladıkları ve yayınlanmasını istedikleri reklamların takip edilmesini sağlıyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

VATAN Gazetesi Londra temsilcisi Jan Devletoğlu, dış haberler şefi Uğur Kocabaş'ın Apple ürünlerinden olan iPhone 4 telefonunu bana getir demesi üzerine, telefonu almak için verdiği mücadeleyi kaleme aldı. Yazı yayınlandıktan sonra, Akşam Gazetesi yazarlarından Oray Eğin, Jan Devletoğlu'nun bu yazısının Apple reklamı olduğunu iddia ederek, o da bunu kaleme aldı. Jan Devletoğlu'nun telefon macerasını anlattığı yazısında, iPhone 4'ü satın almak için günlerce Oxford Street mağazasının önünde kuyruğa girdiğini, ancak yirmi gün sonra, ilgili telefonu satın alabildiğini anlatmış. Yazısında bu yirmi gün boyunca yaşadıklarını, mağaza yetkileriyle yaptığı görüşmeleri aktararak bu telefonun yok sattığını da eklemiş.


Devamı için tıklayınız ...

Tüketici markayı gördüğü anda kafasında bir imge oluşuyorsa ve bu oluşan imge markayı taşıyan bütün ürünlerde benzer şekilde temsil ediliyorsa o markanın kurumsal bir marka olabilmeyi başardığını söyleyebiliriz. Kurumsal marka olma yolunda en önemli özellik budur. Kurumsal markalarda tutarsızlığa yer yoktur. Tasarımdan, satış sonrası hizmete kadar bütün süreçler bütünlük arz etmelidir. Ne tek başına reklam, ne tek başına logo, slogan, ürün gibi unsurlar kurumsal bir marka yaratamaz. Kurumsal markalar ancak bütün bir imaj çalışmasının eseri olarak ortaya konulabilir. Bu imaj çalışmaları da iyi bir şirket performansı ve başarılı bir PR çalışmasından oluşur. Kurumsal marka olabilmeyi başaran şirketlerin piyasa değerleri de varlıkları ya da yıllık kar oranlarına göre açıklanabilecek değerlerinin üzerindedir. Kurumsal markaların yeni ürünleri sunmak başta olmak üzere rakiplerine göre birçok avantajı vardır.Bu avantajların başlıcaları, bilinirlik, güven ve bağlılıktır. Kurumsal markalar bu avantajlar sayesinde pazarlama faaliyetlerini de rakiplerine göre daha düşük maliyetlerle sürdürebilirler. Kurumsal markalaşma anlayışının bir neticesi olarak, şirketlerin büroları, bayileri her yerde birbirine benzer hatta çok zaman birebir dekore edilir. Burada amaç markayı oluşturan unsurlar arasında uyumu sağlamaktır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir McDonalds şubesinden içeri girdiğinizde yabancılık çekmezsiniz. Sony markalı elektronik aletlerin hepsinin üzerindeki logo aynıdır ve başarılı bir teknolojiyi işaret eder. Kısaca; kurumsal bir markanın iyi bir pazarlama anlayışı, iyi bir satış yönetimi sistemi, kaliteli bir ürünü, bir görsel kimliği, etkili ve doğru yapılan reklam çalışmaları, yapıcı bir halkla ilişkiler anlayışı, etkili bir müşteri ilişkileri ve insan kaynakları yönetimi vardır. Bunun yanı sıra kurumsal markalar iyi yönetilen bir finans ve toplam kalite yönetimi anlayışına sahiptir. Türkiye’nin en köklü gıda firmalarından olan Bifa'da geçtiğimiz günlerde yaptığı 2010 yılı değerlendirme toplantısında, hem hedeflerini, hem de kurumsallaşma yolunda yaptığı çalışmaları açıkladı. Yurtiçine 25 milyon Dolar, yurtiçi iştiraklerine 3 milyon Dolar, yurtdışına 12 milyon Dolar olmak üzere toplamda 40 milyon Dolar yatırım yapan firma, genç nüfusun talepleri doğrultusunda, logosunu da daha genç ve dinamik bir imaj vermek yolunda yeniledi. Çalışan sayısını, yatırımları arttırmak ve firmayı uluslararası bir marka konumuna getirmeyi de hedefleyen firmanın kurumsal markalaşma yolundaki ilk reklam filmi de 13 Aralık 2010 tarihinden bu yana yayınlanmaya başladı. Çağan Irmak yönetmenliğinde çekilen filmin sloganı “Senin tadın, senin hikayen”. Filmde 1960’tan günümüze, dönemin estetiği ve koşulları ile oluşturulan çeşitli kareler yansıtılmış. Çetin Tekindor’un seslendirdiği reklam filminin müziği de, Ali Kocatepe’ye ait ‘Ben yine sana vurgunum’ isimli şarkı. Bifa 49 yıllık bir firma olarak kurumsal markalaşma yolunda hedeflerini belirlemiş durumda. Bu doğrultuda 2011 yılında tüketiciler Bifa ismiyle gerek reklamlarda, gerekse raflarda daha sık karşılaşacak gibi görünüyor.


Devamı için tıklayınız ...

Ekonomik sistemin şu son zamanlarda geldiği noktada, tüketici bilinçli hale geldi. Verilen reklam mesajlarının çoğunu anlayabiliyor. Yargılayabiliyor, eşleştiriyor ve mesajlarda verilen iddiaların arkasının gelmesini bekleyebiliyor. Firmanın kurumsal kimlik çalışmalarında kullandığı renkleri, logosunu, sloganını, firma ismini ayrı ayrı yorumlayabiliyorken aynı zamanda, bütünsel görünümlerinden de kendince anlamlar çıkarabiliyor. Bu yüzden reklam kampanyaları, pazarlama stratejileri oluşturulurken ajanslar, markalaşmak isteyen şirketleri, daha kuruluş aşamasında ele almayı tercih ediyorlar. Çünkü en sağlıklı yol bu. Firmayı, şirketi tanımlayan en küçük işaret, ibare, anlatıma dikkat ediyorlar. Tüketicinin bunlar hakkındaki en ufak algısını hesaplıyor, bütün seçenekleri değerlendirerek, olması gereken en iyi sonucu veren çalışmayı kullanmasını sağlıyorlar. Özellikle ülkemizde, firma sahipleri, bu ayrıntılara çok dikkat etmiyorlardı. Kendi dünya görüşlerini yansıtan, bakış açılarını açık eden şirket isimleri, logolar veya renkleri kullanıyorlar. İlk etapta, bu onlara mantıklı gibi gelebiliyor. Kendilerini içinde hissettikleri kitlenin ürünlerini satın alması yeterli gelebiliyor. Bunun onlara prestij sağladığını düşünüyorlar. Hatta ürettikleri her ürün için, her kesimin kabul edeceği isimler ve logolar çalışsalar bile, ürünün üst kimliği, onun pazardaki durumunu belirleyebiliyor. Aynı İhlas Holding’in şu an yaşadığı sıkıntı gibi. Şirket sahiplerinin mensup olduğu düşünce ve dünya görüşü ne olursa olsun, üretim kimliksiz olmalı yani kimliksiz derken, dini, siyasi, etnik herhangi bir kimliğe sahip olmamalı ama kendine has, tüketicileriyle arasındaki ilişkiyi kurmasını sağlayan bir kimliği olmalıdır. Kristal kola, İhlas Holding ismi altında üretilmeye başlamıştı. 2001 yılında da %15 Pazar payına sahip olmuştu. Ekonomik krizle birlikte bu pay geriledi. Bunun üzerine holding yönetimi, kristal colayı Sunny Elektronik’e sattı. Fakat bunu devralan şirket, ürünün daha önce sahip olduğu Pazar payını yakalayamadı. Yaklaşık 5 yıl boyunca durağan bir Pazar dönemi geçirdi. İhlas Holding, bu yılın başında, kristal kolayı geri alarak, yeniden Pazar payını büyütmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde, Kristal Gıda Pazarlama ve Satış Müdürü Bayram Altıntoprak yeni oluşturulacak olan stratejilerde, dini kola düşüncesini, tüketicilerin algısından silmek için çalışacaklarını ifade etti. İşin en başında yapılan hata, şimdi toparlanmaya çalışılıyor. Yeni oluşturacakları stratejilerde farklı kesimleri de hedefe koyarken, ürünlerinin arasına, farklı markaları da eklediklerini söyledi. Bunlar; Redline, Bwi Cola, Chat Cola, Rival madeni meyve sularıdır. Herkesin tahmin edebildiği gibi, insanların ilk edindikleri izlenim çok önemlidir. Daha sonra, üstüne eklenen bilgiler, ilk izlenimi çok zor kırabiliyor. Algıların değiştirilmesi, yeni bakış açılarının sunulması ciddi ve uzun soluklu stratejilere ihtiyaç duyarken, bunların oldukça yaratıcı çalışmaları kapsaması gerekiyor. Halbuki kuruluş aşamasında, büyüme durumunda hedeflenebilecek kitleler hesaplansaydı veya en geniş kitleler hedeflenseydi, kuruluş kendini ona göre konumlandırabilirdi. Şimdi böyle bir sorun gündemlerinde olmayacaktı. Markalar, her kesim tarafından tercih edilecekti. Her kesimden insanla marka arasındaki bağın oluşturulması kolaylaşacaktı. Gerçi günümüzde, herhangi bir tarafta olmadığı bilinen markaların bile, tüketiciyle aralarındaki bağların kurulabilmesi çok zor. Çok iyi tasarlanmış, yaratıcı çalışmalar gerektiriyor. Bunların üzerine, var olan algıları değiştirme stratejileri eklenince iş daha da zorlaşıyor. Ama yine de, reklam sektörü için mümkün olmayan bir şeyin söz konusu olmadığını düşünürsek bu da başarılabilir.


Devamı için tıklayınız ...

Caddelerde yürürken, çoğu zaman etrafımızdaki billboardları fark etmeyiz. Çevrenin renkleri arasına karışır, uyumlu bir bütünlük sağlarlar. Sarısı, yeşili, kırmızısı… çoğu billboard için bu durum geçerlidir. Sanki şehir merkezlerinin görsel güzelliği için dizayn edilmiş gibidirler. Onlar olmadığında, merkezlerde bir çıplaklık, bir eksiklik hissederiz. Onlar mutlaka olmalıdır, çünkü ortamı daha zengin gösteriyordur. İşimiz veya o merkezlere gitme sebebimiz gereği, gözlerimiz saliselik bir zamanda, bir uçtan diğer uça geçerken, arada renk cümbüşü şeklinde kaybolur giderler. Her ne kadar uyum noktasında, çok güzel çalışılmış olsalar bile, billboardların o stratejik noktalarda durma nedenleri, çevrenin daha zengin görünmesi, etrafıyla uyum sağlaması değildir. Tam tersine, bu tip uyum gösterme durumları, onların amaçlarına ters düşüyor. Şehrin merkezi noktalarına geldiğimizde, gözlerimizin onları, çevrenin renk cümbüşünün bir parçası olarak algılaması, billboard tasarımının başarısızlığıdır. Billboard tasarımı, kendini çevre uyumundan sıyırmalı ve kendini göstermelidir. Gözlerimiz billboardların üzerinden kayıp başka bir alana yönelirken bile, tam olarak bakıp anlayamadığımız bir şeyin olduğunu bilincimiz fark etmelidir. Şehir merkezlerindeki billboardların bulunduğu noktalar, insanların yoğun olarak geçtiği, trafiğin yoğun olduğu yerlerdir. Özellikle bazı yerler, birbirlerinden uzakta olan semtlerden gelen insanların temas noktalarıdır. Bu noktalara konulan billboard tasarımlarına daha da fazla sorumluluk düşmektedir. Onlar için tasarlanan billboard reklam, çok daha dikkat çekici olmalı ve çevrenin renkleri arasından sıyrılmalıdır. İnsanların zihinleri, başka şeylerle veya günlük yaşamlarıyla ilgili işlerle, sorunlarıyla dopdolu olduğunda bile, kısa bir göz temasında, orada bir şeylerin olduğu hissini vermelidir. Tasarım, insanın tekrar bakma gereği duymasını, anlamak istemesini sağlamalıdır. Çünkü ister şehir merkezlerinde, ister ücra noktalarda veya şehir il sınırına yerleştirilenlerin, orada bulunma nedeni, tamamen estetik görünüm sağlamaları değildir. Elbette estetiğe önem verilmeli, çirkin bir görüntü, reklamın uygulanma esaslarına uymayacağı gibi reklam verenin de işine yaramayacaktır. Billboard tasarımlarının çevre unsurlarının içine gömülmesi ancak okumak veya görmek isteyince, dikkat edilince görünüyor olması, bence bir dezavantaj oluyor. Tasarım, bütün çevre unsurları arasından sıyrılarak kendini fark ettirmeli, merak uyandırmalıdır. İnsan gözü, saliselik bir zamanda temas ettiğinde, ilginç, çarpıcı bir şeylerin olduğunu fark etmeli ve dönüp bakma gereği duymalıdır. Ancak bu tip bir tasarım billboard reklam mantığıyla uyum sağlayabilir. Bu hem reklam veren firmanın amacına ulaşmasını sağlar, hem de tüketiciye iletmesi gereken mesajları etkili bir şekilde iletir. Bu tip bir tasarım, aynı zamanda tasarımcının yaratıcılığını da öne çıkararak reklamını yapar. Bu, tasarımcılar arasında geliştirilmesi gereken yaratıcılık unsuruyla ilgili rekabeti de doğurur. Birbirinden yaratıcı billboard tasarımlarının ortaya çıkmasını sağlar.


Devamı için tıklayınız ...

Geçtiğimiz yıllarda, Karadeniz fındık üreticileri, ortak bir reklam kampanyası hazırlayarak, satışların arttırılmasını hedeflemişti. Fındık Tanıtım Grubu tarafından hazırlatılan reklam kampanyasının en vurucu teması, cinsel gücü arttırdığını düşündüren “aganigi naganigi” sloganı olmuştu. Fındık kampanyası için seçilen reklam yüzü, MFÖ müzik grubunun üyelerinden Özkan Uğur olmuş, ünlünün oyunculuğu, temaya eklenince, reklam, ülkemizde herkesin dikkatini çekmişti. Tasarlanan reklam filmi, bir dönem televizyon mecrasında yayınlanmış, birçok yerde de haber olmuştu. Aynı şekilde, piyasalarda mercimek satışlarının arttırılması için de kampanya yapılmıştı. Mercimek’in tanıtım filminde, o dönemde beslenme konusunda uzman olduğu düşünülen bir isim kullanılarak, tüketicilerin güven duyması sağlanmış ve bu kampanya da satışları oldukça arttırmıştı. Fındık reklam kampanyasının teması, mercimek kampanyasında kullanılan otorite, bir dönem üreticilerin yüzünü güldürmüştü. Aynı kampanyalar yurt dışında da sürdürülmüştü. Fakat dış piyasalar, iç piyasa kadar etkilenmemişti. Çünkü yurtdışında sürdürülen kampanyalarda, fındık’ın farklı bir özelliğinin yani onu özel kılan, farklı kılan bir özelliğine vurgu yapılması gerekiyordu. Bu yapılmayınca, satışlar çok ta fazla artış göstermemişti. Ülke içinde ise, uzun bir dönem satışlar arttı, fakat daha sonra yine eski haline geri döndü. Mercimek kampanyasında da durum aynıydı. Mercimek satışları o kadar arttı ki, insanlar mercimekten döner bile yapmaya kalkışmıştı. Kampanyanın sonra ermesinin ardından, mercimek tüketicilerin gündeminden düşerek eski satış miktarlarına geri döndü. Şimdi de Balıkesir zeytin ve zeytinyağı tanıtım grubu harekete geçti. Zeytinyağının iç piyasada tüketimini arttırmak için kampanya hazırlıklarına başladılar bile. Edremit Ticaret Odasında düzenlenen toplantıda konuşan, BZZTG Başkanı Mehmet Semerci, Balıkesir’in zeytin üreten bölgeleri; Burhaniye, Edremit, Havran, Ayvalık, Gömeç, Erdek, Bandırma üreticileri, birlikler, dernekler, kooperatifler, ticaret odaları, araştırma ve eğitim kurumlarıyla ortak bir çalışma yapacaklarını ifade etti. Zeytinyağının kalitesini ve tüketimini arttırmayı düşündüklerini söyledi. Bu kampanya da Fındık ve Mercimek’te olduğu gibi sadece yurtiçinde değil yurtdışında da yürütülecek. Aslında her zaman için önemli olan, kültürel gerçeklere dayalı fikirlerin reklamlarda ve pazarlamada başarılı olduğu düşüncesi, son zamanlarda, reklamcılık sektörü tarafından daha da önemsenir hale geldi. Zaten bu yüzden, fındık reklam kampanyasının teması “aganigi naganigi” oldu. Ülkemizde hangi yaşta olursa olsun, erkeğin cinsel gücünün yerine olması, her iki cins için de önem taşır. Bu gücün yeterli olmayabileceği korkusu, özellikle ileri yaşların fobisi durumundadır. Bu nedenle, bu gücü arttırdığı söylenen ürünler, onların ilgi odağı haline geliyor. Elbette, başka ülkelerde yaşayan insanlar için de cinsel güç önemlidir, fakat bizim ülkemizde, insanlarımızın bu tip durumlara olan ilgisi, çok daha fazladır. Fındık reklam kampanyasının stratejisini yapan ajans, bu durumun farkındalığıyla, iç piyasalar için tasarlanan reklamda bu kültürel unsuru kullanmış ve başarılı olmuştu. Fakat dış piyasalarda da aynı reklamı göstermesi işe yaramamıştı. Dış piyasalar için kullanılması gereken tema, Türkiye’deki fındığı diğerlerinden farklı ve daha iyi yapan bir özelliği olmalıydı. Balıkesir zeytin ve zeytinyağı tanıtım grubu, ilk toplantıyı düzenleyerek hareketi başlatmış oldu. Reklam ajanslarının fındık ve mercimek gibi, geçmiş, sağlam deneyimleri de var. Açıkçası, Balıkesir zeytinyağları için yapılacak kampanya, bu geçmiş deneyimlerden faydalanabilecek mi çok merak ediyorum.


Devamı için tıklayınız ...

Bugün global markaların CEO'larını, gazete haberlerinden, reklam kampanyalarını sürdürürlerken, bu çerçevede düzenlenen bir etkinlikteki konuşmalarından takip ediyoruz. Hemen hepsi, konuşmalarının bir bölümünde, pazarlama ve reklamda, iletişimin önemine vurgu yapmadan geçemiyorlar. İster diyalog, ister görsel, ister işitsel olsun, iletişimin, pazarlamadaki başarının temeli olduğunu söylüyorlar. Son zamanlarda, özellikle Toyota markasının adını sıkça duyuyoruz. Marka agresif kampanyalarla, tüketicilerin gündeminde yer alarak, adını unutturmuyor, sektörün lideri olduğuna yönelik vurgular yaparak iletişimini sürdürüyor. Toyota'nın yönetimini, geçtiğimiz sene devralan CEO Ali Haydar Bozkurt'ta, iletişim ve saygının önemine vurgu yapanlardan biri. Özellikle, sektörde lider olmanın koşullarına değinen Ali Haydar Bozkurt, iyi iletişim kurabilmenin yolunun, öncelikle, kişinin kendine ve yaptığı işe saygı duymasından geçtiğini ifade ediyor. Kişi kendine ve yaptığı işe saygı duyduğunda, işinin ayrıntılarına önem vereceğinden, bunu takiben karşısındakilere de saygı duyacağından söz ediyor. Tabi, liderlerin özelliklerinden bir olan bilgi sahibi olma ve bunu paylaşabilme özelliklerine de vurgu yapıyor. Markanın yeni CEO'su dinamik başladı görevine. 2008'deki kriz döneminde, bütün sektörler kötü etkilenmişti. 2009 yılında, kendilerine satış hedefi koymadan işe başlamış, hükümetin ÖTV desteği ile ellerindeki stokları tüketmişlerdi. Hükümet'ten 2010 yılı için "destek beklemeden stratejinizi oluşturun" açıklaması gelince, düşük satış hedefi koymuşlar. Markanın CEO'su o zamanlar krizin sürüyor olduğunu ve umut vaat eden hiçbir görüntünün olmadığını söylüyor. Faizlerin düşük seyretmesiyle birlikte, piyasalar iyi gitmeye başlamış, onlar da buna ek olarak, bazı önemler alıp, sistemlerini ayakta tutmayı başarmışlar. 2009 yılında, ertelenen filo satışlarının tekrar hayata geçmesiyle birlikte, marka hızla toparlanmış. Yönetimi ilk devraldıklarında, kendilerine 26.500 satış hedefi koymalarına rağmen "biz daha fazlasını satabiliriz" iddiasıyla yola çıktıklarını, 2 Aralık 2010 tarihi itibariyle, 32 bin adet satış yaptıklarını ifade eden Ali Haydar Bozkurt, bir marka, sisteminde yapılması mümkün olabilenleri tespit ederek, daha fazlasını yapabilir, hızlı geri bildirim alır, dinlerse lider olabileceğini söylüyor. CEO, saygının pazarlama stratejilerinde iletişimi güçlendirdiğini anlatmaya çalışıyor. Bunun adım adım doğru iletişime götürdüğüne vurgu yapıyor. Kişinin Kendine ve yaptığı işe saygı duyması sonucu, işiyle ilgili bilgi birikimini arttıracağını, araştırmalar yaparken ayrıntıları fark edebileceğini, bunlarla birlikte, karşısındakilere duyduğu saygının artacağını anlatıyor. Kendine,işine, karşıdakine duyulan saygı, etkin bir dinlemeyi de beraberinde getirecek çünkü. Etkin dinleme ise, var olan koşulları yani olanakları, sorunları ortaya çıkaracak, pazarlamanın hedefleri daha gerçekçi seçeneklerle yeniden oluşturulabilecekti. Bir tüketicinin veya hedef tüketici kitlesinin etkin dinlenmesi, onlara ulaşma yollarını, davranışlarını etkileyen olumlu ve olumsuz unsurları, bunların nedenlerini ve olası çözümlerini de açık edecekti. Markaların üretim ve pazarlama sistemlerinde yapılması mümkün koşullar, bütün bunlarla birlikte düşünüldüğünde, satışları arttırmanın, tüketiciyle doğru iletişim kurmanın yolları da görünür olmaya başlayacaktı. Toyota Markasının CEO'su bunlardan bahsediyor. Onun sözünü ettiği, liderlerin bilgi sahibi olması ve bu bilgiyi paylaşması, hedef tüketicilerin, markanın iletişim stratejisine, üretimine, teknolojisine güven duymalarını sağlıyor. Güven ise otomatik olarak bu ölçülerde verilecek önemi de beraberinde getiriyor. işte bu noktada, istenilen satış hedeflerinin gerçekleştirilebileceğinden, marka ürünlerinin yeniden, en tepeye konumlandırılabileceğinden söz ediyor.


Devamı için tıklayınız ...

Klasik reklam ajansları bilindiği gibi, reklamın geleneksel bütün mecralarını planlayan, uygulanmasını sağlayanlardır. Fakat dijital pazarın ortaya çıkmasıyla birlikte, sadece dijital mecra konusunda uzmanlaşmış ajanslar çoğalmaya başladı. Bununla birlikte, ünlenmiş bir ismi ve tanınmış yaratıcı kadrosu olan, geleneksel mecralarda çeşitli ödüllere sahip ajanslar, dijital mecraları anlayabilirken, bu konuda uzmanlaşmış kadrolara sahip olmak yerine, zaten bu alanda faaliyet göstermek üzere kurulmuş ajansları satın almayı tercih ediyorlar. Ajansların bu davranışı, daha çok zamanla ilgili olarak ortaya çıkıyor. Kendi kadrolarını bu alanda yetiştirmek zaman alacağı için, halen hazırda, bu işi başarıyla yürüyen ajansları satın alarak, markaların dijital kampanyalarını planlamayı daha uygun buluyorlar. Ajansların bu davranışının bir diğer nedeni de markaların klasik ajanslara olan yaklaşımından kaynaklanıyor. Özellikle bazı küresel markalar, ajanslar için konkur süreci başlatırken, sahip oldukları kadroları inceliyorlar. Dijital pazarla ilgili uzmanları bulunan veya kadroları olan ajansları seçiyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

Denemeler Twitterı'n Hootsuite kanalında, Starbucks, Red Bull and Virgin gibi firmaların reklam gösterimleri ile başlayacak. Twitter'da başlayacak yeni uygulamayla kullanıcıların bireysel sayfalarında reklam yapılacak. Uzun zamandır twitter ile reklam anlaşması olan Virgin, Starbucks ve Red Bull gibi firmalar bu sisteme dahil edildi.

Firmalar bie süredir Twitterda yapılan aramalar sırasında yukarıda gözüken “Promoted Tweet” adı verilen reklamdan satın alabiliyorlardı. Ancak bu yeni ödemeli reklam sisteminde ise kullanıcının herhangi bir arama yapması ya da reklam veren firmayı takip etmesine gerek kalmadan reklamın görünmesi sağlanıyor. Tabi ki tüm kullanıcılar bu reklamları görmek zorunda olmayacaklar, reklamın sayfasında gösterileceği kullanıcılar ürünlere ve kullanıcı profiline göre belirlenecek. Örnek olarak kahve firmalarıyla ya da insanların kahveler hakkında yazdığı konularla ilgilenen bir kullanıcı Starbucks'ın Tweet reklamlarından birini görmek için seçilmiş hedef olacaktır.

Şirket kullanıcı kitlesinden küçük bir bölümüne, 175 milyon kullanıcısına, bu yeni ödemeli tweet reklamı uygulamasını ünlü bir 3. grup kanalı olan Hootsuite kanalında gösterecek. 900.000 den fazla kullanıcının ağırlandığı Vancouver bazlı başlangıç, Twitter bir yandan hala reklam satarken gelirinde bir kesintiye neden olacak. Tahminlere göre, reklamların etkileyiciliğine bağlı olarak şirket nihayetinde bu reklamları diğer Twitter okuyucularına kadar götürecek. Twitter bu konu hakkında yorum yapmayı reddetti.

Hootsuite CEO'su Ryan Holmes açıklamasında “Twitter'la çalışmayı ve programı deneyerek insanların tepkisini ölçmeyi dört gözle bekliyoruz.” dedi. “Eminiz ki Twitter'ın kalite sözü, kullanıcıların deneyimi ve reklamların hedef kitleye doğru hitap etmesiyle birlikte, yeni reklamlar hem kullanıcıların hem de reklamcıların hoşuna gidecektir.”

Bazı kullanıcılar bu uygulamayı twitter politikalarında bir bozulma, hatta kendi Twitter alışkanlıklarına bir saldırı olarak nitelendirse de herhangi bir Twitter kullanıcısının sayfasında bir reklam göstermek reklam stratejileri açısından önemli bir değişikliktir. CEO Dick Costolo yaptığı açıklamada şirketin bu yılın dördüncü çeyreğinde kullanıcıların bireysel sayfalarına olabildiğince fazla reklam satmayı amaçladığını söyledi, ayrıca bu işlemin zamanla ve yavaş bir şekilde olacağına da dikkat çekti.

Twitter'ın diğer reklam ürünleri de bir grup kullanıcı ile hizmete başladı. Örnek olarak Promoted Tweet olarak adlandırılan reklamlar ilk olarak Twitter.com'daki aramalarda gözükürken, geçen günlerde şirket yetkilileri gelirden bir pay aldıkları için sadece Hootsuite ve Tweetdeck gibi 3. grup twitter kullanıcılarının bu reklamları görebilmesi üzerine karar aldı. Reklam veren firmalar Twitter'ın trenddeki başlıklar listesinin başında gözüken “Promoted Trends” adındaki diğer reklamlarından da satın alabilmektedirler. Bu liste üçüncü grup kullanıcıların hepsinin kullanmaması nedeniyle genelde küçük sayıda bir kullanıcı kitlesi tarafından görülmektedir.

Yeni timeline reklamları (Bireysel kullanıcı sayfa reklamları) artık anahtar kelimelerle ilgili aramalarda Promoted Tweet reklamlarının uzantıları halinde gösterilecektir. Bu reklamlar sadece bir arama sırasında yukarıda görünecek, diğer reklamlar ise normal bir tweet reklamının olması gerektiği gibi devam edecektir.  

Firmalar bie süredir Twitterda yapılan aramalar sırasında yukarıda gözüken “Promoted Tweet” adı verilen reklamdan satın alabiliyorlardı. Ancak bu yeni ödemeli reklam sisteminde ise kullanıcının herhangi bir arama yapması ya da reklam veren firmayı takip etmesine gerek kalmadan reklamın görünmesi sağlanıyor. Tabi ki tüm kullanıcılar bu reklamları görmek zorunda olmayacaklar, reklamın sayfasında gösterileceği kullanıcılar ürünlere ve kullanıcı profiline göre belirlenecek. Örnek olarak kahve firmalarıyla ya da insanların kahveler hakkında yazdığı konularla ilgilenen bir kullanıcı Starbucks'ın Tweet reklamlarından birini görmek için seçilmiş hedef olacaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Bugüne kadar yazılarımızda, yorumlarımızda, hep firmalar arasında ki rekabetin ilkeli olması gerektiğine yönelik ifadeler kullandık. Pazarlama iletişiminde, rekabetin diğer firmayı karalayarak, suçlayarak yapılmaması gerektiğini herkes bilir. Bu durum, reklam standartlarına da aykırıdır, kişilerin etik anlayışına da ters gelir. Son zamanlarda, özellikle Telekom markaları arasında, rekabet iyice artmış durumda. Markalar, birbirlerinin hizmetlerinde, zayıf kalan yönlerin üzerinde durarak, onları tüketicinin bilincine çıkarmaya ve bu şekilde öne çıkmaya çalışıyorlar. Halbuki rekabetin mantığında, rakip firmayı yeniden konumlandırma düşüncesinin temeli bu değildir. Markalar, rakiplerinin ürünlerini, tüketicilerin zihninde ve pazarda yeniden konumlandırırken, kendi üretimlerinin yani ürün ve hizmetlerinin en iyi yönünü öne çıkararak konumlandırır. Rakiplerinin zayıf kalan yönleri elbette kullanılabilir. Pek çok firma tarafından kullanılıyor. Ama bu kullanım biçiminin de standartları vardır. Karalayıcı, saldırı niteliği taşıyan, suçlayıcı ifadeler, işaretler veya reklam kurgularının yapılmaması doğru olan yoldur.


Devamı için tıklayınız ...