t Arama Sonucu Bloglar

Sizin için dinlesin, düşünsün, yazsın, tasarlasın, kodlasın ve en nihayetinde sizi temsil etsin. Markalaşmak isteyenler, pazarlama stratejilerini kendileri tasarlamaya meraklı oluyorlar genellikle. Bu özellikleri, onların uzun yıllar boyunca, bu alanda çalışmalarından kaynaklanıyor. Eğer bir satış, müşteri kazanma ve bu ölçüde büyüme söz konusuysa, bu işi benden daha iyi kim bilebilir ki? Diye düşünüyorlar. Onların, gerçekten de uzun yıllara dayanan bir Pazar deneyimleri vardır, bu inkar edilemez. Fakat firmaların satış, pazarlama deneyimleri hafife alınmayacak kadar dar kapsamda kalıyor. Bir ürünün veya hizmetin pazarlama stratejisini oluşturmak ise çok daha farklı deneyimlerle birlikte yeteneklere ihtiyaç duyuyor. Yaratıcı olmak, stratejik etki noktalarını bulmak, müşteriyle temas noktalarını keşfetmek, doğru zamanlama yapabilmek, ürünün ne şekilde sunulması gerektiğini bilmek, bunlardan sadece bir kaçı. Firma yetkililerinin çoğu, elde etmiş oldukları deneyimlerle birlikte gelen bu özelliklerden çok azına sahiplerdir. Müşterilerini tanıyorlar, ama görebildikleri özelliklerini sadece. Bir reklamcının beyni, yaratıcı fikirler üreterek dikkat çekmek, ikna etmek, etkili olmak, değiştirmek, nüfuz etmek üzerine uzun yıllar deneyim kazanıyor. Müşteri nerededir? Ne yapar? Ne ister? Nasıl ikna olur? Nasıl ulaşılır? V.b. pek çok konu, onun uzmanlığındadır. Dolayısıyla küçük büyük her ölçekteki firmanın, bu beyinlerden birini kiralaması, geldiğimiz koşullarda gerekiyor. Eğer markalaşmak istiyorsa. Bugün marka olmak, bilinirlik olarak düşünülüyor. Gerçekten de bir ürünün, hizmetin, fikrin ismi biliniyorsa markadır ama firmaların, ürettikleri ürünlerin marka olmasından beklentileri, sadece bu değildir. Onlar için nasıl bilindikleri daha önemlidir. Müşteri, ürün ismini biliyor olabilir, satış noktalarını, fiyatını, bileşenlerini biliyordur. Eğer müşteri bütün bu bilgilere sahipse ve markayı tercih etmiyorsa, firma için sorun vardır. İşte bu sorunları çözerek, müşterinin zihnindeki olumsuz etkileri olumluya çeviren yolları bulacak olan reklamcı beyinleridir. Bir ürün veya hizmetin bilinir olmasını, nasıl bilinmesi isteniyorsa, bunun için yapılması gerekenleri onlar bulurlar. Ne kadar küçük bir firma olursanız olun, kiraladığınız beyin, ayırdığınız bütçeyi aşmadan, sizin için düşünecek ve o oranda strateji oluşturacaktır. Bırakın, onlar pazarlama stratejinizi oluştursun, ürün veya hizmetlerinizin en çok talep göreceği çalışmaları planlasın, müşterilerinizin zihninde size bir yer açsınlar. Yaratıcı fikirlerle sizi temsil etsinler, rakiplerinizin karşısına haklı zaferle çıkmanızı sağlasınlar. Çünkü bugün, pazarlarda yer alabilmek, tutunmak, büyümek, uzun süren analizleri, planlamaları, zekice tespit edilmiş müşteriyle temas noktalarını bulmaktan geçmekle kalmıyor. Temas noktalarını bulsanız bile, onlara sunduklarınızın yaşamlarına, kendilerine, isteklerine hitap etmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor, sunduklarınızın, onların bir yönüne hitap ettiğini kanıtlamanız gerekiyor. Size saygı duymaları, sizi sevmeleri gerekiyor benimseyebilmeleri için. Bırakın bunların hepsini, kiralayacağınız beyinler düşünsün ve uygulasın.


Devamı için tıklayınız ...

Google'ın Televizyon sektöründe bir broker olarak hizmet verme çabasının sürmekte olduğunu görüyoruz. Google arama motoru reklamlarındaki yüksek konumunumda biraz gerileme yaşadıktan bir ay sonra, Verizon'un gerçekleşmekte olan Fios video sistemi ile anlaşma imzaladı.

Google TV bloguna yorum yapan, Google'ın üst düzey yöneticisi Mark Piasanen'e göre bu anlaşma Google bünyesine 3.3 milyon Fios evi tarafından izlenen 50 televizyon ağı ekleyecek.


Devamı için tıklayınız ...

Klasik reklam ajansları bilindiği gibi, reklamın geleneksel bütün mecralarını planlayan, uygulanmasını sağlayanlardır. Fakat dijital pazarın ortaya çıkmasıyla birlikte, sadece dijital mecra konusunda uzmanlaşmış ajanslar çoğalmaya başladı. Bununla birlikte, ünlenmiş bir ismi ve tanınmış yaratıcı kadrosu olan, geleneksel mecralarda çeşitli ödüllere sahip ajanslar, dijital mecraları anlayabilirken, bu konuda uzmanlaşmış kadrolara sahip olmak yerine, zaten bu alanda faaliyet göstermek üzere kurulmuş ajansları satın almayı tercih ediyorlar. Ajansların bu davranışı, daha çok zamanla ilgili olarak ortaya çıkıyor. Kendi kadrolarını bu alanda yetiştirmek zaman alacağı için, halen hazırda, bu işi başarıyla yürüyen ajansları satın alarak, markaların dijital kampanyalarını planlamayı daha uygun buluyorlar. Ajansların bu davranışının bir diğer nedeni de markaların klasik ajanslara olan yaklaşımından kaynaklanıyor. Özellikle bazı küresel markalar, ajanslar için konkur süreci başlatırken, sahip oldukları kadroları inceliyorlar. Dijital pazarla ilgili uzmanları bulunan veya kadroları olan ajansları seçiyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

Denemeler Twitterı'n Hootsuite kanalında, Starbucks, Red Bull and Virgin gibi firmaların reklam gösterimleri ile başlayacak. Twitter'da başlayacak yeni uygulamayla kullanıcıların bireysel sayfalarında reklam yapılacak. Uzun zamandır twitter ile reklam anlaşması olan Virgin, Starbucks ve Red Bull gibi firmalar bu sisteme dahil edildi.

Firmalar bie süredir Twitterda yapılan aramalar sırasında yukarıda gözüken “Promoted Tweet” adı verilen reklamdan satın alabiliyorlardı. Ancak bu yeni ödemeli reklam sisteminde ise kullanıcının herhangi bir arama yapması ya da reklam veren firmayı takip etmesine gerek kalmadan reklamın görünmesi sağlanıyor. Tabi ki tüm kullanıcılar bu reklamları görmek zorunda olmayacaklar, reklamın sayfasında gösterileceği kullanıcılar ürünlere ve kullanıcı profiline göre belirlenecek. Örnek olarak kahve firmalarıyla ya da insanların kahveler hakkında yazdığı konularla ilgilenen bir kullanıcı Starbucks'ın Tweet reklamlarından birini görmek için seçilmiş hedef olacaktır.

Şirket kullanıcı kitlesinden küçük bir bölümüne, 175 milyon kullanıcısına, bu yeni ödemeli tweet reklamı uygulamasını ünlü bir 3. grup kanalı olan Hootsuite kanalında gösterecek. 900.000 den fazla kullanıcının ağırlandığı Vancouver bazlı başlangıç, Twitter bir yandan hala reklam satarken gelirinde bir kesintiye neden olacak. Tahminlere göre, reklamların etkileyiciliğine bağlı olarak şirket nihayetinde bu reklamları diğer Twitter okuyucularına kadar götürecek. Twitter bu konu hakkında yorum yapmayı reddetti.

Hootsuite CEO'su Ryan Holmes açıklamasında “Twitter'la çalışmayı ve programı deneyerek insanların tepkisini ölçmeyi dört gözle bekliyoruz.” dedi. “Eminiz ki Twitter'ın kalite sözü, kullanıcıların deneyimi ve reklamların hedef kitleye doğru hitap etmesiyle birlikte, yeni reklamlar hem kullanıcıların hem de reklamcıların hoşuna gidecektir.”

Bazı kullanıcılar bu uygulamayı twitter politikalarında bir bozulma, hatta kendi Twitter alışkanlıklarına bir saldırı olarak nitelendirse de herhangi bir Twitter kullanıcısının sayfasında bir reklam göstermek reklam stratejileri açısından önemli bir değişikliktir. CEO Dick Costolo yaptığı açıklamada şirketin bu yılın dördüncü çeyreğinde kullanıcıların bireysel sayfalarına olabildiğince fazla reklam satmayı amaçladığını söyledi, ayrıca bu işlemin zamanla ve yavaş bir şekilde olacağına da dikkat çekti.

Twitter'ın diğer reklam ürünleri de bir grup kullanıcı ile hizmete başladı. Örnek olarak Promoted Tweet olarak adlandırılan reklamlar ilk olarak Twitter.com'daki aramalarda gözükürken, geçen günlerde şirket yetkilileri gelirden bir pay aldıkları için sadece Hootsuite ve Tweetdeck gibi 3. grup twitter kullanıcılarının bu reklamları görebilmesi üzerine karar aldı. Reklam veren firmalar Twitter'ın trenddeki başlıklar listesinin başında gözüken “Promoted Trends” adındaki diğer reklamlarından da satın alabilmektedirler. Bu liste üçüncü grup kullanıcıların hepsinin kullanmaması nedeniyle genelde küçük sayıda bir kullanıcı kitlesi tarafından görülmektedir.

Yeni timeline reklamları (Bireysel kullanıcı sayfa reklamları) artık anahtar kelimelerle ilgili aramalarda Promoted Tweet reklamlarının uzantıları halinde gösterilecektir. Bu reklamlar sadece bir arama sırasında yukarıda görünecek, diğer reklamlar ise normal bir tweet reklamının olması gerektiği gibi devam edecektir.  

Firmalar bie süredir Twitterda yapılan aramalar sırasında yukarıda gözüken “Promoted Tweet” adı verilen reklamdan satın alabiliyorlardı. Ancak bu yeni ödemeli reklam sisteminde ise kullanıcının herhangi bir arama yapması ya da reklam veren firmayı takip etmesine gerek kalmadan reklamın görünmesi sağlanıyor. Tabi ki tüm kullanıcılar bu reklamları görmek zorunda olmayacaklar, reklamın sayfasında gösterileceği kullanıcılar ürünlere ve kullanıcı profiline göre belirlenecek. Örnek olarak kahve firmalarıyla ya da insanların kahveler hakkında yazdığı konularla ilgilenen bir kullanıcı Starbucks'ın Tweet reklamlarından birini görmek için seçilmiş hedef olacaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Bugüne kadar yazılarımızda, yorumlarımızda, hep firmalar arasında ki rekabetin ilkeli olması gerektiğine yönelik ifadeler kullandık. Pazarlama iletişiminde, rekabetin diğer firmayı karalayarak, suçlayarak yapılmaması gerektiğini herkes bilir. Bu durum, reklam standartlarına da aykırıdır, kişilerin etik anlayışına da ters gelir. Son zamanlarda, özellikle Telekom markaları arasında, rekabet iyice artmış durumda. Markalar, birbirlerinin hizmetlerinde, zayıf kalan yönlerin üzerinde durarak, onları tüketicinin bilincine çıkarmaya ve bu şekilde öne çıkmaya çalışıyorlar. Halbuki rekabetin mantığında, rakip firmayı yeniden konumlandırma düşüncesinin temeli bu değildir. Markalar, rakiplerinin ürünlerini, tüketicilerin zihninde ve pazarda yeniden konumlandırırken, kendi üretimlerinin yani ürün ve hizmetlerinin en iyi yönünü öne çıkararak konumlandırır. Rakiplerinin zayıf kalan yönleri elbette kullanılabilir. Pek çok firma tarafından kullanılıyor. Ama bu kullanım biçiminin de standartları vardır. Karalayıcı, saldırı niteliği taşıyan, suçlayıcı ifadeler, işaretler veya reklam kurgularının yapılmaması doğru olan yoldur.


Devamı için tıklayınız ...

Jostein Gaarder, Sofi’nin Dünyası isimli kitabında “İyi bir filozof olabilmek için gereken tek şey hayret etme yeteneğidir” der. Bu cümleye dayanarak “Reklam dünyasının profesyonelleri birer filozoftur” çıkarımını elbette yapmayacağız.” Ancak şu da bir gerçektir ki bu profesyonellerin başarılarından birisi de hedef kitleleri zaman zaman hayrete de düşürecek şekilde etkilemektir. Gaarder’ın hayret etme yeteneğinden kastını yine kendinden bir örnek vererek açabiliriz. Sihirbazın şapkasından bir tavşan çıkar. Bu uzun bir süreçtir. Milyarlarca yıl alabilir. Çocuklar bu tavşanın tüylerinin en tepesinde dünyaya gelir. Bu müthiş sihirbazlığa şaşırabilirler. Büyüdükçe, ince tüylerden aşağıya iner ve kuytulara doğru giderler. Aşağısı rahat olduğu için, pek azı tekrardan ince tüylerin tepesine tırmanmaya çalışacak ve varoluş üzerine sorular sorabileceklerdir. Aşağıdakilere ise felsefi düşünceleri anlatmak çok zordur çünkü onlar çoktan rahat konumlarını almışlardır, onlar için “hayret” edecek fazla bir şey, hatta hiçbir şey yoktur. Reklamın doğasında da insanları şaşırtmak vardır. Beklemedikleri teklifler, ani indirimler, çeşitli promosyonlar, tüketicilerin ilgisini çekmekler kalmaz, öyle teklifler ya da öylesine etkileyici bir şekilde sunulan ürünlerle karşılaşırlar ki bu onları gerçekten şaşırtır ve heyecanlandırır. Burada “şaşırtmak” kelimesiyle kast edilenin şoka uğratmak olmadığının altını çizmekte fayda görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde ünlü şarkıcı Beyonce’un yeni parfümü Heat için çektiği reklam filminin, İngiltere’de gündüz televizyonlarda yayınlanması fazla müstehcen bulunduğu için yasaklandı. Günümüzde yoğun rekabet koşullarında hedef kitlelere bir çok uyaranın arasından ulaşmak gerçekten de kolay değildir ama doğru iletişimin yolu doğru mesajdan geçer. Doğru mesajı da ancak doğru zamanda, doğru kanaldan gönderdiğiniz taktirde alıcıya ulaştırmak mümkün olur. Bu doğrulardan biri ya da birkaçını sağlayamadığı için yasaklanan reklam kampanyaları da yok değildir. Dünyaca ünlü bir marka olan VodkaAbsolut’un reklam kampanyaları anlatmak istediğimize çok uygun bir örnektir. Aynı şişe, her defasında farklı bir konseptle karşımıza çıkar. Bazen başında halesi, sırtında kanatlarıyla bir melek figürü, bazen ilkbaharı temsilen çiçeklerden yapılmış bir şişe, bir çift bale pabucunun kurdelesinin aldığı şişe şekli… Her defasında sade bir anlatım ve göz alıcı bir görsellikle sunulan kareler, tüketiciyi unutamayacağı bir tada davet eder. Bu da kuşkusuz ki reklamcıların ürünü sunmadaki başarısıdır. Bir ağacın dallarına tünemiş kuşların da Absolut şişesi gibi göründüğünü fark etmek birçok kişiyi ister istemez hayrete düşürecektir ve kişinin zihninde mutlaka kendine bir yer edinecektir.


Devamı için tıklayınız ...

Uluslarası 12. Açıkhava Reklamcılığı Fuarı SIGN İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde, Açık Hava reklamcılığı sektöründe faaliyet gösteren gerek yurtiçinden gerekse yurtdışından firmaların katılımları ile başladı. Sign Teknolojisi, Dijital Teknoloji, Serigrafi Teknolojisi, Görsel İletişim, Outdoor Medya Pazarlama alanlarında çalışan toplam 425 firmanın katılımı bekleniyor. SIGN İstanbul ziyaretçileri açık hava reklamcılığına ait yeni teknolojilerden, yeni medyalardan ve gelişmelerden haberdar olacak.


Devamı için tıklayınız ...

Dijiboard network ağları kurulmaya başladı. İşte yepyeni bir mecra… İnsanların günlük yaşamlarında sık sık ziyaret ettikleri alışveriş merkezleri, sağlık merkezleri, hava limanları, eğlence merkezleri, üniversitelerin kampüsleri gibi yerlere konulan dijital bord’lar, plazma ekranlardan oluşuyor. 32”, 42”, 50”, 55”, 65” ekranlar kullanılıyor. İçlerinden bazıları, video wall, LED olup gözlüksüz izlenebilen 3D ekranlar da kullanılıyor. Bunlar belirli inçlerde, yatay veya dikey olarak yerleştiriliyor. Dijital bord teknolojisi, sürekli olarak etkinliğini arttırırken, markalar ile tüketicileri arasında etkin bir iletişim kurdurabiliyor. Ülkemizde, özellikle üç büyük kentte şu an kullanılıyor. Bu mecranın en güzel özelliği, tek bir merkezden kontrol edilebiliyor olmasıdır. Tek bir noktadan, tüm merkezlerdeki ekranlarda aynı reklam gösterilebildiği gibi, her merkezde, birbirinden farklı reklamların gösterilmesi de mümkün olabiliyor. 3D ekranların dış görüntüsü normal ekranlar gibi ve gözlüksüz izlenebiliyor. Üç boyutlu gösterilen tasarımlar, insanı içine çekerek, derinliği algılamasını sağlıyor. Bu da mesajları daha da etkili kılıyor. Dijital board ekranları, bulundukları mekanlara canlılık vererek, önce dikkati çekiyor, sonra, ortamda oluşturdukları bu görsel şölen sayesinde, izleyicilerin izleme süresini arttırıyor. Bilindiği gibi tüketici, herhangi bir ihtiyacı için veya sadece gezmek amacıyla AVM’lere gidebiliyor. Doğal olarak, satış noktalarında bulunduğu anlarda, bir şeyleri satın alma kararını veriyor. Bu yüzden, özellikle alışveriş merkezlerinde bulunan bu tip etkileyici ekranlar, reklam verenlerin işini kolaylaştırıyor. Çünkü tüketicilerin satın alma kararlarını etkiliyor. Daha da iyisi, dijital boardlar, alışveriş merkezlerinde tüketicilerin en sık geçtikleri noktalara konuluyorlar. Ana girişler, kafeler v.b. sosyal alanlar ile merdiven başları, bitimi, yürüyen bantların bulunduğu noktalarda kesintisiz yayın akışını sürdürüyorlar. Yayın akışı, sıkıcı gösterimlerden de oluşmuyor, yayınlanan reklamlar oldukça güncel oluyor. Tüketici, diğer mecraları işte, evde veya herhangi bir sosyal işlevini yerine getirmekle meşgulken izliyor. Bu mecrayı alışveriş merkezindeyken izliyor ve etkilenip anında harekete geçebiliyor veya kararını verebiliyor. Gün geçmiyor ki reklam verenin kullanabileceği, heyecan verici, yeni bir mecra kendini göstermesin. Her gün bir yenisi yaşamımıza girip bizi yönlendiriyor. Ama bu mecra, diğerlerinden çok farklı. Özellikle üç boyutlu gösterim yapan ekranlarda, tüketici kendini reklamın içeriğinde bulabiliyor. Normalde yani 2D ekranlarda, tasarımları veya reklam filmlerini izlerken, tasarımın yaratıcılığına, hitap edip etmemesine bağlı olarak etkileniyor. Ama buradaki etki gücü, neredeyse 20 kat artıyor. Burada kullanılan bütün merkezlerdeki veya noktalardaki ekranların, tek bir merkezden kontrol edilebilmesi, ajansların da işlerini kolaylaştırıyor. Örneğin, firmanın yeni gündeme aldığı, herhangi bir indirim, kampanya, promosyon veya buna benzer bir etkinlik, aynı anda bütün merkezlere yansıtılabiliyor. Ayrıca, her noktanın özelliklerine, orada bulunan tüketicilerin taleplerine ve yapısına bağlı olarak, ayrı ayrı tasarımlar gösterilebiliyor. Bakalım bundan sonra hangi yaratıcı mecraları görebilecek ve şaşıracağız.


Devamı için tıklayınız ...

İşletmelerin büyük bir çoğunluğu reklam ajansını, küçük fikirler için kullanmaktadır. Bir mecrada reklam yapmak istediğinde, tasarım konusunda, mecranın kullanılması, kiralanması veya seçilmesi noktasında onlardan destek alıyorlar. Ama dünya çapındaki markalara bakıldığında, onların ajanslarla ilişkileri çok daha farklı yürüyor. Onlar reklam ajanslarını, ortaklarıymış gibi görüyor, onlarla böyle bir ilişki kuruyorlar. Markaların zaman zaman konkur açtığına yönelik ilanlarını veya haberlerini medyadan takip ediyoruz. Bu tip duyuruları, kimi zaman var olan ajanslarını değiştirmek için, kimi zaman da yeni ajansları bünyelerine eklemek için yapıyorlar. Bizim bildiğimiz, markaların konkur sürecinde olan şudur; ajans seçecek olan markanın pazarlama iletişimi departmanı, amaçlardan ve hedeflerden oluşturdukları sunumu, ajanslardan gelen kalabalık kadrolara verir ya da sunar. Reklam Ajansları, aldıkları sunumdan sonra, her biri kendi bünyesinde, izleyebileceği stratejiyi hazırlar. Hazırladığı bu stratejinin tasarımlarında kreatif, sanatsal, dijital, iletişimsel yönlerden hangisi ağır basıyorsa o öne çıkarılarak, markaya bu yaratıcı çalışmaların olduğu dosya iletilir. Markanın pazarlama iletişimi departmanı da ajansı bunların içerisinden seçer. Bu süreç, bizim bildiğimiz konkur sürecidir. Ancak günümüzde, hem ajansların misyonu değişti hem de markaların bakış açısı eskisi gibi değil. Yukarıda anlatılan konkur süreci, çok az şey ifade ediyor. Bir kere süreç doğal değil. İşletmelerin personel alma durumundaki gibi, yüzeysel ve dar kapsamlıdır. Elbette, büyük markaların yapabilecekleri, çok daha farklı seçme biçimleri bulunuyor ve işini bilen markalar, bunu sonuna kadar kullanıyorlar. Bunlardan birinin örneğini verecek olursak, son zamanlarda, Turkcell markası konkur sürecine gideceğini duyurmuştu. Bilindiği gibi, Turkcell Alametifarika ile Loeburnett İstanbul ajanslarıyla iletişim çalışmalarını sürdürüyordu. Firma bu duyuruyu yapınca, herkes, bu iki ajansla yollarını ayırma noktasına geldiğini düşünmüştü. Fakat yapılan konkur sürecinden sonra, bu iki ajansla birlikte, iki yeni ajansı daha bünyesine kattığını gördük. Bunlar da Manajans JWT ile Güzel Sanatlar Saatchi&Saatchi oldu. Tabi bu durum herkesi şaşırttı. Çünkü beklenenin dışında bir sonuç ortaya çıkmıştı. Turkcell markası, konkur sürecini bilinenin dışında bir yöntemle gerçekleştirmişti. Ajanslara sunum yapmak yerine, onlara markanın değer teklifleri, kişiliği, iletişim stratejisiyle ilgili soru setiyle gittiler. Aldıkları karşılıklardan, kendilerine uyum sağlayabilecek, onları anlayan ajansları seçtiler. Seçilen ajanslardan, kalabalık kadrolarla gelmek yerine, birlikte çalışma kararı verilmesi halinde, onlarla sürekli çalışacak ekibin gelmesini isteyerek, onlarla bir kez buluşmak yerine, süreci uzun tutarak, birden fazla bir araya geldiler. Bu sürelerde taraflar karşılıklı olarak birbirini tanıma fırsatı buldu. Birbirlerinin çalışma kültürünü, ayrıca birlikte çalışma kültürünü öğrendiler. Bugün bu marka, 5 ajansla iletişim stratejisini yürütüyor. Daha doğru bir ifadeyle 5 iletişim ortağıyla birlikte yoluna devam ediyor. Her ajansın yüklendiği görev diğerinden farklı. Görüldüğü gibi, turkcell markası ajanslara işveren firma gibi görmemiş kendisini, ortaklarıyla sorunlarını, amaçlarını, hedeflerini paylaşmış ve onların fikirlerini almış. Onların belirlediği stratejileri uygulamaya karar vermiş. İşte küçük, orta, büyük demeden, işletmelerin yapması gerekenin de bu olduğu bir gerçek. Çünkü ajanslar reklam, pazarlama, iletişim konularında uzmanlaşıyorlar ve günümüzde bir firmanın Pazar payını büyütebilmesi için ajanslara ihtiyacı var. Yani onların yaratıcı stratejilerine ihtiyaçları var.


Devamı için tıklayınız ...

Yeni nesli, toplumun diğer kesimlerinden ayıran, onların, diğerlerinden farklı tüketim alışkanlıklarına sahip olmasını sağlayan etkenler üzerine, Nielsen Audience Measurement’e bağlı TGI Türkiye’de araştırma yaptı. Araştırma kapsamında, yeni neslin motivasyonları, ilgi alanları, mecralara yaklaşım biçimleri, algıları temel alınarak, yüzü aşkın sayıda yaşam biçimi incelendi. Bu analizler sonucunda, 15-24 yaş arasındakilerin kariyer hayallerine ve dış görünümlerine önem verdikleri ortaya çıktı. Ulaşmak istedikleri kariyerin en üst noktasına erişebilmek için, sahip oldukları pek çok şeyden vazgeçebilecek kadar cesur davranabilecekleri, fakat yaş ilerledikçe, aynı kişilerin, hayallerine ulaşma noktasındaki iddialı tavrın gerileme gösterdiği, bu tip isteklerde azalma olduğu görülmüş. Yeni neslin, dış görünümü önemsediği dönemler 15-24 yaş aralığında görülüyor. Bu dönemlerde, giyim, kozmetik, kişisel bakım ürünlerini çok tükettikleri, markaların iletişim stratejilerinde kullandığı, gençlik ile ilgili sloganlara katılım sağladıkları görülüyor. Aynı şekilde, bu gençlerin medya tüketim alışkanlıkları, reklam verenleri ve reklam ajanslarını yakından ilgilendirecek kadar önemli bir noktada duruyor. Televizyon mecrası başta olmak üzere, ajansların kullandığı bütün mecralar, yeni neslin yaşamlarının bir parçası haline gelmiş durumda. Diğer ülkeler bir yana, özellikle ülkemizde, dijital mecraların toplumun yaşamına girmesi, gittikçe daha fazla gelişmesi, bu yaş aralığındaki gençlerin sayesinde oluyor. Neredeyse dijital mecraların motor gücünü oluşturmuş durumdadırlar. Genç nüfusun ağırlığını koyduğu diğer mecralar arasında ise, magazin, radyo ve sinema bulunuyor. Magazin okurları arasında, en büyük kitleyi bunlar oluştururken, sinemayla iç içe oldukları görülüyor. Müziğin de yaşamlarında önemli bir yer aldığı görülen gençlerin, kendileri de, bu durumu doğruluyor. Bu yaş aralığı, açık hava reklam mecralarına da yakın duruyor. Otobüs, metro, durak ve araç içi reklamlarına ilgi gösteriyorlar. İnterneti de sadece bir mecra olarak görmüyorlar. Bilgi alıyor, haberleşiyor, eğleniyor ve sosyal paylaşımda bulunuyorlar. Ajansların bu kesime yönelik olarak tasarladığı, içeriklerini kendilerinin belirleyebildiği, karşılıklı etkileşim sağlayan, onları dinleyen internet ortamlarına katılımı rahatlıkla sağlayabiliyorlar. Hatta internet üzerinde, bu özelliklere sahip mecralar, gelenekselin yerini de yavaş yavaş almaya başladı. Nielsen’nin yaptığı araştırma kapsamında, bu yaş aralığına yönelttiği sorular arasında, yeme-içme alışkanlıklarını ortaya çıkaran sorular da bulunuyor. Bu tip sorulara alınan cevaplarda; atıştırmalık yiyecekler, alkolsüz içecekler öne çıkıyor. Meyveli yoğurt ile tahıl içeriklere sahip olanlar da tercihleri arasında. Nielsen’in araştırması, bu yaş grubundakileri, liseye ve üniversiteye gidenler olarak ayırmış, her birine ayrı ayrı mercek tutmuştur. Üniversite öğrencilerinin, liselilere oranla daha yüksek bir gelire sahip olmasıyla, markalı kot pantolonları, cep telefonlarını, spor ayakkabılarını, kredi kartlarını daha yüksek oranda kullandığını, liselilerin ise, gelirlerinin diğerlerine oranla daha düşük olması ve 18 yaş farkından kaynaklı olarak, kredi kartı sahipliğinin olmamasının da etkisiyle, bu alışkanlıkların daha az olduğu görülüyor.


Devamı için tıklayınız ...