televizyon Arama Sonucu Bloglar
Hızla değişen ve çeşitlenen mecralar içerisinde kuşkusuz ki televizyon hala en etkili reklam mecralarından birisi. Popüler kitle iletişim araçlarının başında gelen televizyon ile farklı sosyo-ekonomik yapıya dahil kitlelere hemen hemen bütün programlara reklam vererek doğrudan ulaşmak mümkün. Günümüzde dijital yapım teknikleri sayesinde reklam filmlerinin üretimi de önemli ölçüde kolaylaşmış durumda üstelik bu reklamlar tek bir şekilde değil, çok farklı şekillerde yayınlanabilirler. Televizyonlara reklamlar, reklam jenerikleri, ana sponsorluklar, akar logo reklamları, spotlar, sanal ve bant reklamlar, advertorial olarak da adlandırılan tanıtıcı reklamlar, program üzerine bindirilen grafikler ve tanıtım kuşaklarında tam ekran olarak yayınlanan kısa görüntüler şeklinde yayınlanır. Televizyonda yayınlanan bu farklı reklam türleri, şirketlerin bütçelerine, markalarına, hedef kitle ve pazarlarına uygun olan reklam türünü seçebilmeleri açısından önemli bir avantajdır. Özellikle, sanal ve bant reklamlar 8 saniye gibi kısa süreler boyunca da uygulanabilir.Bu nedenle ajanslar tarafından önceden hazırlanan bant tanıtımlar hem şirketlerin reklam bütçelerini zorlamaz hem de izlenme oranı yüksek olan programlara da verilebilir. Programlar başlarken “Bu programda sanal reklam uygulanmaktadır” ibaresi ile uygulanan bu reklamlar seyirciye önceden bildirilmiş olur. Örneğin, bir televizyon dizisinde yer alan bir sokaktaki afiş sanal reklam uygulamasıdır. Yine programların yayını esnasında ekranın belli bir kısmını kaplayan grafik reklam uygulamaları da televizyon reklamlarının en etkili biçimlerindendir. Bu reklamların doğrudan seyirciye ulaşma özellikleri vardır. Son yıllarda televizyonlarda çok kullanılan bir diğer reklam türü de, sponsor reklamlar. Sponsor reklamlar bir televizyon programının tümüne ya da belli bir bölümüne sponsor olabilirler. Özellikle televizyon dizilerinde çok karşılaştığımız bir reklam türüdür. Genellikle programlar biterken ekrana gelen marka logolarını sponsor reklamlara örnek verebiliriz. Sponsor reklamlar için neredeyse sınır yoktur, dizilerde oyuncuların kullandığı arabalardan, oturdukları evin perdelerine, kullandıkları aksesuarlara kadar sponsor anlaşmaları yapılabilir. Haber programları dışındaki hemen hemen bütün programlarda sponsorluk sistemi vardır. Bu sponsor markalar genellikle programların kapanış jenerikleri ile beraber ekranda akan logolar ile yer alırlar. Günümüz şartlarında küçük ya da büyük bütün firmalar televizyonlara reklam verebilirler. Bu reklamlar için mutlaka çok büyük reklam bütçeleri ayırmak, reklamlarda ünlü yüzler kullanmak, dünya çapında bir marka olmak zorunluluğu yoktur. Bölgesel şirketler, markalar ya da işletmeler de profesyonel reklam ajansları ile çalışarak bütçelerine uygun olarak televizyon reklamları da dahil olmak üzere kolaylıkla yapabilirler. Bu reklamlar hem bölgesel hem de ulusal televizyon kanallarında yayınlanabilir. Önemli olan doğru hedef kitleye ve dolayısıyla reklamdan beklenen sonuca ulaşmak konusunda, ürün-hizmete uygun reklam türünü belirlemek ve doğru zamanlarda doğru programlarda bu reklamları yayınlamaktır.
Devamı için tıklayınız ...
Televizyon kanallarının reyting oranlarının yüksek olması, reklam vereni arttırırken, oranların düşük olması aynı oranda reklam vereni düşürüyor. Reyting, bir programın veya kanalın ne kadar insan tarafından izlendiğini anlatan bir sözcüktür. Reytinglerin yüksek olması, çok fazla insan tarafından izlendiği anlamını taşırken, düşük olması da az kişi tarafından izlendiği anlamına gelmektedir. Firmalar, genellikle televizyon kanallarına reklam verirken bu oranlara çok dikkat ederler. Verecekleri reklamın elden geldiğince, çok kişiye ulaşabilmesini sağlamak için, reyting oranları yüksek kanal ya da programlara dikkat eder, oranlara göre seçimlerini yaparlar. Dikkat ederseniz, bazı dizi veya televizyon sinemalarında, farklı içerikteki programlarda, kısa süreler içerisinde, reklam kuşakları başlar ve oldukça uzun sürer. Hatta bazen, insanları bezdirecek bir noktaya varır. İzlenen diziyi, filmi, programı 10 dakika verir, 15 dakika boyunca da reklam verir. İşte bu tip program, dizi, filmlerin reytingleri yüksektir ve reklam verenleri çok olmaktadır. Hatta geçtiğimiz günlerde, gazetelerde bir sinema salonuyla ilgili bir haber yer almıştı. Sinema salonuna giren izleyiciler, filmin başlamasını beklemeye başlamış. Önce diğer sinema filmlerinin tanıtımları gösterime girmiş, bunların ardından reklamlar başlamış. İzleyiciler aşağı yukarı 4-5 reklamın verileceğini düşünerek izlemeye başlamışlar ama reklamlar, 20 dakika boyunca devam edince, sinema salonunu protesto etmek amacıyla terk etmiş, bilet paralarını da geri almışlar. İşte bu tip sinema filmleri, çok fazla kişi tarafından izlendiği için, reklam verenleri de çok olmaktadır. Televizyon kanalları için de durum aynıdır. Bir kanal, dizi, sinema filmi, Show programları, yemek, kadın v.s. programları ne kadar çok kişi tarafından izleniyorsa, o kadar çok veya az reklam alıyorlar. Hatta son zamanlarda haberlerde de benzer durumlara rastlamaya başladık. Neredeyse bütün kanallarda, haberlerin bitimine doğru reklam kuşakları girmeye başladı. Bunlarla birlikte, bazı kanallar reytinglerini arttırabilmek için, diğer kanalların haberleri arasına giren reklamlar başladığında, kendi kanallarında haberleri vermeye devam ediyorlar. Böylece izleyiciler, diğer kanallarda başlayan reklam kuşaklarını izlemek istemeyip zap yapacak ve haberlerin devam ettiği kanalları izlemeyip reytinglerini yükseltecekler. Firmalar için bu oranlar çok önemlidir. Bir programı ne kadar çok kişi izliyorsa, o kadar kişi, verdiği reklamı görebilecek, reklamda verilen mesajları alabilecektir. Firmaların bu davranışını bilen ve reklamlardan kazanç elde eden kanallar da verdikleri programların, dizilerin reytinglerini yüksek tutmak için, birbirinden farklı yöntem ve teknikleri uyguluyorlar. Genellikle, dizilerde, insanların dikkatini çeken, onları ekranlara kilitleyecek konu ve konukları kullanıyorlar. Bu durumun en tipik örneğini, son zamanlarda hepimiz yaşamıştık. Özellikle Kanal D’nin dizilerinden biri olan “Fatmagül’ün suçu ne” dizisi, reyting rekorları kırmıştı. Çünkü işlenen konu, her yaştaki insanın dikkatini olumlu veya olumsuz yönde çekebilecek nitelikteydi. Daha sonra, kamuoyunca oluşan tepkiler, haberler, konukların düşünceleri bile, dizinin reytinglerini biraz daha arttırmaya neden olacaktı, öyle de oldu zaten.
Devamı için tıklayınız ...
Tüketicilerin en sevdiği televizyon reklam filmlerini hazırlayan Türkcell ve Vodafone markaları, 25 Aralık 2010 tarihi itibariyle, ipad için, internet paketlerini satışa çıkaracaklarını açıklamışlar. Bu, her iki markanın yeni bir rekabet ortamına girecekleri anlamına geliyor. Tabi bu rekabet bize, yeni reklam filmlerini izleme keyfini yaşatacak. Geçtiğimiz günlerde bir kuruluş, en çok bilinen marka araştırmalarını sonuçlandırmıştı. Araştırma sonuçlarına göre, en çok bilinen marka reklamları arasında, Türkcell ve Vodafone ilk sıralarda yer alıyor. Türkcell'in Selocan'ı, Vodafone'nin Şafak Sezer'li reklamları, çok seviliyor, bu yüzden hatırlanıyor. Her iki marka, uzun zamandır, televizyon ekranlarından izleyicilerine keyifli anlar yaşatırken, bir yandan bilinirliklerini arttırarak markalaşma yolundaki adımlarını sağlamlaştırıyorlar. Geçtiğimiz senelerde, özellikle Türkcell'in Selocan karakteriyle ürettiği dizi reklam serisinin her biri başladığında, insanlar ekranlara kilitleniyordu. Normalde reklamlar başladığında, izlememek için zap yapanlar, bu serinin her birini zevkle izliyordu.
Devamı için tıklayınız ...
Son söz müşterinindir. Aslında bu, her mecra için geçerli bir durumdur, daha doğrusu markalaşma yolunda ilerleyen veya daha fazla pazar payına sahip olmak isteyen firmaların, dikkat ettiği süreçtir. Günümüzde pazarlama iletişim stratejileri, tüketici odaklı olarak oluşturuluyor. Bu şu anlama geliyor, müşterinin istekleri, arzuları, beklentileri çerçevesinde her şey hesaplanıyor ve buna göre stratejiler üretiliyor. Dolayısıyla oluşturulan stratejiler çerçevesinde yapılan reklam kampanyaları, elde edilen veriler kullanılarak hazırlanıyor. Müşterilerin sahip olmayı arzu ettikleri ürünlere sahip olmanın koşulları, kolaylıkları anlatılıyor. Ama bu durum bütün reklam filmleri için geçerli değildir. Hala bazı filmler, bu anlamda çok doğru mesajlar içermiyor. Şu bir geçek ki günümüzde televizyon mecrası, reklam ajansları tarafından oldukça başarılı bir şekilde kullanılıyor. Birbirinden etkileyici reklam filmlerini izleyebiliyoruz. Bazılarında toplumun en sevdiği oyuncu olduğunu bildiğimiz isimler, anlamlı renkler, dikkat çekici ifadeler, insanı kendine çeken vaatler kullanılabiliyor. Toyota, Türkcell, Vodafone filmleri başarılı filmlerden birkaç tanesi sadece.
Devamı için tıklayınız ...
Geleneksel mecralar üzerine yapılan bütün yorumlar, dijital dünyanın gerisinde kaldıklarına yönelik ifadeler içeriyor. Halbuki televizyon, geleneksel mecraların başında geliyor ama gerisinde değil, dijital dünya ile etkileşim halinde ilerlemeye devam ediyor. Tüketiciler, dijital ortamlarda televizyon reklam filmlerine ulaşabiliyorlar. Elbette televizyon mecrasının bu etkileşimi, reklam filmlerinin çekimleri tamamlandıktan sonra, post prodüksiyon çalışmalar sayesinde olabiliyor. Filmlerin çekim aşamaları tamamlandıktan sonra, ajanslar, filmlerin dijital ortamlarda yayınlanabilecekleri formatları hazırlıyorlar. Bir yandan, televizyon ekranlarında reklamlar dönerken, hemen arkasından dijital ortamlara uygun formatları da yayınlamaya başlıyorlar. Tüketiciler, yapılan çalışmalara ilişkin yorumlarını, dijital ortamlar aracılığıyla ilgililere gönderebiliyorlar. Bu noktada özellikle sosyal siteler, bloglar çok kullanılıyor. Tüketiciler, tanıtım filmlerine yönelik düşüncelerini, kendi profillerinde, bloglarında veya diğer ortamlarda yazıyor ve birden fazla tüketici, kendi aralarında konuşarak reklamların etkilerini, yararlarını, zararlarını hatta bazen tasarımın biçimini tartışarak sürece katkı sağlıyorlar. Yani markalar, televizyon mecrasını dijital ortamlara da çekiyorlar. Böylece müşterileri veya tüketicileriyle buluşturdukları reklam kampanyalarıyla ilgili yorumları, eleştirileri alabiliyor, kampanyanın başarısını ölçebiliyorlar. Dijital mecralar üzerinden yayınlanan filmler üzerine yorum yapan potansiyel müşteriler, tasarım, ana fikir, oyuncu, sahne, oyuncuların giyim kuşamları, sahnelerde kullanılan malzemeler hakkında fikir yürütüyorlar. Bu durum markalara, kullanıcıların algıları ve bakış açıları üzerine de fikir verebiliyor. Markalar, hangi tema ve tasarımlarla, hangi algılara mesajlar ilettiğini görebiliyor. Bu ortamlardan yapılan tespitler, markaların daha sonraki çalışmaları için esin kaynağı olabiliyor. Potansiyel müşterilerin, dijital mecra üzerinden, televizyon reklamlarına yönelik bu katkıları, televizyonun dijital dünyadan çok ta kopuk olmadığını, aslında geleneksel olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de anlatıyor. Dijital mecralar üzerinde, çekilen tanıtım filmlerinin video formatıyla yayınlanabilmesi, televizyonlarda izleyemeyen kişilerin, bu ortamlarda izlemesini sağlarken, aynı kişilerin, filmleri televizyonda görmesi halinde, daha çok dikkatini çekmekte, mesajların pekişmesi sağlanmaktadır. Mobil iletişimin geliştirilmesiyle, bazı televizyon reklam filmlerinin, post prodüksiyon çalışmalarında video formatına çevrilerek, dijital ortamlarda yayınlanmasından sonra, aynı videolar, bazı cep telefonlarına da gönderilebiliyor. Bu tip videoları göstermeye elverişli olarak dizayn edilmiş telefonlar, aynı videoları, başkalarına da gönderebilme özelliğine sahip oluyor. Yani televizyon mecrası için tasarlanan çalışmalar, internet mecralarıyla etkileşim içerisindeyken, mobil iletişim mecralarından da çok uzakta durmuyor. Onunla da etkileşim halinde olabiliyor.
Devamı için tıklayınız ...
Kanaat önderini kısaca görece belli bir sıklıkla, diğer bireylerin tutum ve / veya davranışlarını etkileyebilen kişi olarak tanımlamak mümkündür. Günlük yaşamda çevresinde kabul gören, herhangi bir konuda uzman olduğu kabul edilen kişiler de kanaat önderi olarak değerlendirilebilir. Araştırmalar ortaya koymuştur ki, kanaat önderleri, etki altında bıraktıkları kişilere göre birçok bakımdan farklı özellikler taşır. Bu özelliklerden bazıları kanaat önderlerinin etkiledikleri kişi ya da kitlelere oranla daha biçimsel bir eğitim almış olmaları, toplum içinde daha yüksek bir sosyal statüye sahip olmaları, kitle iletişim araçlarını daha fazla kullandıkları ve görece daha fazla maddi güç sahibi olmalarıdır. Araştırmaların ortaya koyduğu bu özellikler, kanaat önderlerinin hemen hepsinde ortak özellikler olsa da, bir kişinin sadece bu özelliklere sahip olması onu kanaat önderi yapmaya yetmez. Kanaat önderi kavramı genelde ideolojik anlamlarda kullanılıyor ancak, biz buradaki örneğimizde bu ideolojik anlama yer vermeyeceğiz.
Devamı için tıklayınız ...
Araştırmalara göre ortalama bir insan her gün 1500 ile 1800 kez mesaj verilerek adeta mesaj bombardımana tutulmaktadır. Bu mesajların da çok büyük bir bölümünü pazarlama faaliyetleri sonucu ortaya çıkan reklamlar oluşturmaktadır. Bu reklam mesajlarının %70’i göz ile algılanırken %30’u ise kulak tarafından toplanmaktadır. Bir insan her gün bu kadar çok pazarlama mesajı ile karşı karşıya kaldığına göre insanlarda satın alma davranışı oluşmasını sağlayan mesajların hangileri olduğu çok ciddi bir merak konusu haline gelmektedir. Yine aynı araştırmalar göstermektedir ki insanlar kendilerine gelen pazarlama mesajlarını tasarımsal ve içeriksel olarak sınıflandırmadan önce önyargılı bir şekilde “kalite” odaklı olarak ayrıştırmaktadır. Bu öyle bir kalite algısıdır ki sokakta yürürken görülen bir tabela minimum seviyede satın almaya dönük davranış geliştirirken aynı tabeladaki logonun birkaç kez televizyonda görülmesinden sonra sokakta yeniden görülmesi çok hızlı bir şekilde satın alma ile sonuçlanan müşteri deneyimine dönüşebilmektedir. Televizyonun hayatımızdaki önemi, neredeyse herkes tarafından reddedilen bir olgu olsa da, tartışmasız bir gerçektir. Türk halkının ortalama televizyon izleme süresi günde 4 saati geçerken gençlerin uyku dışında geçen zamanlarının üçte birini televizyon izleyerek geçirdikleri saptanmıştır. Bu da bir yıl içinde toplam 930 saatini derslere katılarak geçiren bir öğrencinin 1340 saatini ise televizyon izlemeye ayırdığı anlamına gelmektedir. Televizyonun hem göze hem de kulağa aynı anda hitap edebilmesi sayesinde ürün ve / ya marka odaklı reklamlar izleyicilere en yüksek farkındalık düzeyinde iletilebilmektedir. Hayatımızda bu kadar büyük bir yer kaplayan televizyon sadece zaman geçirme aracı olarak değil aynı zamanda bir prestij aracı olarak da kolektif bilinçte kendisine yer bulmayı başarmıştır. “Ünlü olma” kavramı bir insanın televizyonda ne kadar yer aldığının ölçütü haline gelirken insanların %71’i televizyonun en doğru ve en tarafsız haber kaynağı olduğu konusunda da hemfikirdir. Televizyon reklamlarının en büyük avantajı izleyiciler üzerinde reklamı yayınlanan kuruma ya da markaya yönelik yarattığı bu kalite olgusu ve saygınlıktır. Televizyon çok pahalı bir reklam mecrası olduğu için her marka ya da kurum televizyonda reklam yayınlatamamakta, ancak finansal olarak fazlasıyla güçlü olan kurumlar televizyondan etkin bir reklam mecrası olarak faydalanabilmektedir. Bu durumun gayet net bir şekilde farkında olan izleyiciler bu nedenle televizyonda reklamı yayınlanan firmaları daha prestijli ve dolayısıyla daha güvenilir olarak görmektedirler. 2010 yılının ilk 6 ayını kapsayan ve Reklamcılar Derneği üyesi medya ajanslarının verilerine dayanarak hazırlanan rapora göre televizyon %55.59 piyasa payı ile en çok tercih edilen reklam mecrası olmayı sürdürüyor. Televizyon, en yakın rakibi olan yazılı basına %28 gibi azımsanamayacak oranda bir fark atmasını hiç şüphesiz hala en etkili reklam mecrası olmasına borçlu. Yüksek maliyetlere sahip olmasına rağmen hem sürekli artan kanal ve program seçenekleri, hem de tamamen ücretsiz bir mecra olarak her kesimden insana hitap etmesi sayesinde televizyon reklamları çoğu analistin iddia ettiğinin tam tersine gücünü yitirmeyi bir kenara bırakalım, her geçen gün reklam sektöründeki ezici üstünlüğünü arttırıyor. 2011 yılında da reklamverenler tarafından en çok tercih edilecek reklam mecrası olacağı kesin olan televizyon için en etkin zamanı ise 19.00-21.00 ile 21.00-24.00 saatleri arasında yer alan Prime 1 ve Prime 2 kuşakları oluşturuyor. Rahmi VİDİNLİOĞLU
Devamı için tıklayınız ...
Televizyon tanıtım filmlerinin, insanın pek çok duyusuna hitap etmesi, bir bakıma mesajların işini zorlaştırmaktadır. Çünkü televizyon reklam mesajlarını, başka tarafa veya başka anlama çekecek pek çok etken bulunmaktadır. Televizyon, insanın hem görsel hem işitsel hem de algısal duyularına hitap etmektedir. Bu durum, televizyon reklam mesajlarının tasarlanması esnasında, her öğeye birden çok açıdan dikkat edilmesi, her üç öğenin, anlattıklarını başka yöne kaydırmaması için tasarlanması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Görsel öğeler ile işitsel öğelerin tasarlanması, tanıtım fikrinin ortaya çıkarılmasından sonra kolay olabilmektedir. Fakat verilmesi tasarlanan mesajların algılara gidiş biçimi, insanlara neyin neleri çağrıştıracağı konusu reklamcıları zorlamaktadır. Bu yüzden, televizyon reklam mesajlarının bazıları, gene uzman ajanslar tarafından tasarlanmış olmasına rağmen, hatalı mesajları iletebilmektedir. Kurgusu yapılan bir filmin mesajları, ne kadar özenle tasarlanırsa tasarlansın, bazen farklı anlamlara gidebilmektedir. Gerçi, reklamcıların özelliklerini tespit ettiklerini düşündükleri, hedef kitlenin algıları, bazen onların farkında olmadıkları şekilde çalışmakta ve verilen mesajları, istenildiği şekilde değil, kendilerince alabilmektedirler. Televizyon reklam mesajlarının algılanması, kişiden kişiye, sınıftan sınıfa, düzeyden düzeye ve buna benzer pek çok unsura göre değişmektedir. Her ne kadar mesajlar, görsellerle, sözlerle ve başka etki unsurlarıyla da güçlendirilmiş olsalar bile, gene de toplum tarafından nasıl algılandığının tam bir tespiti yapılamamaktadır. Hatta tanıtım için toplumsal analizlerin verileri bile, olandan farklı verileri gösterebilmektedirler. Çünkü tüketiciler, televizyon tanıtım filmlerini evde izlemektedirler. Dört duvar arasında, onların bu tip kuşakları izlerken nasıl tepki gösterdikleri, anlatılanları nasıl algıladıkları reklamcılar tarafından tam olarak bilinmemektedir. Bilimsel disiplinler, toplumsal analizler etkili yöntemler kullansalar da, göstergelerinden farklı etkiler olabilmektedir. Tüketiciler, evde bu tasarımları izlerken farklı veya oldukları gibi davranmaktadır fakat analizlerde, anketleri cevaplarken yeterince samimi ya da gerçekten tercihlerini veya isteklerini tam olarak ifade edip edemedikleri ciddi bir tartışma konusudur. Toplum bilimcilerin, felsefecilerin v.b. düşünce insanlarının, tespiti mümkün olmayan unsur olarak gördükleri konuların arasında da bu olmaktadır. Tüketicilere soru yöneltildiğinde, sorunun cevabının alınması esnasında, doğruluğunu değiştiren pek çok etken bulunmaktadır. Tüketicinin hangi psikolojik etkilerle bu cevapları verdiği, kendini ve isteklerini, beklentilerini, arzularını yeterince tanıyıp tanımadığı yine reklamcılar tarafından bilinmemektedir. Kimi insan, isterim dediği pek çok unsuru istememektedir veya firmanın şunu yapması halinde, satın alırım dediği pek çok konu, onun satın alma davranışını etkilemeyebilmektedir. Gerçekte isteklerini ve kendini tanımayan, binlerce kişi bulunmaktadır. Dolayısıyla televizyon reklam mesajları hazırlanırken, elde olan verilerle hareket edilmekte ve filmde, konu bütünlüğünü destekleyen unsurlar kullanılmaktadır.
Devamı için tıklayınız ...
Kanal D’nin geçtiğimiz günlerde ilk bölümünü yayınladığı “Fatma Gül’ün Suçu Ne” adlı dizisinde, Beren Saat’in rol aldığı tecavüz sahnesi, Türkiye’deki pek çok basın organın ve ünlü kişinin eleştirilerine maruz kaldı. Bununla birlikte, tecavüz sahnesinin 4 dakika boyunca yayınlanması, sahnenin ayrıntıları, bütün ülkeyi ekrana kilitledi. Dizi bir anda Türkiye’nin gündeminde tek odak haline gelerek, siyasilerin haberlerini bile geride bıraktı. Basın organlarının eleştirileri, tanımlamaları, konu hakkında onlarca yorumun yapılması, aslında istenilmediği söylenen sahnenin, dolayısıyla dizinin reytinglerini iyice arttırdı. Şimdi herkes, bir sonraki bölümün nasıl şekilleneceğini merak etmektedir. Bu durum, dizinin önümüzdeki bölümlerinin de aynı reytinglerle izleneceğini göstermektedir. İlk bölümlerinde, dizi aralarına verilen reklamlar, reytingleri yüksek diğer diziler gibiydi. Bu tartışmalarla birlikte, daha sonraki bölümlerinde, aynı reytinglerle izleneceği de artık bilinmektedir. Bu durumlar, firmaların diziye verdikleri reklamları arttırıp arttırmayacağını, önümüzdeki Perşembe günü yayınlanacak olan, sonraki bölümlerde görülebilecek. Bilindiği gibi, reytinglerin yüksek olması, reklam ajanslarının veya firmaların oldukça önemsedikleri bir konudur. Bir medya organının izlenme, okunma sayısı ne kadar yüksekse, reklam veren firmalar en çok o kanalı veya o programı, diziyi seçmekte ve reklam vermektedirler. Fatma Gül’ün Suçu Ne isimli dizinin reytingleri, tavan yapmış durumda, reklam ajansları veya reklam veren firmalar, dizinin olumsuz etkilerini veya gündemi meşgul eden tartışmaları yok sayarak, reklamlarını arttıracak mı? Yoksa ilk başta verdikleri reklamlarla yetinecekler mi? Bu da merak edilen konulardan biridir. Önümüzdeki günler, Fatma gül’ün suçu ne” isimli dizinin reklam alma durumu, gerçekte reklam verenlerin, vizyon ve misyonlarına uygun programları seçme noktasına ne kadar önem verdikleri veya bu tip durumların, reklamları ne yönde etkilediğini de ortaya çıkaracaktır. Normalde reklam uzmanları tarafından yapılan çözümlemelerde, reklamların hedef kitleye ulaştırılmasında kullanılacak yolun, firmanın vizyon ve misyonuna uygun olarak seçilmesi gerektiğinin önemine vurgu yapmaktadır. Çünkü ürün ve hizmet reklamlarının pozitif duygu ve düşünceleri hissettirmesi tercih edilmektedir. Şu durumda Kanal D’nin, ilk bölümünde reyting patlaması yapan dizisinde yer alan sahnenin ilettiği duygu ve hisler, reklam veren firmalar tarafından ne yönde değerlendirilecektir?
Devamı için tıklayınız ...
Bilindiği gibi günümüzde, Google, kendi platformu üzerinde yayın yapmakta olan web sitelerindeki kopya içerikleri bulabilmektedir. Bu yüzden pek çok site, bünyesinde özgün yazılara, haberlere v.b. her şeyin özgün olmasına gayret etmektedir. Hatta bazı sitelerin kendileri bile, kopya içerikleri tespit ederek, bunları yayınlamamaya gayret etmektedir. Bugün televizyon reklam sektöründe birbirine benzer pek çok tanıtm yayınlanabilmektedir. Televizyon reklamlarında farklı olan, yaratıcı, dikkat çekici, insanların yeni diyebilecekleri çok az film yayınlanmaktadır. Kiminde, mesajlar, kiminde oyuncuların hal ve hareketleri, kiminde firmanın kurumsallığıyla ilgili iletilenler neredeyse aynıdır. Benzeyen mekânlar, tipler, sözcükler, müzikler, v.b. tüketici, bu tip tanıtım filmlerini izlerken, kendini farklılığıyla öne çıkaran filmi görene kadar, başka düşünceler, yoğunluklar içerisinde, hiçbir mesajı, hiçbir görüntüyü görmeden izlemeye devam etmektedirler. Yani boş bakmakta ve algılayamamaktadır. Eğer televizyon reklamlarında da Google gibi, tanıtımda kullanılan herhangi bir unsurun, başka birindeki unsurla aynı olduğunu tespit edip yayınlamayı reddetseydi, tanıtım kuşakları birbirinden harika içeriklere sahip olurdu.
Devamı için tıklayınız ...