Haber Kategorisindeki Bloglar

Hızla değişen ve çeşitlenen mecralar içerisinde kuşkusuz ki televizyon hala en etkili reklam mecralarından birisi. Popüler kitle iletişim araçlarının başında gelen televizyon ile farklı sosyo-ekonomik yapıya dahil kitlelere hemen hemen bütün programlara reklam vererek doğrudan ulaşmak mümkün. Günümüzde dijital yapım teknikleri sayesinde reklam filmlerinin üretimi de önemli ölçüde kolaylaşmış durumda üstelik bu reklamlar tek bir şekilde değil, çok farklı şekillerde yayınlanabilirler. Televizyonlara reklamlar, reklam jenerikleri, ana sponsorluklar, akar logo reklamları, spotlar, sanal ve bant reklamlar, advertorial olarak da adlandırılan tanıtıcı reklamlar, program üzerine bindirilen grafikler ve tanıtım kuşaklarında tam ekran olarak yayınlanan kısa görüntüler şeklinde yayınlanır. Televizyonda yayınlanan bu farklı reklam türleri, şirketlerin bütçelerine, markalarına, hedef kitle ve pazarlarına uygun olan reklam türünü seçebilmeleri açısından önemli bir avantajdır. Özellikle, sanal ve bant reklamlar 8 saniye gibi kısa süreler boyunca da uygulanabilir.Bu nedenle ajanslar tarafından önceden hazırlanan bant tanıtımlar hem şirketlerin reklam bütçelerini zorlamaz hem de izlenme oranı yüksek olan programlara da verilebilir. Programlar başlarken “Bu programda sanal reklam uygulanmaktadır” ibaresi ile uygulanan bu reklamlar seyirciye önceden bildirilmiş olur. Örneğin, bir televizyon dizisinde yer alan bir sokaktaki afiş sanal reklam uygulamasıdır. Yine programların yayını esnasında ekranın belli bir kısmını kaplayan grafik reklam uygulamaları da televizyon reklamlarının en etkili biçimlerindendir. Bu reklamların doğrudan seyirciye ulaşma özellikleri vardır. Son yıllarda televizyonlarda çok kullanılan bir diğer reklam türü de, sponsor reklamlar. Sponsor reklamlar bir televizyon programının tümüne ya da belli bir bölümüne sponsor olabilirler. Özellikle televizyon dizilerinde çok karşılaştığımız bir reklam türüdür. Genellikle programlar biterken ekrana gelen marka logolarını sponsor reklamlara örnek verebiliriz. Sponsor reklamlar için neredeyse sınır yoktur, dizilerde oyuncuların kullandığı arabalardan, oturdukları evin perdelerine, kullandıkları aksesuarlara kadar sponsor anlaşmaları yapılabilir. Haber programları dışındaki hemen hemen bütün programlarda sponsorluk sistemi vardır. Bu sponsor markalar genellikle programların kapanış jenerikleri ile beraber ekranda akan logolar ile yer alırlar. Günümüz şartlarında küçük ya da büyük bütün firmalar televizyonlara reklam verebilirler. Bu reklamlar için mutlaka çok büyük reklam bütçeleri ayırmak, reklamlarda ünlü yüzler kullanmak, dünya çapında bir marka olmak zorunluluğu yoktur. Bölgesel şirketler, markalar ya da işletmeler de profesyonel reklam ajansları ile çalışarak bütçelerine uygun olarak televizyon reklamları da dahil olmak üzere kolaylıkla yapabilirler. Bu reklamlar hem bölgesel hem de ulusal televizyon kanallarında yayınlanabilir. Önemli olan doğru hedef kitleye ve dolayısıyla reklamdan beklenen sonuca ulaşmak konusunda, ürün-hizmete uygun reklam türünü belirlemek ve doğru zamanlarda doğru programlarda bu reklamları yayınlamaktır.


Devamı için tıklayınız ...

Geçen yıl televizyonda anadolu sigorta kasko reklamlarını izlerken oyuncu için bu kim acaba? diye sordum kendime. Önce reklamı izleyin isterseniz sonra yazmaya devam edelim... Reklamı izlerken kamyoncuyu bir karakter oyuncusu değilde gerçek bir kamyoncu zannettim. Yanındaki otomobili kullanan adama camı açtırıp "birazdan sana çarpacam" diyen bir maganda karakteri. Bir rol bu kadar gerçekci olabilir diye düşündüm. bu reklamında sevilip oldukça izlendiğini düşünüyorum. Kısa bir araştırmayla bu oyuncunun bir zamanların tatlı kaçıklar dizisinde oynayan Tevfik İnceoğlu olduğunu öğrendim. Figüratif rollerden 15 yıl sonra kristal elma oyunculuk ödülüne giden zorlu bir yol... Daha sonra bir polisin bir sürücüye ceza kesmeye çalıştığı Turkcell'in bir reklamını televizyonlarda gördüm, oyuncu yine aynı Tevfik İnceoğlu bu reklamda yine anadolu sigorta reklamında olduğu gibi bir aracın içinde ve kendisine ceza kesmeye çalışan bir polise "sen benim kim olduğumu anlamadın galiba" diyen bir maganda karakter... Dikkatimi çeken şey farklı iki reklamda oyuncunun ses tonlarının oldukça farklı olması, oyuncunun reklam filmlerinde kendi sesini kullanıp kullanmadığını öğrenemedim ama kendi sesiyse müthiş bir oyunculuk bu reklamı izlemeden bu yazıları okumanın zor olduğu konusunda sizinle aynı fikri paylaşıyorum buradan reklamı izleyelim ve devam edelim... Oyuncu polise ceza yazdırmamak için cep telefonundan eniştesini arıyor ama ulaşamıyor, tabiki kullandığı operatör turkcell değil, polis sürücüye türkcell hatlı cep telefonunu uzatıyor "buradan arayın isterseniz" diyor. Malum Turkcell'in çekim gücü... Tevfik İnceoğlu Turkcell reklamlarında inanılmaz bir karakter oyunculuğu sergiliyor, reklamda oldukça başarılı ve bu reklamla oyuncuyu Türkiye'nin tanıdığını düşünüyorum. Bu reklam iyi iş yaptıki aynı oyuncuyu Fiat'ın ticari araçlar reklamında yine gördüm. Reklam genç adamın kız arkadaşına yeni aldığı Fiat Fiorino arabasını gösterip "gezelimmi" demesiyle başlıyor, kız ve erkek birlikte arabaya biniyorlar, aniden arka kapılardan kızın abileri araca biniyorlar.... Erkek ecel terleri dökmeye başlıyor, reklam Tevfik beyin "balıkçı haline gidelim" "nalbura gidelim" balta alıcam sözleriyle devam edip "Şaka şaka" sözleriyle bitiyor. Tüketiciye Fiat ile Tevfik bey gezebildiğine göre herkes gezebilir imajı veriliyor. İncelediğim Üç reklamda tek tip reklam oyunculuğu yerine mükemmel bir karakter oyunculuğu yaratılmış ve oyuncu markaların önüne geçmemiş.Oyuncuya uygun rollerinde maganda karakteri olacağı düşünülmüş bence yerinde bir seçim olmuş. Tevfik İnceoğlu üç reklam filmi ile kariyerini tamamlayıp çok iyi bir reklam oyuncusu olduğunu gösterdi. Artık ekranlarda çok sık göreceğimize ben eminim artık oynayacağı reklamı bile seçecektir. Fiat fiorino reklamı ile yazıyı bitirelim siz böyle bir iriyarı maganda tipli adamın damadı olmak istermiydiniz? ben istemezdim doğrusu....


Devamı için tıklayınız ...

Günümüzde küçük ya da büyük hemen her firmanın, her markanın, hatta her kişinin kolaylıkla kendi reklamını yapabilmesi mümkün. Ulusal yayın yapan bir televizyon, radyo ya da yazılı basına küçük şirketler de reklam verebiliyorlar. İnternet reklamcılığı giderek yaygınlaşıyor ve pazar payı artıyor. Reklam ve tanıtım amaçlı promosyon ürünleri kolaylıkla üretilebiliyor, outdoor reklam uygulamaları da hemen her markaya uygun şekilde ajanslar tarafından uygulanabiliyor. Bir ya da birkaç mecrada yayınlanmak üzere hazırlanan başarılı bir iletişimsel pazarlama faaliyeti ile görece yeni olan markalar ya da şirketler de istedikleri şekilde tanıtımlarını yapabiliyor ve yine istedikleri pazarlama hedeflerine ulaşabiliyorlar. Reklam yapmak isteyen küçük ya da büyük bütün şirketler bir ya da birkaç mecrayı kullanmak durumunda. İletişimsel pazarlama faaliyetlerinde hangi mecraların kullanılacağını da reklam ajansları belirliyor çünkü belirli bir erişim, frekans ve etki düzeyine ulaşmak için gerekli olan en iyi mecraları bulma işi için belli bir bütçe ile departmanlar tahsis ediyorlar. Her mecra kitlesel pazara ulaşmakta aynı etkiye sahip değil, dolayısıyla da etkili reklam yapmak için, şirketlerin profesyonel ajanslar ile çalışmaları bir zorunluluk. Her mecranın kendine has avantaj ve dezavantajları var bundan dolayı şirketlerin reklam hedefleri doğru mecranın seçilmesi açısından çok önemli. Reklamcılar bir yandan var olan mecralarda şirketler için en uygun olacak iletişimsel pazarlama sürecini belirlerken, diğer yandan da sürekli olarak yeni mecralar arayışına devam ediyorlar. Bilinen mecralara ek olarak son dönemde farklı bir reklam uygulaması daha karşımıza çıkmaya başladı. Ben bu uygulamayı ilk olarak geçtiğimiz günlerde bir süpermarketten yaptığım alışverişin ardından aldığım alışveriş fişinin renkliliği ile fark ettim. O anda fırsatım olmasa da daha sonra incelediğimde, fişin arka kısmında reklamların yer aldığını gördüm. Bu ilk defa karşılaştığım bir reklam uygulamasıydı. Daha sonraki günlerde de karşılaştığım bu uygulama tüketici olarak olduğu kadar iletişimsel pazarlama açısından da oldukça ilgimi çekti. Basında yer alan haberlere göre ABD’de 20 yıl, Avrupa’da ise beş yıldan fazla bir zamandır yapılan “yazar kasa rulo reklamcılığı” ilk kez Ankara’da uygulanmaya başlanmış. Yazar kasa rulolarının en fazla kullanıldığı yer olan süpermarketlerin rulo masrafları oldukça yüklü. Arkalarına reklam basılan bu rulolar ise bedava dağıtılıyor ve dolayısıyla maliyetlerde önemli bir düşüş sağlıyor. Bir ikinci avantaj ise firmaların oldukça uygun fiyatlar ile bu rulolarda reklamlarını yayınlatabilmeleri. Yazar kasa rulolarında reklamını yapan markalar potansiyel tüketicilerine bu yolla en kısa şekilde ulaşabilirler. Bu uygulama şimdilik sadece İç Anadolu Bölgesi’nde uygulanıyor ancak yaygınlaşacak gibi görünüyor.


Devamı için tıklayınız ...

Özellikle gazetelerde, az da olsa rastlamaya başladığımız bu yazı türü, yeni reklam mecrası olarak karşımıza çıkıyor. Sevdiğiniz veya merak ettiğiniz bir gazete yazarının yazısını okumaya başlıyorsunuz. Yazar, bir deneyimini, gözlemini veya bir tespitini anlatmaya başlıyor gibi yazısına başlamıştır. Yazarın akıcı bir dili, birbirinden ilginç deneyimleri, tespitleri, yüksek bir algılama gücü olmasa, onu okumazdınız. Yine aynı akıcılık, aynı merak uyandırıcı yazım stiliyle yazısını yazmaya başlıyor. Siz de aynı merak ve ilgiyle yazıyı okumaya başlıyorsunuz. Yazar, herhangi bir ürün veya hizmetle ilgili bir konu anlatıyor ve konunun içine, ürün, hizmet, marka isimlerini açıkça yerleştiriyor. Kimi yazarlar bu tip yazılarını yazdıktan sonra, altlarına “advertorial reklam” ibaresini kullanarak, bunun reklam yazısı olduğunu okurlarına gösteriyor. Ama kimi yazarlar bunu da yazmayabiliyorlar. Bu tip yazılar, bilinçli olarak kaleme alınıyor. Markalar, özellikle okurların yoğunlaşmış ilgisini ürünlerine çekebilmek için, para karşılığında gazeteyle anlaşıyor ve bu tip yazıların yazılmasını sağlıyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

Televizyon kanallarının reyting oranlarının yüksek olması, reklam vereni arttırırken, oranların düşük olması aynı oranda reklam vereni düşürüyor. Reyting, bir programın veya kanalın ne kadar insan tarafından izlendiğini anlatan bir sözcüktür. Reytinglerin yüksek olması, çok fazla insan tarafından izlendiği anlamını taşırken, düşük olması da az kişi tarafından izlendiği anlamına gelmektedir. Firmalar, genellikle televizyon kanallarına reklam verirken bu oranlara çok dikkat ederler. Verecekleri reklamın elden geldiğince, çok kişiye ulaşabilmesini sağlamak için, reyting oranları yüksek kanal ya da programlara dikkat eder, oranlara göre seçimlerini yaparlar. Dikkat ederseniz, bazı dizi veya televizyon sinemalarında, farklı içerikteki programlarda, kısa süreler içerisinde, reklam kuşakları başlar ve oldukça uzun sürer. Hatta bazen, insanları bezdirecek bir noktaya varır. İzlenen diziyi, filmi, programı 10 dakika verir, 15 dakika boyunca da reklam verir. İşte bu tip program, dizi, filmlerin reytingleri yüksektir ve reklam verenleri çok olmaktadır. Hatta geçtiğimiz günlerde, gazetelerde bir sinema salonuyla ilgili bir haber yer almıştı. Sinema salonuna giren izleyiciler, filmin başlamasını beklemeye başlamış. Önce diğer sinema filmlerinin tanıtımları gösterime girmiş, bunların ardından reklamlar başlamış. İzleyiciler aşağı yukarı 4-5 reklamın verileceğini düşünerek izlemeye başlamışlar ama reklamlar, 20 dakika boyunca devam edince, sinema salonunu protesto etmek amacıyla terk etmiş, bilet paralarını da geri almışlar. İşte bu tip sinema filmleri, çok fazla kişi tarafından izlendiği için, reklam verenleri de çok olmaktadır. Televizyon kanalları için de durum aynıdır. Bir kanal, dizi, sinema filmi, Show programları, yemek, kadın v.s. programları ne kadar çok kişi tarafından izleniyorsa, o kadar çok veya az reklam alıyorlar. Hatta son zamanlarda haberlerde de benzer durumlara rastlamaya başladık. Neredeyse bütün kanallarda, haberlerin bitimine doğru reklam kuşakları girmeye başladı. Bunlarla birlikte, bazı kanallar reytinglerini arttırabilmek için, diğer kanalların haberleri arasına giren reklamlar başladığında, kendi kanallarında haberleri vermeye devam ediyorlar. Böylece izleyiciler, diğer kanallarda başlayan reklam kuşaklarını izlemek istemeyip zap yapacak ve haberlerin devam ettiği kanalları izlemeyip reytinglerini yükseltecekler. Firmalar için bu oranlar çok önemlidir. Bir programı ne kadar çok kişi izliyorsa, o kadar kişi, verdiği reklamı görebilecek, reklamda verilen mesajları alabilecektir. Firmaların bu davranışını bilen ve reklamlardan kazanç elde eden kanallar da verdikleri programların, dizilerin reytinglerini yüksek tutmak için, birbirinden farklı yöntem ve teknikleri uyguluyorlar. Genellikle, dizilerde, insanların dikkatini çeken, onları ekranlara kilitleyecek konu ve konukları kullanıyorlar. Bu durumun en tipik örneğini, son zamanlarda hepimiz yaşamıştık. Özellikle Kanal D’nin dizilerinden biri olan “Fatmagül’ün suçu ne” dizisi, reyting rekorları kırmıştı. Çünkü işlenen konu, her yaştaki insanın dikkatini olumlu veya olumsuz yönde çekebilecek nitelikteydi. Daha sonra, kamuoyunca oluşan tepkiler, haberler, konukların düşünceleri bile, dizinin reytinglerini biraz daha arttırmaya neden olacaktı, öyle de oldu zaten.


Devamı için tıklayınız ...

Markaların reklam kampanyalarında ünlü isimler sık sık yer alır. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde böyledir. Gündemde olan ünlülere mutlaka bir ya da birkaç reklam kampanyası için teklif götürülür ve kısa bir süreç içinde bu reklamlar birçok mecrada boy göstermeye başlar. Hem ünlüler bu reklamlar sayesinde gündemde kalmaya devam eder, hem de markalar bu gündemde kalmadan faydalanmış olurlar. Bu çift taraflı bir kazanımdır, başarı ile uygulandığı sürece. Reklam kampanyalarında ünlü bir ismin yer almasını genellikle firmalar talep ediyor ve bu kişilerin marka ile örtüşüp örtüşmediğine bakılmadan da anlaşmalar yapılabiliyor. Ünlülerin yer aldığı reklam kampanyaları ülkemizde son dönemde önemli oranda arttı. Turkcell reklamlarında, Nar Biraderler’i canlandıran Pascal Nouma ve Serdar Ortaç ikilisini-ki bu reklam serisinin ilkinde Yetenek Sizsiniz yarışma programının Acun Ilıcalı, Hülya Avşar ve Ali Taran’dan oluşan jüri üyeleri de yer alıyordu- izliyoruz bir süredir, Turkcell’in ayrıca Gani Müjde ve Osman Müftüoğlu’nun yer aldığı bir reklam filmi daha yayınlanmaya başladı. Bilinmeyen numaralar servisleri arasındaki rekabete yeni katılan 11833 reklamlarında Mustafa Keser’i kullanırken, Zeki Alasya Sultanahmet Meydanı’nda Güvercinleri mora boyayan Yapı Kredi’nin Vada’sını serbest bırakan polis memuru rolünde karşımıza çıkıyor. Doğa ve Rutkay Aziz uzun zamandır Finansbank CardFinans reklamlarının yüzü, Erdal Özyağcılar ve Beyazıt Öztürk de kaldıkları ıssız adada Denizbank sayesinde son derece rahat yaşıyorlar. Avea’nın Emre Belözoğlu, Neil, Holosko ve Ceyhun Gülselam’lı reklamları “Takım içi tarife”yi anlatırken, sık sık eleştirilere maruz kalsa da, seyirciyi hemen her defasında eğlendiren versiyonları ve Selim karakterli Vodafone reklamları ile Şafak Sezer uzun süredir markanın yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Şener Şen ve Olgun Şimşek’liTTNet, Kenan İmirzalıoğlu’nun yer aldığı Pepsi, Cüneyt Özdemir’in oynadığı Finansbank, Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı Necati Şaşmaz ve Ukra İnşaat reklamları da bir çırpıda sayabildiklerimizden. İş Bankası’nın bankamatiği rolü bir süredir Mehmet Ali Alabora’nın, Çaykur’un yüzü Davut Güloğlu, Kadoil’in yıldızları Müslüm Gürses ve Aysu Kayacı. Yalın, Nevra Serezli, Defne Samyeli gibi isimler de son dönem reklam ünlülerinden. Liste uzayıp gidiyor… Unuttuklarım mutlaka vardır ama son dönemde hemen her mecrada bu isimlerle ve markalarla karşılaşmak mümkün. Basında yer alan haberlere göre yakında Banu Alkan’ın ünlü “Kaldıramazsan Kaldırırlar” şarkısı eşliğinde dozer kepçesi kaldırdığı bir reklam da yayınlanmaya başlayacak. Peki neden bu kadar çok ünlü isim reklamlarda boy gösteriyor? Öncelikli olarak en başta da söylediğimiz gibi karşılıklı olarak marka ve ünlünün birbirinin popülaritesinden faydalanmaları. Ünlü isimler açısından bakıldığında bu reklam anlaşmaları ciddi ücretler karşılığı yapılıyor. (Banu Alkan’ın 100 bin dolara anlaştığı söyleniyor) Tabii bu kampanyalarda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var ki, bu popüler isimlere yönelen ilgi ürün-hizmeti geri planda bırakabilir. Ünlü yüzler her zaman dikkat çeker, tüketiciler tarafından tanındıkları için, marka ile de uyumlu rollere büründüklerinde bir samimiyet duygusu yaratır ve çok zaman pazarlama sürecinin farklı mecralarda haber olmasını da sağlarlar. Bir televizyon reklamı örneğin, internet medyasında, gazetelerde, sosyal paylaşım sitelerinde ya da yine televizyonlarda farklı programlarda da “A markasının yeni yıldızı şu ünlü oldu” gibi çeşitli haberlerle yer alır. Şimdi noktayı şu cümleyle koymak isterim, bütün bu ünlü isimler sürekli ekranlarda, kimisi program sunuyor, kimisi dizilerde oynuyor, bazıları birkaç işi birden yaparak sürekli toplum karşısına çıkıyorlar. Bu işlerle beraber bir de reklamlarda yer aldıklarında bana kalırsa popülariteleri ile değil, yer aldıkları diğer programlardan dolayı reklamını yaptıkları markaları zaman zaman fazlasıyla geri planda bırakarak adeta bir vampir etkisi yapıyorlar.


Devamı için tıklayınız ...

Tüketicilerin en sevdiği televizyon reklam filmlerini hazırlayan Türkcell ve Vodafone markaları, 25 Aralık 2010 tarihi itibariyle, ipad için, internet paketlerini satışa çıkaracaklarını açıklamışlar. Bu, her iki markanın yeni bir rekabet ortamına girecekleri anlamına geliyor. Tabi bu rekabet bize, yeni reklam filmlerini izleme keyfini yaşatacak. Geçtiğimiz günlerde bir kuruluş, en çok bilinen marka araştırmalarını sonuçlandırmıştı. Araştırma sonuçlarına göre, en çok bilinen marka reklamları arasında, Türkcell ve Vodafone ilk sıralarda yer alıyor. Türkcell'in Selocan'ı, Vodafone'nin Şafak Sezer'li reklamları, çok seviliyor, bu yüzden hatırlanıyor. Her iki marka, uzun zamandır, televizyon ekranlarından izleyicilerine keyifli anlar yaşatırken, bir yandan bilinirliklerini arttırarak markalaşma yolundaki adımlarını sağlamlaştırıyorlar. Geçtiğimiz senelerde, özellikle Türkcell'in Selocan karakteriyle ürettiği dizi reklam serisinin her biri başladığında, insanlar ekranlara kilitleniyordu. Normalde reklamlar başladığında, izlememek için zap yapanlar, bu serinin her birini zevkle izliyordu.


Devamı için tıklayınız ...

Son zamanlarda, ülkemizde reklamcılık sektörünün gelişimi, iyice hız kazanmaya başladı. İlerliyor, gelişiyor, daha farklı teknikler kullanmaya başlıyor. Söz konusu hangi mecra olursa olsun, tasarımlar yaratıcılık içermeye başlıyor. Yaratıcılık, bir nebze reklamı ileri bir adıma taşıyabiliyorsa, çok önemli hale geliyor. Bugüne kadar ülkemizde, bütün mecralara ilişkin yapılan tasarımlarda, bir çalışmanın reklam olup olmadığı net bir şekilde anlaşılabiliyordu. Batıda ise, reklamların hepsi bu şekilde net değildi. Benzetmelerle, çeşitli metaforlarla yapılanlar, bizden çok daha fazlaydı. Bilindiği gibi metafor sözcüğü iki anlama geliyor. Bunlardan birincisi, bilinmesi istenilen düşüncenin benzetmelerle, kıyaslamalarla anlatılmasıdır. Edebiyattaki eğretileme ve mecaz tanımları, bu sözcüğün anlamını karşılıyor. Bir diğer anlamı ise, bir şeyin anlatılarak anlaşılması değil de yaşayarak veya yaşatılarak anlaşılmasını sağlamaktır. Hatta bu ikinci anlamla ilgili olarak, Napolyon, Milton Erikson, Nasreddin Hoca ile ilgili pek çok metafor bilinir. Bunlar dilden dile aktarılır. Bunların bir tanesinin örneğinde öykü şöyledir; Napolyon düşmanlardan kaçarken, yakındaki bakkala sığınır ve bakkala “beni sakla” diye emreder. Bakkal dediğini yapar ve onu saklar. Düşmanları gelip sorduğunda da “şu tarafa gitti” diye kandırır. Bir süre sonra, kendi muhafızları gelir ve bakkal, hayatta bir kez karşılaştığı Napolyon’a sorar; “ affedersiniz efendim, ölüme öylesine yakın olmak nasıl bir his acaba?”. Napolyon sinirlenir ve “sen kimsin ki benimle alay eder gibi konuşabiliyorsun?” Diye haykırır. Muhafızlarına, adamı kurşuna dizmelerini söyler. Muhafızlar, bakkalın gözlerini bağlar ve karşısına dizilirler. Mermiler sürülür ve ateş emri beklenmeye başlanır. Bakkal “ah ben niye sordum ki? Öleceğim şimdi” diye düşündüğü sırada, arkasından bir el uzanır ve bağı açar. Tabi, karşısında Napolyon duruyordur ve cevabını verir; “işte böyle bir his”. Reklamcılık sektörü de en etkili öğrenme biçiminin yaşayarak öğrenme olduğunu keşfetmiş ve çalışmalarında, bu tip tasarımlara daha çok ağırlık vermeye başlamış durumda. Özellikle dünya çapında yapılan reklam yarışmalarında ki bunlardan biri de Cannes oluyor. Bu tip tasarımların öne çıkmış olduğunu görebiliriz. Markalar, benzetmelerle, kıyaslamalarla, yaşatarak öğretmeye hazırlanıyor. Böylece markalar, daha etkili biçimde zihinlere yerleşecek ve oradan silinmesi zor olacak. Reklam ajansları, markalar için metaforlar hazırlamaya başlayarak, tüketicileri, bu metaforların içerisine çekecek gibi görünüyor. Yaşayarak marka değerleri bilinecek, ürün ve hizmet özellikleri öğretilecek. Tüketiciler de birbirinden farklı, benzersiz deneyimlerin tadını çıkaracak, tercihlerini çok iyi bildikleri ürün ve hizmetlerden yana kullanmaya başlayacaklar. Diğer yandan reklamlar, tüketicinin farkında olmadan, benzer ürün ve hizmetleri birbiriyle kıyaslamasını sağlayacak ve daha çok farkındalık yaratacak. Belki birçok çalışmanın reklam olup olmadığının anlaşılması, tüketici için zorlaşacak. Zihinler istenildiği yönde çalışacak ama kişinin kendisi, bunun çok ta bilincinde olmayabilecek. Fakat zamanla, her şey onun için daha görünür hale gelecektir. Zihinler de gelişecek ve bu konu, yaşamın diğer alanlarına fayda sağlamaya başlayabilecektir.


Devamı için tıklayınız ...

Bir reklam hangi durumlarda habere dönüşür? Ya da ne zaman bütün insanları ilgilendiren bir duruma gelir? Farklı açılardan baktığımızda, reklamın tasarım biçimi, ilettiği mesajlar, kullandığı unsurlar açısından, her zaman, herkesi ilgilendiriyor. Birbirinden farklı cinsiyet veya yaş gruplarına hitap ediyor olsa bile, cinsiyetler ve farklı yaş grubunda olanlar, aynı yaşam alanlarında, birbirinden bağımsız olmadıkları için hepsini ilgilendirir. Aynı evde yaşayan bir aileyi düşünelim. İçlerinden birinin, bütçesini nerede ve nasıl kullandığı, giyimi, kuşamı, yiyip içtikleri, gezdiği yerler, ilgilendiği unsurlar diğer aile bireylerini ilgilendiriyor. Birbirlerinin davranışlarını belirleyebilir, etki altına alabilirler. Kimi zaman birbirinin bütçesini, kimi zaman seçimlerini, tercihlerini etki altına alır, yönlendirirler. Dolayısıyla reklamlar hangi cinsi veya yaşı hedef alırsa alsın, hedefin etrafındakilerin de dikkatini çeker. Tanıtımlarından etkilenerek, kişinin satın almaya karar verdiği ürün veya hizmet, diğerleri tarafından eleştirilebilir, reddedilebilir veya değiştirilmesi sağlanabilir. Bu yüzden bir tanıtım filmi, kadına, erkeğe veya çocuğa hitap ederek seslense de, giden sesin diğerlerini de etkilemesi, onları da ikna etmesi gerekir. Yukarıdaki konu, bir reklamın herkesi ilgilendiren tarafıdır. Ama bu konu, onun haber olması için yeterli değildir. Yukarıdaki ilgilendirme durumu, pazarlama iletişiminin gündemine girmesi gereken önemli bir konudur. Pazarlama iletişiminde strateji oluşturulurken, hedeflenen tüketicinin etrafında, onu etkileyebilecek insanlara da mesajlar iletilir. Bunun en belirgin örneğini, çocuklara yönelik yapılan reklamlardan hatırlayabiliriz. Dikkat edilirse, tasarım önce çocuklara mesajları iletir, daha sonra anne ve babaya ayrıca mesaj iletir. İleri yaşlardaki tüketicilere yönelik çalışmalarda ise, etraftakilere verilen mesajlar, bu kadar açık değildir ama onları da hesaba katar ve etkilemeye çalışır. İşte bütün bu unsurlar pazarlama iletişiminin gündemini oluşturabilir ama haberlerin gündemini, reklamın başka özellikleri oluşturuyor. Radyo – televizyon, gazete, açık hava, internet gibi mecralar için reklam tasarımları yaparak, haber olan markaları düşünürsek, aşağı yukarı nelerin haber olduğunu hatırlayabiliriz. Mesela, toplumun bütün kesimlerinin çok sevdiği veya hiç sevmediği, ünlü bir ismi kullandığında haber konusu olur. Reklamın uygulanma esaslarına aykırı unsurlar içerdiği zaman, ceza alarak, haber olur. Öyle yaratıcı bir tasarım yapılmıştır ki, normalde herkesin dikkatini çeker ve haber olur. Yapılan reklam tasarımı, markaya rekor derecede satış yaptırır, haber olur. Yapılan tasarım, markayı kötü bir pozisyona iter, haber olur. Bir reklamın haber olması için sadece herkesi ilgilendiriyor olması yetmiyor. Aynı zamanda, daha önce olmayan, insanların şaşırtan, dikkatini çeken, merak uyandıran v.s. özellikleri taşıması gerekiyor. Diğer bir ifadeyle sıra dışı yani normal akışın dışında, bazı özellikler sergiliyorsa işte o zaman haberlerin gündemini oluşturur. Bunların dışında, sizin aklınıza gelen, reklamın haber olmasını sağlayan bir özellik geliyor mu?


Devamı için tıklayınız ...

Bundan kısa bir süre önce Reklam Özdenetim Kurulu(RÖK) tarafından “Kaçan Kurtuluyor” sloganı kullanan reklamı nedeniyle uyarı alan Vodafone şirketi, ikinci bir engele daha takıldı. Şirketin numara taşımanın 2. Yılı için yaptığı reklamlar Sanayi Bakanlığı'na bağlı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü tarafından yayın yasağı ile cezalandırıldı. RÖK'ün pazarlama iletişiminin yasal, ahlaki, dürüst ve doğru olması ilkesi ile, yine pazarlama iletişiminin diğer firmaları aşağılayarak veya alay konusu yaparak diğer firmaları kamuoyu önünde küçük düşürmemesi ilkelerini ihlal ettiği nedeniyle uyarı alan Vodafone şirketi, bu kararın ardından yaptığı açıklamada gerekli değişikliklerin yapılarak reklamın yayınına devam edileceğini ifade etmişti. Bu olayın üzerinden kısa bir süre geçmeden, 4077 sayılı Tüketici Hakkının Korunması Hakkında Kanunun 16. Maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü tarafından Vodafone şirketine idari para cezası ve söz konusu reklamın durdurulması cezası verildi.

Cezaya konu olan maddede ticari reklam ve ilanların kanunlara, Reklam Kurulu'nca verilen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır deniyor. Rekabet olabilir, aynı ürün ya da hizmet sektöründe faaliyet gösteren markalar karşılaştırmalı reklam yapabilir ancak bu reklamlarda iddia ettiği şeyleri ispat ile yükümlüdür hükümleri de aynı maddede yer alıyor.

Bu reklamı kısaca hatırlayalım, numara taşımanın ikinci yılında çekilen reklamda, rakip GSM operatörlerinin aboneleri, kazdıkları tünel ile “Güvenilir kapsama kalitesi, uygun fiyatlar ile konuşmaya ve özgürlüğe” yani Vodafone'a doğru kaçıyordular. Birçok insanın tünelden kaçtığını gören Selim karakteri de, kaçak ‘mahkumlara' önce bedava dakikalar ve binlerce sms vaadiyle sesleniyor, ardından onlara taahhütlü telefonlar atıyor ancak yine de bu kaçışı durduramıyordu. “Kaçan Kurtuluyor” sloganı ile yayınlanan reklam, son dönemde yayınlanan birçok Vodafone reklamı gibi oldukça eğlenceliydi. Ancak reklamların bir önemli misyonu var ki, o da tüketiciyi yanıltmamak ve diğer firmaları aşağılayarak küçük düşürmemek. Ben reklamın diğer GSM operatörlerini küçük düşürdüğünü düşünmüyorum. Reklamdaki asıl sorun, 2 yılda milyon abonenin Vodafone'a geçtiği bilgisi verilmesi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) verileri incelendiğinde Turkcell'in 2 yılda, yaklaşık 3 milyon abone kaybettiği görülüyor. Bu abonelerin 1,13 milyonu Avea'ya, 1,77 milyonu ise Vodafone'a geçmiş; yani açıklanan rakamın 4'te 1'i. Peki o zaman bu 8 milyon rakam nereden çıktı? Bu sorunun cevabı basit, Vodafone'a işlem yapılan rakam 8 milyon civarında. Bu rakam bayilerin yaptığı prim amaçlı işlemleri de kapsıyor. Ve bu rakamlara bakıldığında açıkça görülüyor ki, reklamda verilen sayı gerçeği yansıtmıyor.

Kanunun 16. Maddesi açık; karşılaştırmalı reklam yapılabilir ama bunu etik kurallar çerçevesinde yapmak gereklidir. Pazarlama iletişiminde markaların kendilerini rakiplerine göre konumlandırmaları gerekir. Bu konumlandırma elbette karşılaştırmaya veya verilere dayanabilir ama anlaşılır ve doğru veriler ile tüketicilere sunulması esastır. Global bir marka olan Vodafone Şirketi'nden konuya dair bir açıklama gelmedi. Yasaklama kararı sadece “Kaçan Kurtuluyor” reklamı için verildi, şirketin diğer reklamları birçok mecrada yayınlanmaya devam ediyor.  

Cezaya konu olan maddede ticari reklam ve ilanların kanunlara, Reklam Kurulu'nca verilen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır deniyor. Rekabet olabilir, aynı ürün ya da hizmet sektöründe faaliyet gösteren markalar karşılaştırmalı reklam yapabilir ancak bu reklamlarda iddia ettiği şeyleri ispat ile yükümlüdür hükümleri de aynı maddede yer alıyor.


Devamı için tıklayınız ...