Son zamanlarda, ülkemizde reklamcılık sektörünün gelişimi, iyice hız kazanmaya başladı. İlerliyor, gelişiyor, daha farklı teknikler kullanmaya başlıyor. Söz konusu hangi mecra olursa olsun, tasarımlar yaratıcılık içermeye başlıyor. Yaratıcılık, bir nebze reklamı ileri bir adıma taşıyabiliyorsa, çok önemli hale geliyor. Bugüne kadar ülkemizde, bütün mecralara ilişkin yapılan tasarımlarda, bir çalışmanın reklam olup olmadığı net bir şekilde anlaşılabiliyordu. Batıda ise, reklamların hepsi bu şekilde net değildi. Benzetmelerle, çeşitli metaforlarla yapılanlar, bizden çok daha fazlaydı. Bilindiği gibi metafor sözcüğü iki anlama geliyor. Bunlardan birincisi, bilinmesi istenilen düşüncenin benzetmelerle, kıyaslamalarla anlatılmasıdır. Edebiyattaki eğretileme ve mecaz tanımları, bu sözcüğün anlamını karşılıyor. Bir diğer anlamı ise, bir şeyin anlatılarak anlaşılması değil de yaşayarak veya yaşatılarak anlaşılmasını sağlamaktır. Hatta bu ikinci anlamla ilgili olarak, Napolyon, Milton Erikson, Nasreddin Hoca ile ilgili pek çok metafor bilinir. Bunlar dilden dile aktarılır. Bunların bir tanesinin örneğinde öykü şöyledir; Napolyon düşmanlardan kaçarken, yakındaki bakkala sığınır ve bakkala “beni sakla” diye emreder. Bakkal dediğini yapar ve onu saklar. Düşmanları gelip sorduğunda da “şu tarafa gitti” diye kandırır. Bir süre sonra, kendi muhafızları gelir ve bakkal, hayatta bir kez karşılaştığı Napolyon’a sorar; “ affedersiniz efendim, ölüme öylesine yakın olmak nasıl bir his acaba?”. Napolyon sinirlenir ve “sen kimsin ki benimle alay eder gibi konuşabiliyorsun?” Diye haykırır. Muhafızlarına, adamı kurşuna dizmelerini söyler. Muhafızlar, bakkalın gözlerini bağlar ve karşısına dizilirler. Mermiler sürülür ve ateş emri beklenmeye başlanır. Bakkal “ah ben niye sordum ki? Öleceğim şimdi” diye düşündüğü sırada, arkasından bir el uzanır ve bağı açar. Tabi, karşısında Napolyon duruyordur ve cevabını verir; “işte böyle bir his”. Reklamcılık sektörü de en etkili öğrenme biçiminin yaşayarak öğrenme olduğunu keşfetmiş ve çalışmalarında, bu tip tasarımlara daha çok ağırlık vermeye başlamış durumda. Özellikle dünya çapında yapılan reklam yarışmalarında ki bunlardan biri de Cannes oluyor. Bu tip tasarımların öne çıkmış olduğunu görebiliriz. Markalar, benzetmelerle, kıyaslamalarla, yaşatarak öğretmeye hazırlanıyor. Böylece markalar, daha etkili biçimde zihinlere yerleşecek ve oradan silinmesi zor olacak. Reklam ajansları, markalar için metaforlar hazırlamaya başlayarak, tüketicileri, bu metaforların içerisine çekecek gibi görünüyor. Yaşayarak marka değerleri bilinecek, ürün ve hizmet özellikleri öğretilecek. Tüketiciler de birbirinden farklı, benzersiz deneyimlerin tadını çıkaracak, tercihlerini çok iyi bildikleri ürün ve hizmetlerden yana kullanmaya başlayacaklar. Diğer yandan reklamlar, tüketicinin farkında olmadan, benzer ürün ve hizmetleri birbiriyle kıyaslamasını sağlayacak ve daha çok farkındalık yaratacak. Belki birçok çalışmanın reklam olup olmadığının anlaşılması, tüketici için zorlaşacak. Zihinler istenildiği yönde çalışacak ama kişinin kendisi, bunun çok ta bilincinde olmayabilecek. Fakat zamanla, her şey onun için daha görünür hale gelecektir. Zihinler de gelişecek ve bu konu, yaşamın diğer alanlarına fayda sağlamaya başlayabilecektir.

Arşiv

Etiketler