Eylül ayının gelmesiyle Türkiye'nin de dizi sezonu başladı. Yayınına kaldığı yerden devam eden, yayından kaldırılan, daha yayına hiç girememiş olan dizilerin her sezon haberlerini aldığımız şu dönemde; Türkiye'de yaşanan dizi sendromlarına bakarsak, çoğunun reklam uğruna can çekiştiğini söyleyebiliriz.

Büyük masraflar harcanarak yayınlanması için beklenen ama beklenilen reytingi alamadığı için yayından kaldırılan, yayına koyulması planlanıp daha seyirciyle bile buluşmadan yayınlanmasından vazgeçilen diziler Türkiye'nin dizi sektörünün ne kadar sıkıntılı olduğunun en iyi göstergesidir. Bunun tam tersine yayınına yeni sezonda kaldığı yerden devam eden, iyi reyting çok reklam felsefesiyle sezonlar boyunca uzatılıp, artık vakit sömürmeye ulaşan diziler de var. Televizyon yayıncılığının beslendiği materyalin reklam olduğunu biliyoruz ve bu reklamlar uğruna yapılan programlar ya da diziler belli bir zamandan sonra tabir-i caizse ‘kabak tadı' vermeye başlıyor. Televizyon seyircisinin bu kadar sömürülmesi beni oldukça rahatsız ediyor. Çok sevilen bir dizinin sırf iyi reyting getirmesi üzerine yıllarca devam ettirilmesini hoş karşılamıyorum. Kanal D ekranlarında yayınlanan ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki' adlı dizinin dün akşam yayınlanan yeni sezon bölümüne baktım. Daha senaryoyu ne kadar uzatabilirler? diye merakla izlediğim dizinin 20'li yaşlardaki tüm oyuncularına olgun bir imaj yaratmak uğruna komik bir makyaj yapılmış olduğunu gördüm. Hâlbuki plastik makyajın çok ilerlediği günümüzde; böylesine tutulan, izleyici tarafından oldukça sevilen bir diziden daha özenli bir çalışma beklerdim. Sanki sadece para kazanmak uğruna devam ettirilen, özensiz ve gereksiz detaylarla doldurulmuş bir dizi gibiydi. 2 senedir ekranlara gelen ve 3.senesine girmiş bir dizinin nasıl devam edeceği konusundaki önyargılarım haklı çıktı. Televizyon programının da, dizinin de bir yayın adabı olduğuna inanıyorum. Avrupa ya da Amerika'da da yıllarca süren dizilerin olduğu doğrudur fakat buralarda televizyon programcılığının belli bir adabı vardır. Bizdeki gibi 2 saat süren; her bölümü film tadında dizilerin yerine kısa süreyle ekrana gelen, başka bir deyişle izleyiciye çok vakit kaybettirmeyen, maksimum keyfin alındığı kısa film tadında dizileri vardır. Evet, Amerika'da da reklam için dizi ya da program hazırlandığı doğrudur ama dediğim gibi bu yapımların hiçbiri televizyon izleyicisini saatlerce ekran karşısında bekletecek kadar uzun ve sıkıcı değildir.

İşte bu yüzden Türkiye'de dizi sektörü oldukça sıkıntılıdır. Bizde bir şey, ya çok sevilir ve devam ettikçe sendromlu hale gelir, ya da hiç sevilmez devam edemediği için sendromlu hale gelir. Maalesef bu işin bir türlü ortasını bulamıyoruz. Bu tür yapımların zamanımızı daha fazla çalmasına izin vermemeli, televizyon izleme alışkanlıklarımızı daha bilinçli bir şekilde sürdürmeliyiz.  

Arşiv

Etiketler