Tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de reklamların yapılma amacı; ürünün tanıtımını yapıp, hedef kitlelerin bilgilendirilmesidir. Yapılan bu tanıtımların, firmaya kazanç olarak geri dönmesi beklendiği için, reklam dünyasında pazarlamanın sınırı yoktur. Fakat bu sınırsızlık, dürüst davranmanın ötesine geçmemeli, ürün ya da hizmetin satışı için etik kurallar çiğnenmemeli diye düşünüyorum. Televizyon kanallarında sıklıkla izlediğimiz reklamların, farklı sloganları ve iddiaları olduğunu duyuyoruz. Peki bize tek taraflı iletişim modeliyle dayatılan bu reklamların doğruluk payı nedir? diye düşünmeden edemiyorum. “Çamaşırlarınızı korur, renklerini soldurmaz”, “10 yaş daha genç görünün”, “saçlarınız güçlenir, parlar ve dökülmez” gibi birçok iddiası olan ürünler, eğer söylediği vasıflara sahip değilse; bu durum tüketiciyi kandırmak olarak değerlendirilmelidir. Eğer şampuan saçlarımızı gerçekten güçlendirmeyecekse, “bunu çok iyi yapıyor” diye tanıtımı yapılmamalı. En çok zayıflatacağını iddia eden ilaç reklamlarına tepkiliyim. Başı kilolarıyla dertte olan, zayıflamak için her yolu bir çare denemek isteyen insanların zaaflarından yararlandıklarını düşünüyorum. Her firma ürününün satılmasını, daha çok tanınmasını ister ama reklam etiği dışına çıkarak, tüketiciyi aldatmaya yönelik tanıtım yapıyorsa, firmanın ömrünün uzun olmayacağı aşikardır. Dürüst olmayan reklamlarla tüketiciye sadece bir kez ürün satabilen firma, hem kendine hem de “anlık” inandırdığı tüketiciye zarar vermiş oluyor. Reklam kurulu tarafından incelenen reklamlarda, tüketiciyi aldatmaya yönelik, dürüst olmayan reklamların; yayından kaldırılmak, durdurulmak ve para cezası gibi yaptırımları olduğu için bu durumu daha dikkatli değerlendirmeli, üstümüze düşeni yapmalıyız diye düşünüyorum. Reklam Özdenetim Kurulu (RÖK) ve Radyo Televizyon Üst kurumu (RTÜK), kandırıldığınızı düşündüğünüz reklam şikayetlerini dikkate alıyor. Çünkü televizyon reklamları, insanlar üzerinde hatta toplum üzerinde oldukça etkili bir güce sahiptir. Yapılacak yanlış bir reklam uygulaması, söylenecek birkaç cümle; insanları farklı düşünmeye sevk edebilir. Zaten tütün ve alkole getirilen reklam sınırlaması da bunun için değil miydi? Toplumu, özellikle genç kesimi zararlı alışkanlıklardan korumak, zararlı madde kullanımından uzaklaştırmak ve bunlara özendirmemek için reklamlara yasak koyulmadı mı? Bu tarz reklamlara gösterilen özenin aynısı; saçlarımızı güçlendirdiğini iddia edip, hiçbir etkisini göremediğimiz şampuanlara, çamaşırlarımızı bembeyaz yapacağını söyleyip, lekeleri çıkaramayan deterjanlara ve zayıflama garantisi vererek, insanları aldatan reklamlara da gösterilsin. Çünkü her ne kadar birbirinden farklı şeyler olduğu düşünülse de, ortak bir paydada birleşiyorlar: ‘her ikisi de hem maddi hem manevi zarar veriyor.’