Bugün geldiğimiz çağda, tüketim, insanların vazgeçilmez davranışı olarak görünmektedir. İnsanlar, her an her şeyi tüketmekte ve bir yenisini talep etmektedir. Bu tüketim anlayışı, sadece firmaların üretimleriyle ilgili değildir. Yani, firmaların ürettikleri mal ve hizmetler için geçerli değildir sadece. Hemen her şey, bu sürece mahkum olarak insanların yaşamına giriyor, bir an kendini gösteriyor sonra bitiyor. Ama firmaların üretimlerine yoğun bir şekilde yansıyan bu anlayış, markaların oldukça işine yaramaktadır. Tüketicide kendini gösteren, kendini yenileme, davranışlarını yenileme, alışkanlıkları, giyim-kuşamı, yeme-içme kültürünü v.b. pek çok unsur, sürekli yenilenenler arasındadır. İnsan yani tüketici, bunu neden ister, neden hep değiştirme ihtiyacını hisseder. Buna yönelik olarak, araştırmacıların, siyaset bilimlerinin, felsefenin, sosyolojinin pek çok araştırması, sonuçları, tahminleri ve yorumları bulunmaktadır. Bunlardan elde edilen en önemli sonuçlardan biri, insanın yani tüketicinin, gelinen ekonomik sistemlerde kendini var edebilme zorluğunu yaşamasıdır. Şimdi ki toplumsal sistemlerde, ekonomik sistemlerde, yaşamı sürdürebilmek oldukça güç haline gelmiştir. Eskiden, insanların edindikleri bir donanım veya onlara ait olan tek bir özellik, toplumsal alanlarda kendilerini var edebilmelerine olanak tanıyordu. Fakat bugün, tek bir özellik işe yaramamaktadır. Her tüketicinin kendinde olan birden fazla özelliği, donanımı bulunuyor olmasına rağmen, yine de toplumsal yaşam içerisinde, kendine iyi bir yer bulmasına yetmemektedir. Bu durumu kapatabilmek veya ihtiyacını azda olsa karşılayabilmek için, aslında ihtiyacını tam olarak karşılayamayan davranışlara yönelmektedir. Global markalar da zaten, tüketicinin içinde bulunduğu bu durumun farkındadır. Reklamlarında, sosyal, psikolojik, sosyolojik ilişkilendirmeleri, bu açıklıklara yönelik yapmakta ve başarılı olmaktadır. Tüketici, ihtiyaç duyduğu sosyal konumu, yaşam standardını firmaların ürettikleri ürün ve hizmetleri kullanarak elde etmeye çalışmaktadır. Reklamlar da bu yüzden etkili olabilmektedir. Beğenilme, istenilme, sevilme, kabul edilme, onaylanma v.b. unsurların hepsi toplumsallaşma kavramının altında olan istek ve arzularıdır. Bütün bunları giyimle, yeme-içme kültürüyle, teknolojik ürünlere sahip olarak, gidilen yerleri veya ortamları belirleyerek elde etmeye çalışmaktadırlar. İlk başta elde ediyorlar, fakat toplumların gündemi, yeni trendleri, yeni standartları, hızla, sürekli üretilmekte ve piyasaya sunulmaktadır. Bu sefer tüketici, elde ettiklerinin sürekliliğini sağlamak için, yeniyi takip etmektedir. Bu yüzden hep yeniyi ister, kendini onda farklı hisseder, beğenildiğini, dikkat çektiğini, toplumsal ilişkilerine pozitif katkı sağladığını düşünür. Gerçekten de bu yeniler her zaman işe yarar, çünkü tüketici, bu noktada yalnız değildir. Herkes aynı düşünce sistemine sahip olduğu için, yeni sahibini de çevresini de etkisi altına alır.

Arşiv

Etiketler