Günümüzde pek çok reklamcı, araştırmacı v.s. tüketicilerin zihin yapılarıyla ilgilenmekte ve onların satın alma davranışlarının nasıl etkilendiğine yönelik yorumlar yapmaktadır. Kimi, tüketici zihin yapısının, fethedilmiş olduğunu savlamakta kimisi de, tüketici zihin yapısının, reklamcıların veya pazarlamacıların tahmin ettiklerinden veya tespitlerinden çok uzak olduğunu söylemektedir. Hakikaten bir insan ömrünü, televizyon reklamlarını izleme zamanıyla oranlarsak, ne kadar çıkar acaba? Her gün, bilmem kaç dakika yayınlanan tanıtım kuşaklarını; o renkli, cıvıl cıvıl görüntüler, görkemli cümleler veya sloganlar yaşamımızın hafife alınmayacak bir dilimini kapsıyor olsa gerek. Kimi herhangi bir duygumuzu kimi gözümüzü kimi de farklı bir yanımızı hedef alan görüntüler, sesler üzerimizde ne kadar etkili olabilmektedir veya hedefini neresinden vurmaktadır? Gerçekten reklamcılar, insan zihnini fethetmiş mi yoksa fethettiğini mi sanmaktadır? Bu soruların cevapları günümüzde en büyük felsefecilerin, toplum bilimcilerin v.b.'lerin tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Tabi yapılan tartışmaların veya çözümlemelerin ana konusu televizyon reklamları olmamaktadır. Daha çok sektör ve insan zihniyle ilgili olmaktadır.
Televizyon reklamlarının çoğu, görsel, işitsel unsurları kullansa ve bunların seçilmesine çok dikkat etse de aslında, insan zihnini hedef almaktadır. Psikoloji, sosyoloji, antropoloji, etnoloji, sosyal antropoloji gibi disiplinlerin verileri, çok uzun zamandır, sektör tarafından kullanılmaktadır. Özellikle, tüketicilere mesajların nasıl verilmesi gerektiğini, tüketicilerin ne kadar uzun cümleleri algılayabildiklerini, unutmama durumunu ortaya çıkaran etkilenme biçimlerini, tüketicileri satın alma davranışına iten, zihin durumunun ne olabileceğini, geleneklerini, göreneklerini v.s. onlarca durum çözümlemelerini yapan bu tip bilimsel disiplinlerin verileri, kampanyalarının tasarım aşamalarında çok kullanılmaktadır. Televizyon reklamlarının tasarlanması esnasında, firmaların marka, ürün ve hizmetlerine ilişkin, tüketicilerin benzeşim, çağrışım, anıştırma, andırma, özdeşim, özen, özenti v.s. gibi, pek çok önemli unsurun, tüketicilerde oluşturulması istenmekte ve mesajlar, ürün ve hizmetleri anlatır ya da tanıtırlarken bunlar üzerinden yapılmaktadır. Televizyon reklamları, gerçekten de, toplum üzerinde etkili olmuş ve onu biçimlendirmiş durumdadır. Yukarıda değindiğimiz gibi, belki de bir insan ömrünün çok uzun bir süresi, tanıtımları izlemekle geçmektedir. Ama firmaların bildiği gibi veya gerçekten verdikleri tarihler boyunca ki mesajları doğrultusunda mı toplum yapısı değişmiştir! Yoksa aslında tüketiciler, verilen mesajları kendilerince, firmaların ve reklamcıların tahmin edemedikleri şekillerde yorumlayıp ona göre mi biçim almışlardır. İşte bu nokta, halen aydınlanabilmiş değildir. Bu nokta üzerinde tartışmalar ve araştırmalar bilim dünyası tarafından sürdürülmektedir. Ama gene de, henüz ortaya herkesi ikna eden bir sonuç üretilmediği için, reklamcılar, bilinen yöntemlerle, tüketicileri tanıyabileceklerini düşündükleri seçenekleri kullanarak tanıtımları tasarlamaya devam etmektedirler. Yapılan tartışmaların bir ucunda söylenen, bugün ortaya çıkan toplumun tüketim toplumu adı altında anıldığı ama bu tüketimin biçiminin, firmaların istedikleri veya uzmanların istedikleri gibi olmadığıdır. Toplumun, verilen mesajları kendince algıladığı ve tüketim kültürünü de kendine has özelliklerle oluşturduğu söylenmektedir. Yani ne bilimsel disiplinlerin ne de uzmanların yaptığı diğer analizlerin, tüketici zihin yapısını çözemedikleri söylenmektedir.