Diyelim ki buzdolabındaki az kalmış sütü kahvaltı yaparken bitirdik ve sonra da işe gittik. Biz evde yokken, akıllı buzdolabımız sütün bittiğini akıllı telefonumuza söyleyebilir ve akıllı telefonumuz da alışveriş listesi uygulamasını açarak listeye "Süt" maddesini ekleyebilir. Bunun yanında, iş yerimizin yakınındaki marketlerde indirimli süt satılıyorsa bunu akıllı telefonumuzda görebiliriz ve bu marketlerden indirimli süt almamızı sağlayacak kuponlar akıllı telefonumuzda görünmeye başlar. Sonrasında akıllı telefonumuz bize en ucuza süt alabileceğimiz markete giden yolu haritada gösterir. Veya bir akıllı araba kullanıyorsak, buzdolabı doğrudan arabamızın akıllı ekranına sütün bittiği bilgisini gönderip bizi durumdan haberdar edebilir. İşte, "Nesnelerin İnterneti" (Internet of Things, kısaca IoT) dediğimizde, çeşitli sensörler veya teknolojilerle akıllı hale getirilmiş eşyaların interneti kullanmasından, bize hizmet etmek üzere kendi aralarında iletişim kurmasından ve milyonlarca eşyanın birbirine internet üzerinden bağlı olmasından bahsediyoruz. "Nesnelerin İnterneti" ifadesi, 1990'larda MIT (Massachusetts Institute of Technology)'teki Auto-ID laboratuvarının genel müdürü ve kurucularınan biri olan Kevin Ashton tarafından bulunmuş. Ancak şunu da belirtmekte fayda var: Günümüzde "nesnelerin interneti" ifadesi bile biraz eskimiş durumda ve yerini yavaş yavaş "bağlantılı yaşam" (connected life) ifadesine bırakıyor. Yazımızın başında verdiğimiz örnekte, biten sütü hangi fiyata hangi marketten alabileceğimizi gösteren uygulamalardan bahsetmiştik. Burada mesele, hangi marka sütün hangi marketten alınacağıdır ve işte o zaman reklamlar devreye girecektir. Tabi ki böyle bir durumu bir reklam bombardımanı olarak yorumlamak da mümkün; ancak, bu teknolojiler gerçekten hayatımıza girdiğinde reklamların görünebilirliğini veya görünme sıklığını ayarlama tercihinin de tüketicilere sunulması bize daha akla yakın bir seçenek gibi geliyor. 2020 yılında, dünyada 50 milyar akıllı cihazın internet aracılığıyla birbirine bağlı olacağı tahmin ediliyor. Nereden bakarsak bakalım, dünyadaki toplam insan sayısını en az beşe katlayacak bir rakam. Bu teknolojinin hayatımıza sokacağı reklamlar, gündelik yaşamın akışına uyum sağlayacak ve bu akış içinde doğal duracak reklamlar olacaktır. Geleneksel olarak tanımlayabileceğimiz reklamlar, biz bir şey okurken veya seyrederken bizim faaliyetimizi kesintiye uğratıyor çünkü okuduğumuz veya seyrettiğimiz şeyle reklamın içeriği arasında hiçbir bağlantı olmayabiliyor. Birçok reklamcı, bu tarz kesintiye uğratıcı reklamların akıllı ev eşyalarında ve giyilebilir akıllı cihazlarda işe yaramasının zor olduğunu belirtiyor. Bunun yerine, biraz ürün yerleştirmeyi andıran ve kişileri doğru zamanda etkilemeyi amaçlayan, o anki faaliyetle bağlantılı reklamlar daha çok tasarlanıyor olacak. Mesela, 2015'e girer girmez TapSense firması 2015 baharında piyasaya sunulacak Apple'ın akıllı kol saatleri'nin "hiper-yerel" reklamlar veya kampanya kuponları kullanacağını belirterek hayali bir reklam örneği tasarladı: Sokakta yürürken, biraz ilerideki Starbucks'ta geçerli "1 Kahve Alana 1 Kahve Bedava" kampanyasının tanıtımı akıllı saatte beliriyor. Bu örnekte gördüğümüz gibi, reklamcıların, akıllı eşyaların ve ürünlerin işleviyle tüketici davranışlarının kesiştiği "anlık" noktalar üzerinde çalışması gerekecek. Akıllı çamaşır makinenizde bir deterjan reklamını, yalnızca deterjanınız azaldığı zaman görmeniz gibi. Nesnelerin İnterneti reklamcılığında, tüketicinin gündelik yaşamı içinde doğal bir biçimde akıp giden içerikte reklamların, kişinin tercihleri, beğenileri ve ilgi alanlarıyla uyumlu olarak görünmesi en önemli konulardan biri olacaktır. Bir başka önemli konuysa, Nesnelerin İnterneti için reklam yapmanın, reklamcıların bildiğimiz anlamda bir reklamcıdan ziyade bir ürün tasarımcısı gibi düşünmesini gerektirecek olması. Bir ürün tanıtımından çok, reklam, ürün, insan davranışları ve akıllı cihazların hepsinin bir arada düşünüldüğü hikayeler ve hizmetler muhtemelen daha etkili ve çekici olacaktır. Tüketiciler için markaya sadakatin yerini duruma uygunluğun alacağı da tahmin ediliyor. Bütün bu gelişmeler de markaların reklam tıklanması için değil, daha yaratıcı, işlevsel ve kaliteli bir hizmet için yarışmasını beraberinde getirecek. Tabi bütün bu gelişmelerin olumsuz tarafı ve bu teknolojiye yöneltilen en ciddi eleştiri, insanların şahsi bilgilerinin son derece ayrıntılı biçimde firmaların eline geçebilmesi. Bu durumda Wikileaks'in şahsi bilgileri sızdıran bir versiyonu her an ortaya çıkabilir ve böyle bir durumun da insanları bu teknolojiyi kullanmaktan soğutabileceğini hesaba katmak gerekiyor.