İyi reklam, iyi içeriktir. Birçok araştırmaya göre, seyyar satıcıların "Gel abi gel!" diye bağırması gibi doğrudan satış yapmaya çalışan, satış amacı çok göze batan reklamlar fazla sevilmiyor. Bunun yerine, insanlara değerler aracılığıyla dolaylı satış mesajı veren ve insanların çeşitli kanallar aracılığıyla paylaşmak isteyeceği hikayeler içeren reklamlar daha çok hoşa gidiyor. Yani reklam yaparken sırf kendimizi değil, tüketiciyi de düşünmemiz gerekiyor.
Bununla birlikte, hikaye anlatma konusunu çok ciddiye alan firmalar net bir strateji ve hedef belirlemezlerse, sadece hikaye anlatarak çok etkili olamayabilirler. Bir hikayeyi bir değere dönüştürmek ve o hikayenin paylaşılmasını sağlamak için, sadece bir hikaye düşünmekten daha fazlasını yapmak gerekir. Reklam hikayemizi tasarlarken bazı öğelere dikkat edersek, hikayemizin başarılı ve etkileyici olma ihtimali artacaktır.
1- Sektörünüzü İyi Bilin
Düşündüğünüz mesajı bir hikayeye çevirmek, iyi bir reklam için yeterli değildir. Tüketicilerin etkileşimde bulunmak isteyeceği bir içerik üretmek için, hedef kitlenizin gözünde taşıdığınız değeri anlamanız gerekir. Burada şu şekilde düşünmeliyiz: "Tüketiciler ürün satın almıyor. Karşılaştıkları bir sorunu çözmeye çalışıyor." Tüketicilere, onların ürünümüz veya hizmetimizle çözebilecekleri sorunu anladığımızı ve bildiğimizi göstermeliyiz. Yani içeriğimiz, ilgili konuda uzman olduğumuzu göstermeli.
Tabi ki, bir sorunu çözme dışında ürünümüz başka işlere yarıyor da olabilir. Bu durumda kendimizi tüketicinin yerine koyarak, "Tüketici şöyle hissetmek, şöyle vakit geçirmek, şöyle bir şey yapmak istiyor vb." diye düşünmeli ve kendimizi onların yerine koyarak hikayeler üretmeliyiz.
2- Hedef Kitlenizi Anlayın
Hedef kitlenizin ruh halini ve reklamınızı gördükleri ortamı hesaba katarak hikaye geliştirin. Mesela biz bir firmanın müdürüne mi ulaşmak istiyoruz, yoksa o firmadaki sorunları çözme sorumluluğunu taşıyan bir departmana ulaşmamız mı daha etkili olur? Veya biz bir süpermarket içinde bir afiş kullanacaksak, o an oradaki tüketicinin ruh hali nasıl olur ve süpermarket ortamı insanın o anda nasıl bir bakış açısına sahip olmasını sağlar? Bunlar üzerinde düşünmeliyiz.
3- Yazılı Bir İçerik Stratejiniz Olsun
Reklamınız için seçebileceğiniz çok sayıda mecra olduğu doğru olmakla birlikte, içeriğiniz belirli bir amacı hedefleyen belirli bir tona sahip değilse, ilgili ilgisiz bütün mecralara üzerinde düşünülmeden yayılırsa ve reklamınız için belirli bir zaman limiti koymazsanız, bütün çabalarınız boşa gidebilir. Aklımıza güzel bir fikir gelebilir, ama planlama yapmadan ve bir reklam stratejisi oluşturmadan reklamımızı aklımıza o gün nasıl estiyse o şekilde yayınlamak gibi bir hata yapmamalıyız.
4- Hedef Kitlenizi Dinleyin
Aklınıza tema olarak iyi bir hikaye gelmiş olabilir. Peki bu hikayeyi, tüketicilerin etkileşimde bulunmak isteyeceği bir hale nasıl getirebiliriz? Hedef kitlenizin kullandığı dil ve ilgilendiği içeriğe bakın ve onların kendi aralarında kurduğu diyaloğa nasıl dahil olabileceğinizi düşünün. Hedef kitlemizin üslubu ve içerikler hakkındaki düşünceleri, bizim reklam hikayemiz için en iyi tonu bulmamızı sağlayacaktır. İnsanların güvenilirliğe çok önem verdiği bir ürün için mizahi veya neşeli bir reklam yapmak, hikayemiz ne kadar iyi olursa olsun insanları etkilemeyebilir. Çünkü insanlar o ürünle ilgili güvenlik temalı şeyler duymak istiyordur.
5- İçeriğinizin Farklı Versiyonlarını Hazırlayın
Gerçekten güzel bir içerik bulmuş ve bu içeriği özellikle video reklam için düşünmüş olabiliriz. Ama sırf video reklamla yetinmeyip, "Bunu nasıl daha fazla yayabilirim?" şeklinde bir bakış açısına sahip olabiliriz. Tabi bunu belirli bir planlama dahilinde yapmalıyız. İçeriğimizi veya aktarmak istediğimiz mesajı bir blog gönderisine, bir infografiğe, bir basın bildirisine, bir tanıtım yazısına dönüştürebilir ve sosyal medya platformlarında paylaşılabilir hale getirebiliriz. İnternete her gün milyonlarca video ve çeşitli türde içerik yükleniyor ve bizim hazırladığımız içerik, hemen arşivlere geçecek ve bir köşeye konacak bir içerik olmamalıdır. Bunun yerine, etkileşimde bulunulacak, paylaşılacak veya insanların bir şey öğrenebileceği, tekrar tekrar bakılmayı hak eden değerli bir içerik düşünmeliyiz.