Zıt görüşlü iki üniversite öğrencisi Larry Page ve Sergen Brin'in aslında aynı görüşte buluştukları tek bir nokta vardı: internette aranılan bilgileri, belirli bir sınıflandırmaya koymak ve bilgiye daha hızlı ulaşmak. Evet işte bu kadar net ve açıktı istedikleri. 1995 yılında California'da başlayan serüven, “Backrub” adında bir arama motoru üzerindeki çalışmayla devam etti. Piyasadaki arama motorlarından farklı, geçmiş bağlantıları analiz edebilen bir arama motoru olsun istiyorlardı ama bu fikri hayata geçirmek için kullanacakları materyallerin parasını karşılayabilecek güçleri yoktu. Piyasadaki pahalı sunucuları alamadıkları için, eski bir bilgisayardan istedikleri gibi bir sunucu elde etmeye çalıştılar. Belki de o eski bilgisayarın sunucusu olmasaydı; bizler, hayatımızı kolaylaştıran hızlı ve doğru bilgilere ulaşamayacak, dünyada en çok kullanılan arama motorundan habersiz kalacaktık. Sunucularını da bulduklarına göre, kafalarındaki fikri hayat geçirme vakti gelmişti.
Artık geçmiş arama bağlantılarını da analiz edebilen bir arama motoru yaratmışlardı. Mucidi oldukları arama motoru önce üniversitelerinde, sonra da kullananlar arasında çok beğenilmiş ve icadın ünü hızla yayılmaya başlamıştı. Arama motorlarına bir isim bulmalıydılar ama bu isim, misyonlarına yakışır nitelikte olmalıydı. Edward Kasner'in “matematik ve hayal gücü” kitabında yer alan, 10 üssü 100 ü ifade eden ünlü googol kelimesini seçtiler. Bu sayıdaki sıfırların çokluğuyla, internetteki bilgilerin çokluğunu özdeşleştirip, bugün dünyanın en çok kullandığı arama motorunun adını buldular: “Google”.
Larry'nin yurt odasında çalışmalarına devam eden ikili, artık harika icatlarının lisansını satın alabilecek firmalara ulaşmalıydılar ama kimse onlara bekledikleri ilgiyi göstermedi. Buraya kadar getirdikleri, geliştirmek için borç altına girdikleri icat, kimse tarafından sahiplenilmemiş, bir yandan da Google'ı geliştirmek için alınan disklerin de ödeme günü gelmişti. Ne yapacaklarını bilmez haldeyken, son çare olarak Sun Microsystems'in kurucu ortağıyla bir görüşme ayarlayıp, sunum yapmaya karar verdiler.
Andy Bechtolsheim'dan, google.Inc adına 100.000$ lık bir çek alan ikili, bu çeki uzun süre çekmecede saklamak zorunda kalır çünkü çek, Google.Inc diye bir şirkete kesilmiş fakat ortada yasal bir şirket olmadığından çek tahsil edilemez. 100.000$ lık çek, çekmecede beklerken, ailelerinden ve arkadaşlarından borç para alarak, 1 milyon $ toplayan ikili, şirketlerinin ilk sermayesini oluşturur. Belki açmaya çalıştıkları her kapı, sonuna kadar açılmadı, belki de bizim bilmediğimiz birçok zorlukla karşı karşıya kaldılar. Ama her başarı hikayesinin temelini oluşturan, karamsarlığa düşmemek felsefesi onların pes etmemesini sağladı. Zaten bu çaba, bu azim ve bu isteklilik değil midir insanları başarıya ulaştıran. işte sabırla beklenen gün gelmiştir, Eylül 1998'de, arkadaşlarının garajında Google beta sürümü halkla açılır.
Yasal olarak, internette ben de varım diyen ve hala varlığını en iyi şekilde sürdüren arama motorumuz Google, böylece hayatımıza girmiş olur. Günde 10.000 arama sorgusuna cevap veren Google, en iyi 100 site içine girer ve 1998'in en iyi arama motoru seçilir. 3 kişilik şirket, yeni bir ofise geçer ve kadrosunu 8 kişiye çıkarır. Artık günde 500.000 arama sorgusunu cevaplayan Google, 1999 yılında da, adının altındaki beta yazısını kaldırır.
Şu an 200 milyon arama sorgusuna cevap veren ve 5000 den fazla çalışanı olan Google, dünyadaki tüm arama motorlarını geride bırakarak, durdurulamaz bir yükseliş göstermektedir. 7 yıl gibi kısa bir zaman diliminde, Microsoft gibi büyük firmaların rakibi olan google, ulaşmak istediğimiz bilgiyi, en doğru ve hızlı şekilde ekranımıza getirerek, sizce de bu yükseliş ve başarıyı hak etmiyor mu?